İsrail ve Dünya Ulusları 

thumbs_laitman_922”Arvut (karşılıklı garantörlük)” makalesinde yazılmıştır ki, gereklilik sebebiyle tüm ulusların tuhaf insanları olmak üzere bizler seçilmişizdir. Yani özel bir grup, ”ulus” olmak için, yani aralarında karşılıklı garantörlük olan insanların bağı ile oluşmuş karşılıklı birlik kuvveti, karşılıklı yardım içinde bir bedeni bütünüyle tamamlayan insanların oluşturduğu bir grup. Bütün bu beden dünyanın yetmiş ulusu gibi bencilce olabilir. Çünkü Zeir Anpin’in yedi Sefirot‘unun her birisi özel on Sefirot‘tan oluşmuş olup, yetmiş manevi kökten oluşur.

Bu nedenle, genel kap kırıldığında, yetmiş bencil tohum oluşmuştu ve bunlar tüm insanlığa yayılmıştı. ”Dünyanın yetmiş ulusu” tanımının kaynağı, yani farklı bencilce eğilimler de buradan gelir.

Buna ek olarak ”İsrail ulusu” vardır. Üst Işığın etkisi altında iken, orada dünyanın tüm uluslarının arzularının ayrılışı gerçekleşir. Nitekim o zaman, genel egodan Yaradan’a erişmek isteyen arzular, ihsan etmek için ıslah edilmemiş olsalar bile, bir mıknatıs gibi çekilir. Onlara İsrail (Yaşar-El, Yaradan’a doğru) denir. Nitekim yetmiş ulusun arzuları yalnızca egolarına doğru yönelmiştir.

İşte genel bir kuvvetin Işığın etkisi ile nasıl ayrıldığı bu şekildedir. Başta parçalara ayrılmıştı, sonra karıştılar, ayrıldılar ve daha sonra da ayrılma gerçekleşti: bir parça yukarıya doğru yükselir, bu ”İsrail ulusu”dur ve bunun ikinci parçası durağan kalır, bunlar da ”dünyanın yetmiş ulusu”dur. Aslında onlar uluslar değil fakat manevi kuvvetler olup, doğada öne çıkar ve daha sonra kademe kademe insanların içinde ifade edilmiş olur.

Çok seneler önce, Antik Babil insanları kendilerini gerçekleştirme uğruna bir arzuyu uyandırdıklarında, Babilliler arasındaki bir kesim Yaradan’a erişmeyi arzuladılar ve diğer bütünden ayrıldılar. Bu ise İbrahim’in, yani Yaradan’ı ilk ifşa eden kişinin etkisi ile, evrimde hareket eden tek kuvvet ile gerçekleşti.

Nitekim insanların diğer bölümü bunu hissetmediler ve İbrahim’in etkisi ile onlar ise olumsuz eğilimlerin zıttını hissettiler. İşte bu şekilde dünyanın tüm ulusları bütün dünyaya yalnızca bencilce edinimleri arzulayarak yayıldılar. Bu nedenle denir ki: ”bizler, tüm ulusların arasından ‘seçilmiş’ olma gereksiniminden dolayı şeçildik”. Yani burada demek istenilen, bizim içimizde mevcut olan niyeti ispatlamamız gerekir.

Nitekim bu görevi İsrail insanları üzerlerine aldılar ve karşılıklı garantörlüğe giriştiler. Bunun aksine, dünya uluslarının insanları burada yer almadılar. Çünkü hakikat onları kendi başına böyle yapmaya zorladı.

Bu sebeple Babil’in tümü iki gruba ayrılmıştı. Bir grup ”İsrail ulusu” (doğrudan Yaradan’a erişmek isteyenler) ve ikinci grup da ”dünya ulusları” (egolarına erişmek isteyenler) olmuştur. Her bir grup kendi düzenine göre gelişmiş ve daha sonra birbirleri arasına karışmış ve şimdi de bir araya gelmişlerdir. Bu andan itibaren bizler insanlığın gelişimi adına yeni bir özel safhaya girmiş oluruz.

Fakat dünyanın son ıslahı, dünyadaki tüm insanları Yaradan arzularına ilişkin birliğe getirmek üzerine olacaktır. Nitekim Yaradan dünyadaki tüm insanlara ifşa olacaktır. Erdemlilerin yazmış oldukları gibi: ”Yaradan ülkenin kralı olacaktır” ve o günde O ve O’nun ismi ”Bir” olacaktır. Yaradan ışıktır. Yaradan ve O’nun ismi ışığın dört seviyesinin “Yud-Hey-Vav-Hey,” arka plandaki beyazın üzerindeki siyah harflerin ifşasıdır. ”O ve O’nun ismi” demek, dünyamızdaki her bir ifşanın iyi, bütün ve sonsuz yani Işığın kendisi gibi olacağı anlamına gelir.

Ve o gün denilir ki: ”Ve ülke Yaradan’ın bilgisi ile dolacaktır ve tüm uluslar bunun üzerine akmalıdır.” Bilgi tüm ulusların arzularına ifşa olacaktır. İsrail ulusu için aynı şey geçerli değildir, nitekim o yalnızca kendi görevini yapacaktır. Nitekim dünya uluslarının ıslah edilecek egoları sayesinde, Yaradan’a ilişkin büyük genel bilgi ve idrak ifşa olacaktır.

Fakat İsrail’in tüm dünyaya olan görevi, bizim atalarımızın İsrail ulusuna olan görevine benzer. Bizler dünyanın tüm uluslarının öğretmenleri olmalıyız ve onlara bizim gibi aynı merdiven seviyelerine yükselmeleri konusunda yardım etmeliyiz.

Ve Yaradan’a memnuniyet getirmek için İsrail insanlarının uyguladığı her emir (arzumuzun ıslahı), ödül almadan ve kendini sevmekten uzak olacak şekilde (saf ihsan etme hareketleri), tüm insanlığın gelişimi için bir dürtü hizmetindedir. Sonuçta, bizler bağ içindeyiz ve bizdeki pozitif virüsü tüm insanlığa geçiririz… Haktan olan tarafın ölçüsünün kenarına değene kadar… Saran Işığı kendimiz üzerinden tüm insanlığa, onları ıslah edene kadar geçiririz. Yaradan’ın tüm ışığının bütün evrimde muhakkak şekilde ifşa olduğu gibi.

Bu nedenle, birbirimiz ile kişisel bağ konusunda ciddi bir sorunumuz vardır. Yani bütün bir Işığa benzer olacak şekilde ortak bir arzu oluşturabiliriz.

Işık bir, eşşiz ve birleşmiştir; O tek bir eşsiz arzuyu oluşturmuş ve daha sonra da bir amaç doğrultusunda bunu küçük parçalara ayırmıştır.

Ve şimdi, bu Işığın yardımcı etkisi ile bizler kendi başımıza  daha önce olduğu gibi,  Işığın yeniden genel arzuyu oluşturacağı zamandaki seviyeye erişmemiz gerekir -bir, eşsiz ve birleşmiş şekilde.

Fakat bizim bunu talep etmemiz gerekir; dünyamızda bir şeyi yapmayı denediğimiz zaman görürüz ki, bu konuda başarılı olamayız ve bize yardım etmesi için Üst Işığı talep etmemiz gerekir. Bu talebe ”MAN‘ı yükselmek” veya dua denir. Nitekim şayet bu doğru ise, bencilce değilse, bu hareketi tamamlamak için yöneltilmiş ise, o zaman Işık bunu yerine getirir.

10.6.2014 tarihli Soçi Kongresinden, 3. Ders

Tartışma | Share Feedback | Ask a question




"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed