Monthly Archives: Nisan 2016

Günlük Kalp İçi Temizliği

Soru : Pesah’ı kutlamak ve onun koşullarını gözlemlemek niçin önemlidir ?

Cevap : Bu yahudi bayramı, tarihteki belli bir günü anmak için değildir. Aksine, her bir günde sizin bütünüyle yeniden Mısır’dan çıkıyormuşsunuz gibi hissetmeniz gerekir.

Sürgünden çıkmak, bir daha hiç gerçekleşmeyecek olan kadim bir olay değildir. Her bir günde sizin iyilik bağları sayesinde gitgide daha fazla bağ kurarak, bencilliğinizin üzerine yükselmeniz gerekir.

Pesah süresince bizim kutladığımız şey, bizim böyle bir fırsatımızın olduğu gerçeğidir. İsrail dışındaki hiçbir ulusun kendi bencilliği üzerine yükselebilme, birleşebilme ve kendi tabiatımızın üzerine nasıl yükselebileceğimizi gerçekten hissedebilmeye başlama fırsatı yoktur.

Soru : O zaman bayramlar bu tarz şeylerin hatırlatıcısı mıdır ?

Cevap : Bayramlar bizim gün başından gün sonuna kadar çalışmamızı gerektiren bir programdır. Bunun hepsi kişinin hangi seviyede olduğuna bağlıdır. Bizler her zaman Pesah, Sukot, Şavuot, Tu Bişvat, 9. Av olarak adlandırılan ve bunun gibi özel içsel seviyelerden geçeriz.

Soru : Nesilden nesile geçen, babaların oğullarına Mısır köleliğinden çıkışı anlattıkları Pesah yemek ziyafeti geleneği niçin vardır ?

Cevap : Çünkü bizim öğrenmemiz gerekir-ve diğerlerine öğretmemiz-Mısır’dan çıkışa ilişkin düzen hakkında veya bencilliğimizin üzerine nasıl yükseleceğimize ve diğerleri ile birleşeceğimize ilişkin düzeni, eninde sonunda karşılıklı garantörlüğü başarmayı ve Sina Dağı (karşılıklı nefret dağı) etrafında birliği.. Babanın oğluna diğerleri ile doğru şekilde birleşebilmeyi öğretmesi gerekir.

Hem baba hem de oğul (benim dünkü seviyem ve benim bugünkü seviyem) her gün benim içimdedir. Her şey kişinin içinde ve ulusun içinde gerçekleşir.

Soru : Günümüzde bulunan modern, bu dünyada kendisi ve cep telefonu dışındakini göremeyen bir kişiye ne anlatırdınız ? İnsanlar arasındaki bağ, değişik tarzdaki ilişkiler hakkında ne söylerdiniz ? Nasıl bir yeni yaşamı ona vadederdiniz ?

Cevap : Bu evrensel bir ahenk, insanlar arasında mükemmel şekilde koordine edilmiş, birbirine yakın örgü ağları ile bağlanmış futbol takımına veya hatta mafyaya benzer şekilde.. Bu bağ kişinin her zaman öz güven içinde, mutlu hissetmesini sağlar; kişiye iyi bir birlik hissiyatını ve diğerlerinin arzuları içinde karşılıklı dahil etmeyi mümkün kılar. Kişi öyle büyük çaptaki bir birliğe ulaşabilir ki, içinden diğerlerinin bildiği her şeyi bilebilecek hale gelecektir.

Çünkü hepimiz tek bir sistemin içerisindeyiz, hiçbir sınırlama olmadan bütün dünyanın hissiyatı aramızda akabilir. Bilim adamları, bir modem gibi beynimizin, bizleri havada bulunan ortak bir bilgi deposuna bağladığını ifşa ediyorlar.

Soru : Niçin günümüzdeki çocuklar o kadar mutlu değiller ?

Cevap : Bu böyledir, çünkü onlar bencilliklerini doyuramayacak kadar büyük bir seviyeye ulaşmışlardır. Geçmişte, bir ailenin şayet tek bir odası bulunuyorduysa, bu onları mutlu etmeye yeterdi. Fakat günümüzde her bir kişinin kendi başına ayrı bir konuta ve ayrı bir vasıtayı kullanmaya ilişkin gereksinimi vardır. Bizler hep kendimizi izole ediyoruz ve her bir kişi de kendi içinde kapalı halde olur.

Kimse kendisini mutlu hissetmez ve bunun sebebi de bizim izole olmamızdır. Mutluluk, yalnızca enerjinin, gücün ve sıcaklığın birbirimiz ile bağın içerisinde akabildiği sürece hissedilebilir.

Yalnızlık, Mısır köleliğidir ve bunun dışına çıkma zahmetine değerdir.

Köle Özgür Olan Birisini Anlayamaz

Soru: Pesah, Mısır’dan, kölelikten göç, neden yeniden doğumu andırır? Hikâye Musa’nın doğum hikâyesi ile başlar ve doğum sırasındaki kasılmalara benzeyen Mısır felaketleri ile biter. Bundan sonra, sanki yeni bir dünyaya doğmuş gibi, son denizi geçerler.

Cevap: Yeni hayat ana rahmine düşmüş ve Mısır denilen dev bir kabın içinde pişmiştir. Bizim algı ve sezgilerimiz, bencil doğamızı anlama ve bununla başa çıkma çabalarımızın dışında biçimlenir.

Sonunda, bencilliğimize direnmekten aciz olduğumuzu, kaçmaktan yani bencilliğin üstüne yükselmekten başka hiçbir seçeneğimiz olmadığının farkına varırız. Bu niteliksel değişiklikler gerektirir: Tüm alışkanlıklarımızın, ilişki biçimlerimizin ve Babil’de edindiğimiz yetiştiriliş tarzımızın tamamen değiştirilmesini gerektirir.

İbrahim’in metodunu kullanarak birlik olmaya başladığımızda, hayata dair, yeni alışkanlıklar, birbirimize karşı yeni bir tutum ve her şeyin birliğin gözlüklerinden algılandığı, yeni bir bakış açısı kazanırız. Bu yeni bir doğuma işaret eder, çünkü ben, kendine, ailesine, ulusuna, dünyaya ve tüm hayata birliğimiz aracılığıyla bakan yeni bir kişiye dönüşürüm.

Daha sonra eğer önceki benle İbrahim metoduna göre yetiştirilmeden ve başkaları ile birlik olmadan önceki benle karşılaşsaydım, zaman biz birbirini anlamayan iki farklı insan olurduk: Bunlardan biri köle ve diğeri ise bencil doğasından bağımsız, özgür bir insan. Çünkü bu edinilen yeni bir doğadır; nefretin doğası yerine sevginin doğası.

 

Son Deniz – Yam Suf

SORU: Son Deniz (Kızıl Deniz) neyi temsil eder?

CEVAP: Son Deniz (İbranicede Yam Suf) ego ve egodan kurtuluş arasında bir sınırdır. O henüz özgecilik, sevgi ve ihsan etme  değildir ama egodan çıkıştır.

Egoizm ve özgecilik arasındaki sınır hattında, sudan bir set durur. Su iki niteliğe sahiptir; bir yandan sözde Gevurot’un niteliği olan değişmez yasalar, sert güçler ve diğer yandan merhamet ve sevgi güçlerine…

Bu iki gücü bir araya getiren su, Mısır’ı yani egoistik dünyayı bölen sınır hattını ve özgecil dünyayı temsil eder. Bu nedenle suyun Mısır’ı koruyan sert güçlerini temsil eden ve ondan çıkmaya izin vermeyen bölümünü  geçmek gereklidir.

Bir kişi bu sudan duvarı geçerse, amniotik sıvının (cenini çevreleyen zarın sıvısı)  içine girer ve kendisini bir cenin gibi annesinin rahminde geliştirmeye başlar. Ancak ondan kurtulmaya muktedir olması için egodan çok fazla nefret etmesi gerekir. Ve sonra sular ayrılır…

http://laitman.com/2016/04/the-final-sea-yam-suf/

Dostlara Nasıl Yardım Etmeli?

(Her Biri Dostuna Yardım Etti Makalesi Hakkında )

Başkalarının yardımı olmadan ilerlemeye muktedir değilim, sadece dostlarla birlik sayesinde manevi dünyanın, aramızdaki bağda ifşa olduğunu keşfedebilirim. Bizim dünyamızda bazen, güçlü, zengin, nazik veya zeki birinin desteğine ihtiyaç duyarım. Aynı şekilde hayatın amacına saygı duyan, benimle eşit ve bana benzeyen bir kişinin de yardımına ihtiyacım vardır.

Bir dostun diğerine nasıl yardım edebileceğini anlamalıyız. Zengin ve fakir, akıllı ve aptal, güçsüz ve güçlü olduğunda mı bu yardım vardır? Bizim dünyamızda insanlar arasında eşitsizlik olduğunda yardıma ihtiyaç duyulur, bu durumda yardım etme fırsatını keşfederiz. Ne var ki, insanlar eşit olursa destek için de yer olmaz. Bizim dünyamızda yardım, tam olan bir insandan eksikliği olan bir insana doğru uzanır. Peki, hepimiz zengin, zeki veya güçlü vs olduğumuzda?? Biri diğerine nasıl yardım edebilir?

Genel konuşursak, başka birine yardım istemek için yönelmekten heyecan duymuyoruz. Utanç, gurur ve kıskançlık hissediyoruz. Bir şeylere ihtiyacımız olduğunu kabul etmek istemiyoruz ve “ayrılık” için çaba sarf ediyoruz.

Herkes için ortak olan bir şey görürüz: RUH. “Kalbinde endişe olan başkası ile konuşsun” denir. Bu, yüksek ruha hissedilen saygıyladır, zenginlik ya da bilgelikle destek olunabileceği için değil…Yükselmiş ruh hali, “iyiliksever geleceğe” duyulan güvenin sonucudur. Ama bir kişi, kendisini kurtarmak zorunda olduğunu ve bunu yalnız yapamayacağını bilirse depresyona düşer.

Daha doğrusu, dostunun düşüşünü görerek yardımcı olacak tek kişi onun dostudur. “Kişi kendisini hapishaneden kurtaramaz” denir. Hapishane, bizim dünyamız ise, sadece benimle aynı amacı paylaşan bir dost beni bu hapishaneden kurtarabilir ve bana Üst Dünyaya girmem için yardım edebilir.

Daha doğrusu, birinin ruhunu yükseltebilecek (yani ona amaca ulaşmada güven verebilecek ) tek kişi onun dostudur. Bu demektir ki, kişiyi, dostu, bulunduğu koşuldan çıkarıp “geçimini sağlayan” koşuluna yükseltir. Böylece kişi, bir kere daha amacı sanki onun yanındaymış gibi, hayatta daha fazla güven ve bolluk kazanmaya başlar.

Çaresizim çünkü dışarıdan yardım almadan manevi amacıma ulaşamam. Kimseyi zorlayamam ama bana yardımcı olmak isteyen bir dost buldum. O, bilgeliği ve zenginliği ile değil ama ortak amaca ulaşmadaki arzusu ile bana yardım edecek.
Ortaya çıkıyor ki herkes dostuna nasıl yardım edeceğine, dostunun ruhunu nasıl yükselteceğine dikkat etmeli ve bunu düşünmeli çünkü birinin ruhuna saygı duyarak, herkes dostunda “ihtiyaç duyan” ve doldurabileceği bir yer bulabilir.

Bu dostunu eğlendirmek zorunda olduğun anlamına gelmez. Her bir dostumuzu bu amacın edinilebileceğine dair uyandırmalıyız. Böylece o hayatın ruhu ile dolacak ve onun için bir hapishane olan, günlük hayatın ve bu dünyanın üzerine yükselecek. Birisi böyle bir dosta sahip olduğunda kesin olarak hapishaneden kaçmaya muktedir olduğunu hisseder…

http://laitman.com/2010/09/how-to-help-a-friend/

Pesah: Mayalı Ekmek Satışı

Soru: Pesah öncesi mayalı ekmek satışı ne anlama gelir? Bugün, birinin internet üzerinden bir form doldurarak iki saniyede hamur satması mümkün.

Cevap: Mayalı ekmek satışı, sadece bir süre için satıyorum ve sonra geri alıyorum anlamına gelir. Bunu sadece, egomdan, başkalarına zarar vermek için kullandığım “kötü eğilimimden” çıkmak için yaparım.

Sonra onu, başkalarının iyiliği için kullanacağım. Böylece bu, sadece belli bir süre için, yedi gün için yapılan bir satıştır. Eski değerlerden kurtulmak, dünyaya karşı kötü tutumumdan sadece kendi tutumumdan kurtulmak ve bundan kurtulduğum zaman da tüm arzularımı, dünyaya karşı iyi bir tutum içinde olmak için kullanırım. Bu nedenle yedi gün sonra bu hamura geri dönerim.

Her şeyden önce eski, daha önceki ilişkilerimizden kurtulmamız gerekir. Hadi hep birlikte “iyi çocuklar” olmak için bir karar alalım. Mısır’dan göç hikâyesindeki gibi varlığımızı tehdit eden bir dünyanın içindeyiz, ama eğer bizler egomuzun üzerine çıkabilir ve İsrail’in gerçek topraklarına, tamamen iyi olan bir koşula ulaşabiliriz.

Soru: Siz bir iyimser misiniz?

Cevap: Evet, bu hiç şüphesiz gerçekleşecek. Tek soru, bizler bunun için ne bedel ödemek zorundayız? Bunu hızlı ve güzel bir yoldan ya da uzun ve acı dolu bir yoldan elde edebiliriz. Ancak, her halükarda buna geleceğiz.

Biz Köle miyiz?

Soru: Mısır’dan çıkışın hikâyesi, Pesach Haggadah, “Biz Mısırda köleydik…” sözleriyle başlar.

Cevap: Biz hala köleyiz ama bunu farkında değiliz. Biz kendimizi “İsrail topraklarında” yaşayan özgür bir ulus olarak düşünüyoruz ancak bu “İsrail toprağı” değildir. Bu henüz Mısır bile değildir. “Mısır”ın anlamı, Firavun’un üzerimizdeki otoritesini kabul etmek demektir. Ancak, biz farklı düşünüyoruz.

Bakın neler oluyor! Egomuz İsrail halkı ile ne tür bir oyun oynuyor! Sonu gelmeyen tartışmaların, kavgaların içine batmışız. Her türlü problemin içine tamamen dalmışız. Hükümetimiz ve bütün ülkeler sayısız parçalara bölünmüş. Neredeyse bir iç savaş ile karşı karşıyayız!

Pesah’tan çok uzaktayız! Biz hala Mısır’lı köleliğin yedi “açlık yılının” en derin ve en karanlığının içindeyiz. Biz egonun bizi yönettiğinin, bizimle oynadığının ve bizi birbirime düşürdüğünün farkında değiliz.

Pesah, kölelikten kaçmaya, egoizmin gücünden çıkmaya, birbirimizi “yeme” koşulundan “İsrail’in çocukları çabalamaktan haykırdı…” koşuluna yükseltmeye karar vermek hakkındadır.

Soru: Biz bugün köleler miyiz?

Cevap: Hayır, değiliz, “köle,” kişi köleliğini hisseder, kötü doğasını ve ona olan bağımlılığı fark eder anlamına gelmektedir. Biz komşumuzdan nefret ettiğimizi ve onunla tartışmaya ve kavga etmeye zorladığımız zaman kabul ederiz. Bu arzunun nereden geldiğini bilmeyiz. Bu içerde yükselir ve biz ne bunu kabul ederiz ne de bizi yöneten gücü kendimize yabancı hissederiz. Bu şekilde davranmayı tercih edenin kendimiz olduğunu düşünürüz.

Birçok kişi kötü şeyler yapar ama bunları yanlış kabul etmez. Ancak, kabul eden insanlar var: “Ben kötülüğümden yoruldum. Bu bedenimle, doğamla, sinirli, ruh hallerimle ne yapacağımı bilmiyorum… Ben başkalarına bakıyorum ve onları yok etmek istiyorum. Ne karımı ne de ailemi seviyorum. Bu dünyayı terk etmek istiyorum. Bırak yansın tamamen. Bu hayattan nereye kaçacağım hakkında hiçbir fikrim yok! Issız bir adada yaşamayı bile dert etmezdim.”

Kabala bilgeliği, insan doğasının, kendi doğasının kötülüklerini anlama durumuna gelmesi için bilerek kötü yaratıldığını açıklar. En önce, biz kötü olduğumuzu hissetmeyiz. İnsanların kötü olmasının doğal olduğunu düşünürüz. Sonra yavaş yavaş kendi aramızdaki ilişkileri ve doğamızı fark etmeye başlarız ve anlarız ki iki güç tarafından; “biz” ve zıttımız “Firavun” denilen kötü eğilimimiz olarak inşa edilmişizdir.

Bu noktada, içimizde yaşayan Firavunu kötü eğilim olarak hesaba katarız ve söyle düşünürüz: “Belki gücünden kaçınmaya çalışmalıyım. Hadi herkese iyi davranmayı deneyeyim. Bu girişimlerimin nasıl sonuçlanacağı önemli değil ama ben kendimi nasıl kontrol edebileceğimi öğrenmek istiyorum!”. Firavun bizim “kendimizin” ve “onun” yarımını yapan “bu ikili görüş açımızı” sürekli olarak kapatır. O, bizi diğerlerine kötü bir şekilde muamele ettirtir.

Sonunda biz, Firavunun bir kötü ve düşmanca bir güç olduğunu, bizi esir eden bir yabancı olduğunu anlamaya başlayacak ve böylece ondan kaçmak arzusu duymaya başlayacağız. Onunla savaşmak elimizde değil ama ondan ayrılmamız mümkündür. Kötü güçten ayrılmaya “Mısır’dan kaçış” denir. Kötülük bozulmadan kalır: biz kendimizi onunla ilişkilendirmekten vaz geçeriz.

Kötülük hala içimizde, en derin katmanlarımızda bir yerdedir ama biz dışarıya “atlama”sına izin vermez; onu baskılar ve ondan ayrılırız. Kötülükten, onun üzerine çıkarak ayrılmaya “Mısır’dan çıkış, Firavun’un gücünden kaçış” denir. Bu noktada kurtuluşa ulaşırız. Henüz özgür topraklarda özgür insanlar değiliz. Henüz kölelikten özgürlüğe geçmiş değiliz. Biz sadece kölelikten kaçtık, ancak henüz özgürlüğü elde edemedik.

Bu noktada, umutsuza Firavun’dan ayrılmaya ihtiyacımız vardır. Bu koşula “Pesah” denir. Firavun ve Mısır ile ilişkili nitelikleri düzeltmeye başlarız. Başka bir doğamız yok. Tüm sahip olduğumuz şey; ıslah etmemiz ve iyi niyete çevirmemiz gereken şey, kötü eğilimimizdir. Mısır’dan çıktıktan sonra bu koşula ulaşmak için, kendi kendimizi düzeltme yönünde, arınma yapmamızı sağlayacak özel bir güce ihtiyacımız vardır. Bu döneme “Ömer’in günlerini geri saymak” denir.

Mısır’da bizim için ekmek boldu. Biz Mısır’dan çıktıktan sonra ilk hafta boyunca “Matza” denilen “sade ekmek” yedik. Daha sonra normal ekmeye döndük. Bu döneme “Ömer’in günlerini geri sayma” denir. “Ömer” tahıl demetidir.

Biz kötü arzularımızın hepsini 49’unu birden kontrol ederiz. Bu arzular “Sefirot” olarak adlandırılır. 7 sefirot ya da arzularımızın 7 parçası “Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod, Yesod ve Mahlut” olarak adlandırılır. Her biri 7 bölüme ayrılır. Bu yüzden, düzeltmek için hazır olduğumuz, 7×7=49 farklı arzuya sahibiz.

Biz bu arzuları Mısır’dan göçümüz sırasında “terk ettik” yani onları kullanmayı durdurduk. Şimdi onları tekrar denemeye başladık. Her arzuyu kontrol eder ve onları başkalarını incitmek, iftira atmak, kavga vs. de kullanıp kullanmadığımızı değerlendiririz. Aynı arzuları başkaları yararına kullanmanın bir yolunu bulmalıyız.

Biz arzularımızın her birinde, kötüyü iyi eğilime çevirmeliyiz. Kötülüklerimizin bir “envanter”ini yapmak zorundayız. Arzularımızı ihsan etme niyetiyle kullanmanın bir yolunu bulmalıyız.

Buraya kadarı, henüz önceki koşulumuzdan ayrılmakla ilgili değil. Pesah akşamı boyunca, bütün arzulardan kaçar ve saklanırız. Onları kontrol eder ve arzularımızın şimdi neye benzediğini anlamaya çalışırız. “Mısır’ın dışında” ve Firavun’un gücünden halen uzak olmanın bu yeni seviyesinden onlar üzerine düşünürüz.

Arzularımıza bakar ve daha önce onlara sahip olduğumuz için dehşete düşeriz. Ancak, şimdi onları zaten kendimizden uzaklaştırdık; artık onları bizim olarak düşünmeyiz. Kendimizi Mısır’dan çıkışta ve her türlü bencil arzunun dışında olma noktasında tanırız.

O zaman, yeni bir “seviye”den, her arzuyu birer birer, 49 unun hepsini kontrol ederiz. Henüz edindiğimiz bu yeni seviyeden itibaren, buna “Ömer’in 49 gün sayması” denir, bütün arzularımızı saymaya ve test etmeye başlarız ve onları değiştirmemizin mümkün olup olmadığını ve daha önce kötüye kullandıklarımızı, iyi amaçlar için kullanıp kullanamayacağımızı görürüz.

Bu, kötülüğümüzü bize gösteren Firavun nedeniyle mümkün olur. Şimdi yavaş yavaş kötüyü iyiye çevirebiliriz. Ömeri’in 49 gün sayması, “Şavot” (Tora’nın verilmesi) denilen 50. gün için hazırlıktır.

Bir yanda bütün arzularımızı saydığımız ve onların envanteri yaptığımız için “Şavot” denir, öte yandan Islah Eden Işığını edindiğimiz için de buna “Tora’nın Verilmesi” denir. Yaradan şöyle söyledi: “Ben kötü eğilimi yarattım ve ona şifa için Tora’yı yaptım.”

Şu anda, arzularımızın bir dökümünü yaptığımız için açıkça kötülüğü görmekteyiz. Şimdi, Tora’nın en önemli yasası “Komşunu kendin gibi sev” olduğu için, arzularımızın hepsini birbiri ardına, ihsan etmek ve başkalarına yardım etmek için kullanmamıza yardımcı olacak belli bir güce, “Tora” denilen özel bir ışığa ihtiyacımız var. Sonunda ulaşacağımız seviye budur.

 

Sizlere Özgürlük Ve Sevgi Diliyorum!

Soru: Bizler, sizin Yahudi olmayan Kabala öğrencileriniz, Pesah ve diğer bayramları kutlamak zorunda mıyız? Birçoğumuz Matza (mayasız ekmek)  almak ve Pesah Sederi yapmak için acele etmemiz gerektiğini söylüyorlar.

Cevap: Sevgili öğrencilerim, bunu bir kez daha anlatmaya çalışacağım, kısaca ve son kez, çünkü zaten birçok kez bu soruya cevap verdim.

Bütün Yahudi kaynaklarını çalışmalısınız çünkü onlar Kabalistler tarafından yazılmıştır. Biz bunları, kendi otantik Kabalistik yorumuyla çalışırız; 1.yy. dan sonra onları çalışmaya başlayan Yahudiler gibi dünyevi bir şekilde, sanki bu kitaplar bizim dünyamızdan bahsediyormuş gibi değil.

Açıktır ki bu Mısır’dan göç hakkındaki Pesah Haggada’yı (Haggadah şel Pesah) çalışmayı da içerir çünkü bu metin Mısır topraklarından çıkışı değil ama egoizmimizin üzerine çıkıştan bahseder. Bizimle birlikte geleneğe uyabilir, bayram masasında oturabilir, gerçekten bizimle olabilirisiniz, Matza ve balık köftesi ya da domuz eti ve ekmek yiyebilirsiniz, nasıl isterseniz.

Baal HaSulam, Son Neslin Yazıları’nda, son ıslahta bile olsa, her ulus, eğer isterse kendi dinini ve geleneklerini koruyacaktır diye yazar. Sadece insanlar arasındaki ilişkiler, Mısır’dan göç olan, nefretti sevgiye dönüştürür. Hepinize böyle bir bayram diliyorum!

 

Her Şeyi İyi Bir Şeye Dönüştür

SORU:  Etrafımızdaki her şey Yaratan’ı temsil ediyorsa, bize yakın bir insanın bizi zihnen incitmesi ve aşağılaması bizim için faydalı mı? Bu duygusal acıdan başka insana ne verir?

CEVAP: Genel bir kural olarak içinizdeki bütün acıyı yazmanız gerekir. Birinin sana acı verdiğini varsayalım. Onu affetmeyi denemelisin özellikle de sana yakın biriyse. Bu koşulun üzerine çıkmaya çalış ve suçluyu bir düşmandan bir dosta dönüştür. Her şeyi iyi olan bir şeylere dönüştürmelisin. Kişi bu yolla kendisini değiştirir ve kendisini her zaman iyi olan ve sadece bir üst ışıkla dolu olan dünyaya ayarlamaya başlar.

Bir insan bu şekilde davrandığında insanlarla ilişkisinde aşama aşama çevresini doğru biçimde algılamaya başlar ve bu sayede büyük bir haz görür – Bütün Yaratılışı dolduran ışığı.

SORU: Suçlayan kendi kusuru nedeniyle suçlar mı demek istiyorsunuz? (Kidduşin 70b), ve birine karşı negatif hislerim varsa suçlu ben miyim?

CEVAP: KESİNLİKLE. ŞU AN KÖTÜ HİSSEDİYORSAN BU SADECE SEN KÖTÜ OLDUĞUN İÇİN. KENDİN DIŞINDA SUÇLANACAK HİÇ KİMSE YOKTUR.

http://laitman.com/2016/04/transform-everything-into-something-good/

Modern Babil

Soru: Yahudi ulusu, Pesah Bayramı’nın ithaf edildiği, özel bir dönüşüm geçirdi; bu kölelikten özgürlüğe geçiştir. Bu dönüşümün anlamı nedir?

Cevap: Kölelikten kurtuluşun anlamı, kişinin egoizminden çıkarak sevginin gücünü edinmesidir. Bizi ilerleten bir sistemin kontrolü altındayız ve özellikle Firavun denilen, egoizmimizin gücünün altındayız.

İlk önce, bu köleliğin içinde iyi hissederiz ama sonra sürgünde ve bizi yöneten egoizmimizin kölesi olduğumuzu fark ederiz. Bu otorite ile aynı fikirde değilizdir ve bundan, birbirimize karşı olan kötü tutumumdan kaçmayı isteriz çünkü görürüz ki; bu yapı içinde hareket etmek ve var olmak mümkün değildir.

Birçok başarısız denemeden sonra, hiçbir şeyin yapılamayacağını ve sadece bir mucizenin bizi kurtarabileceğine inanırız. Nitekim egoizm o derecede öldürüyor ki, hayatlarımızda hiçbir şeyde, hiçbir şekilde başarıyı görmüyoruz. Aramızdaki Firavun’un kanunları böylece kendini açıkça gösterir.

Bugün İsrail’de görülen durum budur. Küçük bir ülkede 23 siyasi parti var, nüfusun farklı kesimleri arasında büyük uçurumlar, eğitim sisteminde krizler, artan boşanma oranı ve uyuşturucu kullanımının çoğalması var. Vatandaşların yarısı eğer şans verilse başka bir ülkeye gitmek için istekli.

Birbirimize karşı kaba tutumumuz, yollarda ve başka yerlerdeki davranışlarımızda görülebilir. Kibir ve başkalarına kayıtsızlıkla bölündük. Egoizm içimizde hüküm sürmekte ve bu şekilde davranmamıza neden olmaktadır. Bu bizim hatamız değildir, bu bize oyun oynayan doğamızdır.

Kişi, bizi köleleştiren kötü eğilimin, bizim doğamız olduğunu anlamalıdır. Eğer ondan çıkmazsak, ondan sonra hayatlarımız sona erecek ve geriye çocuklarımız için iyi bir şey bırakmayacağız. Hayat daha kötü olacak ve onlar, bir zamanlar bizim sahip olduğumuz mutluluğun kırıntılarına bile sahip olamayacaklar.

Bu köleliktir ve Pesah Haggadah bize özgürlüğe erişmek için nasıl kaçılacağını anlatır. Ama her şeyden önce, kölelik içinde olduğumuzu anlamamız gerekir. Kendimizi karşılıklı nefretle bizi birbirimizden ayıran egoizmin karanlığı içinde kendini gördüğümüz sürece, bu ölüm meleğinden özgürlük gerçeğini anlamak mümkün olmaz.

Kendi ülkemizde özgür insanlar olmayı, arzularımızdan bağımsız olmayı istemek zorundayız. Sevgiyi, bağı, karşılıklı garantiyi ve bencil doğamızın üzerinde herkesle aramızda birlik edinmeyi istememiz gerekir.

İsrail halkı egoizminden bir kez kaçtı ve tapınağın inşası denilen sevgi ve birliğin zirvesine yükseldi. Ama sonra o yükseklikte kalmamız mümkün olmadı ve oradan düştük.

Rabbi Akiva, başkalarını kendin gibi sev ilkesini terk edemezsiniz; aksi takdirde asılsız nefrete tekrar geri düşeceğiz, diye öğretmiştir. Mısır aramızdaki nedensiz nefret koşuludur. 2000 yıl önce ikinci Tapınağın yıkılmasından sonra Mısır denilen bu nefret koşuluna geri döndük.

Birlik ve bağ içinde yaşanan binlerce yıldan sonra, Yahudi halkı yeniden Mısır’a, asılsız nefrete gitti. Ancak bugün, bütün dünya, Mısır’da olduğumuzun farkına varmak zorunda.

Bir kez, İbrahim’in önderliğinde küçük bir grup Babil’i terk etti ve İsrail Halkı olarak birleştirmiş oldu. Ama sonra Babil’e geri dönüldü ve tüm Babillilerle karışıldı. Bugün biz yine kendimizi, aynı Babil kulesi ile yüz yüze bulduk ve başkalarını anlama ve tanımaya isteksizlik ve birbirimize karşı nefret ile karşı karşıyayızdır. Buna dillerin karmaşası denir.

Bir kez daha, bir zamanlar Antik Babil’de gerçekleştirildiği gibi aynı eylemi yapmak zorundayız. Şöyle söylenir; babaların eylemleri, oğulları için bir örnektir. Bugün bizim Mısır’dan çıkmaya bir kez daha ihtiyacımız var ve bu nihai kurtuluştan önceki son sürgün olacaktır!

laitman.com/2015/04/modern-babylon/

Yaratan Ne İstiyor?

SORU: Yaratan bize nasıl neşe getirmek istiyor?

YANIT: Yaratan gelişimin en yüksek seviyesine ulaşmamızı ister; böylece kediyle aynı arzulara değil, mükemmel sonsuz var oluşun hazzıyla dolabilecek büyük özlemlere sahip oluruz.

Sonsuz hazzın ne olduğunu şimdi  algılayamayız çünkü onu anlayamayız. Ne var ki, bir kişi Kabala Bilgeliği ile meşgul olup onu çalışmaya başladığında aşama aşama sahip olduğu sonsuz olasılıkları keşfeder.

http://laitman.com/2016/04/what-does-the-creator-want/