Ülkenize Gidin

thumbs_Laitman_421_01bBaal HaSulam, “Ülkenin Mirası”: İsrail, kendi ülkelerine hepsi bir araya toplanana kadar geriye dönmeyecektir.

Ülke (Eretz) arzu (Ratzon) ile alakalıdır. Bizler “İsrail ülkesini”, yani amacımızın Yaradan’a doğru olduğu özel bir arzuyu edinmek isteriz. Yaşar-El (Yaradan’a doğru). Bu demektir ki, bizler arzumuzu ihsan etmek için Yaradan’a odaklamalıyız. Bu da bizlerin kendimizi diğerlerinin sevgisine odakladığımız zaman ifade edilir.

Bütün bunların İsrail devletinin coğrafi konumu ile ne ilişkisi vardır?  Bu husus kökler ve dallar hakkında mıdır? Yahudi ulusu, İsrail ülkesi ve manevi topraklar arasında işleyen kanunlar ile birbirine uygun olduğu zaman yalnızca topraklarında yaşayabilir.

Bu demektir ki, benim arzularım Yaradan’a memnuniyet vermek üzerine odaklı ise, bu diğerlerine memnuniyet sunmayı, tüm İsrail’in dost olduğu kuralına ve dostların da birbirleri için karşılıklı sorumluluk hissiyatı içinde olduğu şeklinde  ifade edilir; nefret ettiğiniz şeyleri başkalarına yapmayınız; dostunuzu kendinizmiş gibi seviniz; tek adam ve tek kalp şeklinde vs.

Şayet ben bu konuya ilgi duyuyorsam bu demektir ki, Üst Işığın yardımı ile tüm arzularımı düzeltiyorum ve daha sonra da, bu yabancı arzuların içsel arzulara dönüştüğü anlamına gelir; bunlar kuru bir topraktansa, Yaşar-El arzusuna dönüşür. Daha sonra ben manevi İsrail ülkesine giriş yapar ve dünyasal anlamda da İsrail topraklarına ilgi duyarım.

İşte bu sebeptendir ki, Yaradan İbrahim’i Babil’den o zamanlardaki kenan topraklarına göndermişti. Orada kendisini düzeltmesi ve Yaşar-El’in doğru doğasını hissetmesi için. Bu, hem içsel çalışma hem de dünyasal hareketler hakkında idi. İbrahim’in öğrencilerinin aileleri, kendilerine ait olanları toplandılar, develeri, koyunları ve keçileri alarak o yere doğru gittiler. Bu geçiş, onların bağ çalışmasına istinaden, İbrahim’in onlara öğrettiklerine uygun şekilde olmuştu.

Dünyadaki insanlar kök ve dal uygunluk kuralını anlamazlar. Fakat bu Babil’de, dünyadaki tüm insanları dağılmış iken bile ifade edilmişti. Bir çok kabile ve etrafa yayılmış aileler olsa da, onlar ilk önce tek bir ulustu. Daha sonra aralarında ego patlaması yaşandı ve yayılmaya başladılar. Ayrışma işaretleri belirginleşti.

İnsanlar birbirleri ile bağ kurdular, birbirlerinden ayrıldılar ve nitekim gruplara ayrıştılar. Bu şekilde aslında Babil’i terk ettiler ve tüm dünyaya dağıldılar. İşte bu şekilde dünya ulusları oluştu. Onlar bencilce arzuları üzerinden şekillendiler. Bu da onların eşsizliğini ve kimin kimin ile anlaşabildiğini belirlemişti. Bugün bizler, bu şekilde her ulusun kendine has zihniyetleri, örf ve adetleri vs. olduğunu görüyoruz.

Buna ek olarak, hangi kabileye veya dağılmış aileye ait olurlarsa olsun, Kalp noktası olan Babil’den olan tüm insanlar İbrahim’in etrafında bir araya gelmişlerdi. İbrahim’in yaymış olduğu mesajı duyduklarında, kök ve dal kuralına uygun şekilde kenan topraklara doğru yönelmiş bu gruba ait olmak istediklerini hissetmişlerdi.

Kalan diğer insanlar ise niçin değişik yerlere ilgi duyduklarını bilemediler. Bugün de bu aynı şekildedir : Kişi yaşamına her şeyi gönderenin ve o veya bu yöne doğru rehberlik edenin bir şekilde Yaradan’ın olduğunu hissetmez. Her şeyin bir şans eseri, nedensiz olduğu bize gözükür. Aslında doğada hiçbir şey tesadüfen değildir. Sadece nedenler bizlerden gizlidir.

Diğer yandan, İbrahim’in grubu kesin bir emir almıştır : “Ülkenize gidiniz.” Başka bir deyişle, öğrenciler manevi kök ve dünyasal dal arasındaki bağı çok kesin bir şekilde hissetmişlerdir. Onlar kenan seviyesi içindeydiler ve bu nedenle kenan ülkesine eriştiler.

Daha sonra birbirlerine daha çok güçlü şekilde, “Yakup’un evi” seviyesine erişinceye dek, yani küçükteki (Katnut) birlik anlamında bağlandılar. Ardından onlar ek içsel gayret eksikliklerini keşfettiler. Kısaca çalışma için gereken ek kaynak eksikliğini yaşadılar.

Nitekim onların bencilce arzuları, yani Mısır’daki sürgün adı verilen şey büyümeye başladı. Bu içsel süreç, dışsal sürece eşlik etti: Onlar Mısır’a düştüler. Onlar orada içsel seviyelerine göre değişik tecrübeler edindiler: 7 senelik tokluk, 7 senelik açlık, Mısır musibetleri aslında içsel seviyelerin dışsal seviyeler ile paralel şekilde bütünleşmeleri olmaksızın gerçekleşmişti.

Bizler bu bağı aydınlatamayız; bu nedenle, belli bir paraleli de aramanın bir anlamı yoktur. Manevi anlamdaki Mısır’dan çıkışta, örneğin, tüm Mısır, yani bencilce arzular bütünüyle düşmüştü. Sonuçta, İsrail çocukları büyük egolarından kırılarak ayrıldılar. Bu aralarında vardı ve tüm çabalarına rağmen bağlanmaları ancak bunun üzerine yükselecek fırsatları olana kadar mümkün olmamıştı. Genel anlamda konuşursak, bu bağ ancak ego ile veya egonun içinde değil, egonun üzerine yükselmiş iken mümkün idi.

Fakat dünyasal anlamda farklı bir şey meydana geldi. İsrail çocukları ayrıldıktan hemen sonra Mısır düşmemişti. Sonuçta, hakkında hiçbir şey manevi olmamasına rağmen, bu dünya mevcudiyetini sürdürmektedir. İşte Mısır’ın manevi yıkımı ve manevi dalı arasında olan ilişkilendirme eksikliğinin nedeni buradan kaynaklanır.

Bizler aramızdaki gerçeği manevi seviyede inşa ederiz. Beş duyumuz ile algıladığımız dünyasal seviye ise aynı şekilde kalır. Bunun içinde manevi bir içerik yoktur ve bunun manevi olaylara göre terk edilmiş hale gelmesi gerekmez. İçsel seviyelerimizde yok edilmiş olsa da, dünyasal Mısır aynı yerinde kalır ve işte bu şekilde seviyeler arasındaki fark ifşa olur.

Denilir ki, manevi kökün dünyasal dala dokunması gerekir. Fakat yalnızca dokunması. Bunun içinde kıyafetlenmiş değildir ve bunun içinde işlevini de sürdürmez.

Baal HaSulam’ın yazılarından, 30.4.2014 tarihli Kabala dersinin 5. bölümünden

Tartışma | Share Feedback | Ask a question




"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed