Biz Köle miyiz?

Soru: Mısır’dan çıkışın hikâyesi, Pesach Haggadah, “Biz Mısırda köleydik…” sözleriyle başlar.

Cevap: Biz hala köleyiz ama bunu farkında değiliz. Biz kendimizi “İsrail topraklarında” yaşayan özgür bir ulus olarak düşünüyoruz ancak bu “İsrail toprağı” değildir. Bu henüz Mısır bile değildir. “Mısır”ın anlamı, Firavun’un üzerimizdeki otoritesini kabul etmek demektir. Ancak, biz farklı düşünüyoruz.

Bakın neler oluyor! Egomuz İsrail halkı ile ne tür bir oyun oynuyor! Sonu gelmeyen tartışmaların, kavgaların içine batmışız. Her türlü problemin içine tamamen dalmışız. Hükümetimiz ve bütün ülkeler sayısız parçalara bölünmüş. Neredeyse bir iç savaş ile karşı karşıyayız!

Pesah’tan çok uzaktayız! Biz hala Mısır’lı köleliğin yedi “açlık yılının” en derin ve en karanlığının içindeyiz. Biz egonun bizi yönettiğinin, bizimle oynadığının ve bizi birbirime düşürdüğünün farkında değiliz.

Pesah, kölelikten kaçmaya, egoizmin gücünden çıkmaya, birbirimizi “yeme” koşulundan “İsrail’in çocukları çabalamaktan haykırdı…” koşuluna yükseltmeye karar vermek hakkındadır.

Soru: Biz bugün köleler miyiz?

Cevap: Hayır, değiliz, “köle,” kişi köleliğini hisseder, kötü doğasını ve ona olan bağımlılığı fark eder anlamına gelmektedir. Biz komşumuzdan nefret ettiğimizi ve onunla tartışmaya ve kavga etmeye zorladığımız zaman kabul ederiz. Bu arzunun nereden geldiğini bilmeyiz. Bu içerde yükselir ve biz ne bunu kabul ederiz ne de bizi yöneten gücü kendimize yabancı hissederiz. Bu şekilde davranmayı tercih edenin kendimiz olduğunu düşünürüz.

Birçok kişi kötü şeyler yapar ama bunları yanlış kabul etmez. Ancak, kabul eden insanlar var: “Ben kötülüğümden yoruldum. Bu bedenimle, doğamla, sinirli, ruh hallerimle ne yapacağımı bilmiyorum… Ben başkalarına bakıyorum ve onları yok etmek istiyorum. Ne karımı ne de ailemi seviyorum. Bu dünyayı terk etmek istiyorum. Bırak yansın tamamen. Bu hayattan nereye kaçacağım hakkında hiçbir fikrim yok! Issız bir adada yaşamayı bile dert etmezdim.”

Kabala bilgeliği, insan doğasının, kendi doğasının kötülüklerini anlama durumuna gelmesi için bilerek kötü yaratıldığını açıklar. En önce, biz kötü olduğumuzu hissetmeyiz. İnsanların kötü olmasının doğal olduğunu düşünürüz. Sonra yavaş yavaş kendi aramızdaki ilişkileri ve doğamızı fark etmeye başlarız ve anlarız ki iki güç tarafından; “biz” ve zıttımız “Firavun” denilen kötü eğilimimiz olarak inşa edilmişizdir.

Bu noktada, içimizde yaşayan Firavunu kötü eğilim olarak hesaba katarız ve söyle düşünürüz: “Belki gücünden kaçınmaya çalışmalıyım. Hadi herkese iyi davranmayı deneyeyim. Bu girişimlerimin nasıl sonuçlanacağı önemli değil ama ben kendimi nasıl kontrol edebileceğimi öğrenmek istiyorum!”. Firavun bizim “kendimizin” ve “onun” yarımını yapan “bu ikili görüş açımızı” sürekli olarak kapatır. O, bizi diğerlerine kötü bir şekilde muamele ettirtir.

Sonunda biz, Firavunun bir kötü ve düşmanca bir güç olduğunu, bizi esir eden bir yabancı olduğunu anlamaya başlayacak ve böylece ondan kaçmak arzusu duymaya başlayacağız. Onunla savaşmak elimizde değil ama ondan ayrılmamız mümkündür. Kötü güçten ayrılmaya “Mısır’dan kaçış” denir. Kötülük bozulmadan kalır: biz kendimizi onunla ilişkilendirmekten vaz geçeriz.

Kötülük hala içimizde, en derin katmanlarımızda bir yerdedir ama biz dışarıya “atlama”sına izin vermez; onu baskılar ve ondan ayrılırız. Kötülükten, onun üzerine çıkarak ayrılmaya “Mısır’dan çıkış, Firavun’un gücünden kaçış” denir. Bu noktada kurtuluşa ulaşırız. Henüz özgür topraklarda özgür insanlar değiliz. Henüz kölelikten özgürlüğe geçmiş değiliz. Biz sadece kölelikten kaçtık, ancak henüz özgürlüğü elde edemedik.

Bu noktada, umutsuza Firavun’dan ayrılmaya ihtiyacımız vardır. Bu koşula “Pesah” denir. Firavun ve Mısır ile ilişkili nitelikleri düzeltmeye başlarız. Başka bir doğamız yok. Tüm sahip olduğumuz şey; ıslah etmemiz ve iyi niyete çevirmemiz gereken şey, kötü eğilimimizdir. Mısır’dan çıktıktan sonra bu koşula ulaşmak için, kendi kendimizi düzeltme yönünde, arınma yapmamızı sağlayacak özel bir güce ihtiyacımız vardır. Bu döneme “Ömer’in günlerini geri saymak” denir.

Mısır’da bizim için ekmek boldu. Biz Mısır’dan çıktıktan sonra ilk hafta boyunca “Matza” denilen “sade ekmek” yedik. Daha sonra normal ekmeye döndük. Bu döneme “Ömer’in günlerini geri sayma” denir. “Ömer” tahıl demetidir.

Biz kötü arzularımızın hepsini 49’unu birden kontrol ederiz. Bu arzular “Sefirot” olarak adlandırılır. 7 sefirot ya da arzularımızın 7 parçası “Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod, Yesod ve Mahlut” olarak adlandırılır. Her biri 7 bölüme ayrılır. Bu yüzden, düzeltmek için hazır olduğumuz, 7×7=49 farklı arzuya sahibiz.

Biz bu arzuları Mısır’dan göçümüz sırasında “terk ettik” yani onları kullanmayı durdurduk. Şimdi onları tekrar denemeye başladık. Her arzuyu kontrol eder ve onları başkalarını incitmek, iftira atmak, kavga vs. de kullanıp kullanmadığımızı değerlendiririz. Aynı arzuları başkaları yararına kullanmanın bir yolunu bulmalıyız.

Biz arzularımızın her birinde, kötüyü iyi eğilime çevirmeliyiz. Kötülüklerimizin bir “envanter”ini yapmak zorundayız. Arzularımızı ihsan etme niyetiyle kullanmanın bir yolunu bulmalıyız.

Buraya kadarı, henüz önceki koşulumuzdan ayrılmakla ilgili değil. Pesah akşamı boyunca, bütün arzulardan kaçar ve saklanırız. Onları kontrol eder ve arzularımızın şimdi neye benzediğini anlamaya çalışırız. “Mısır’ın dışında” ve Firavun’un gücünden halen uzak olmanın bu yeni seviyesinden onlar üzerine düşünürüz.

Arzularımıza bakar ve daha önce onlara sahip olduğumuz için dehşete düşeriz. Ancak, şimdi onları zaten kendimizden uzaklaştırdık; artık onları bizim olarak düşünmeyiz. Kendimizi Mısır’dan çıkışta ve her türlü bencil arzunun dışında olma noktasında tanırız.

O zaman, yeni bir “seviye”den, her arzuyu birer birer, 49 unun hepsini kontrol ederiz. Henüz edindiğimiz bu yeni seviyeden itibaren, buna “Ömer’in 49 gün sayması” denir, bütün arzularımızı saymaya ve test etmeye başlarız ve onları değiştirmemizin mümkün olup olmadığını ve daha önce kötüye kullandıklarımızı, iyi amaçlar için kullanıp kullanamayacağımızı görürüz.

Bu, kötülüğümüzü bize gösteren Firavun nedeniyle mümkün olur. Şimdi yavaş yavaş kötüyü iyiye çevirebiliriz. Ömeri’in 49 gün sayması, “Şavot” (Tora’nın verilmesi) denilen 50. gün için hazırlıktır.

Bir yanda bütün arzularımızı saydığımız ve onların envanteri yaptığımız için “Şavot” denir, öte yandan Islah Eden Işığını edindiğimiz için de buna “Tora’nın Verilmesi” denir. Yaradan şöyle söyledi: “Ben kötü eğilimi yarattım ve ona şifa için Tora’yı yaptım.”

Şu anda, arzularımızın bir dökümünü yaptığımız için açıkça kötülüğü görmekteyiz. Şimdi, Tora’nın en önemli yasası “Komşunu kendin gibi sev” olduğu için, arzularımızın hepsini birbiri ardına, ihsan etmek ve başkalarına yardım etmek için kullanmamıza yardımcı olacak belli bir güce, “Tora” denilen özel bir ışığa ihtiyacımız var. Sonunda ulaşacağımız seviye budur.

 

Tartışma | Share Feedback | Ask a question




"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed