Monthly Archives: Ocak 2015

Yaradan’a Yapışmak

laitman_2008-12-24_8202_wMidraş, “BeŞalah: Halkın arasındaki dürüst kişiler feryat ettiler: “Yaradan’ın isteğini sabırla yerine getirelim”; zayıf olanlar dört gruba ayrılmalılar. Her biri kendi operasyon planının doğru olduğunu düşünür.

Reuven, Şimon ve Yizahar kabilelerinin temsilcileri korkmuşlardı ve Mısırlılarla yüzleşmektense, denize atlamanın daha iyi olduğuna karar verdiler. Musa onları yatıştırdı: “Korkmayın, sakin olun ve göreceksiniz Yaradan sizleri kurtaracak.”

Zevulun, Yuda ve Yusuf’un kabileleri şöyle dediler: “Gidelim ve Mısırla savaşalım.” Fakat, Musa onları düzeltti:”Yaradan sizin için savaşacak.” Dan, Gad ve Aşer kabileleri, Mısırlıların kamplarını ele geçirmeyi ve orada korku salmayı önerdiler. “Hayır” dedi Musa, “burada kalın ve bu plandan vazgeçin.”

Bu yazılar, İsrail’in, Yaradan için özlem duyan fakat,  üç çizgiyi meydana getirdiklerinden de, tek bir ulus olarak birleşemeyen 12 kabileye bölünmesinden bahsediyor. Üç çizgi; sağ, sol, orta.

Her çizgide gelişimin dört fazı olduğundan, üç kere dört, oniki kabile eder. Her biri, belli bir sırada geliştiklerinden onları birbirlerine karıştırmamamız gerekir, çölde, farklı sütunlarda.

Aralarındaki tüm problemler ve anlaşmazlıklar, onlara sadece Yaradan’ın yardımcı olabileceğini anlamaları adına gereklidir. Bu yüzden, sadece bir yerde kalmaları ya da kaçmaları ya da arzularını yok etmeye çalışarak onlara saldırmaları ya da arzularından kaçmaları değil de,  O’na yapışmaları gereklidir

Başka bir deyişle, etraflarında olan her şey, Yaradan tarafından düzenlenmiştir ve tam olarak oldukları yerde meydana gelir. “O’ndan başkası yoktur.” Geriye kalan tek şey O’na bağlanmaktır ve O her şeyi yerine getirecektir. Bizlere verilen tüm problemler, birliği edinmemiz adınadır.

Ancak aynı zamanda da, tüm özelliklerimiz ve tüm dürtülerimiz bizleri parçalara ayırır. Egoistik durumumuzda kalacağımızdan ve ondan ayrılamayacağımızdan korkarız.

Tek çözüm, yukarıdan Yaradan tarafından gönderilmiş olunan koşula tutunmaktır, korkunun olmadığı gerçeğinin farkına vararak, Mısırlıları korkuturuz, egoistik arzularımızın bize ne şekilde tasvir edilecekleri önemli değildir ancak Yaradan’dan korkarız. Bu zaten farklı bir çeşit korkudur, Yaradan’ın büyüklüğünün korkusu. Eğer, bu korkuya sahipsek, kimse Mısırlılar’dan, egomuzdan korkmayacaktır.

Üstelik, Musa şunu söylemeye devam etmiştir: “Korkmayın, sakin olun, Yaradan sizin için savaşacak. Sizleri kurtaracak.” Bu yüzden, kişinin tüm arzuları, Yaradan’a bağlanmalıdırlar.

KabTV “Ölümsüz Kitabın Sırları” 30/04/14

Muskalar Bir Yalandır!

02123_1Soru: İbranice harflerinin özel bir güç içerdikleri ve bu nedenle de Kabala’da ustalaşmış kişilerin, insanları koruyan ve onlara yardım eden muskalar yazdıkları söyleniyor.

Bugüne kadar, her tür olay için çeşitli muskalar üreten tam bir endüstri oluşmuş durumda. Ve bu muskaların da tek sırrı üzerlerinde belli bir sırada, formülde ve şekilde yazılı olan İbranice harfler olmuştur. Bu muskaları yapmak için de tam bir teknik vardır.

İbranice alfabesindeki bu özel güç nedir? Bu harfleri doğru bir şekilde biraraya getirip, gerçekten güce sahip olmaları için neyi bilmeye ihtiyacınız vardır?

Bana bir muska yazmayı öğretebilir misiniz?

Cevap: Hayır. Muskalar bir yalandır. Sana nasıl kendi muskamı verebilirimki? İçinde varolan iki kuvvetten, alma ve ihsan etme kuvvetlerinden, harfleri içinde şekillendirmen için onları senin bilmen gerekir.

İlk önce bu kuvvetlerin, senin içinde, nerede varolduklarını bulman, aralarında onları ayırman, şu ya da bu harfi oluşturabilmen için, özel bir kombinasyon içinde onları oluşturman gerekir, özel bir özellik gibi. Sonrasında, her harf bir özelliktir. Bu konu, Zohar Kitabına Girişiçerisinde “Rav. Amnon Saba’dan Harfler” makalesinde açıklanmıştır.

Harfleri ve onları içinizde nasıl oluşturmanız gerektiğini öğrendiğiniz anda, tıpkı bir film makarası gibi üzerinizde çalışan programı anlamaya başlarsınız. Nerede olduğunuzu, programın neresinde olduğunuzu, olduğunuz yerde nasıl çalıştığınızı görmeye başlarsınız.

Onu “okursunuz”, bu programı tanıyan üye haline gelirsiniz, onu okuyan ve onu işlemeye başlayan.

Ve birden, içinde boş bir nokta farkedersiniz, durursunuz ve kendinizi programın içine sokmak istersiniz: “Hangi harfi eklemeliyim? Hangi şekilde?” Ve sonra yazmaya başlarsınız.

Bu, şu anlama gelmektedir, Yaradan’ın sizin için yazdığına, arzunuzu, aklınızı, hislerinizi, kişiliğinizi eklersiniz, tam olarak sizin için O’nun boş bıraktığı yere ve böylece O’nun ortağı haline gelmiş olursunuz.

KabTV’den “Yeni Bir Yaşam” 21/12/2014

Dünyadaki En İyi Yer

thumbs_laitman_744Soru: Daha önce bilgisayar ekranın arkasında otururken manevi çalışma gerçekleştirmek mümkündür demiştiniz. Peki, neden o zaman şimdi, kongreye gelmeyen kişi kaybeder diyorsunuz?

Cevap: Bana, “Bu dünya üzerinde maneviyatın diğer yerlerden daha fazla hissedildiği özel, kutsal, eşsiz yerler var mıdır?” şeklinde bir soru sorulmuştu, ben de bu tarz yerlerin olmadığı şeklinde bir yanıt vermiştim. Dünyada yer alan her şey, tek eşsiz bir gücün kontrolü altında bulunur, o da Üst Işık’tır ki O da mutlak bir hareketsizlik içindedir ve tüm uzayı eşit bir şekilde doldurur.

Aynı zamanda, kişi gelişmek istiyorsa, güzel bir yer bulmalıdır demiştim. Bu ne anlama gelmektedir? Üst gücün daha yüksek bir derecede ifşa olduğu yerler de vardır ve daha az bir derecede ifşa olduğu yerler de vardır.

Bu kuvvetin kendisi her yerde mevcuttur, ancak eğer bir yerde, aralarındaki bağ ile ilgilenmekte olan bir grup insan varsa, o zaman kendilerinden ve  aralarındaki karşılıklı bağlantıdan bu kuvveti algılayabilecek bir dedektör yapabilirler. Bunu algılayabilirler ve bu da içlerinde yaşar ve bunu aralarındaki karşılıklı etkileşimden arttırabilirler.

Bu, bir apartmanda bu tarz bir grubun yan dairelerinde oturarak onların iyi etkilerinin altında olabileceğim anlamına gelmemelidir. Ancak, eğer bu grubun içine girersem ve onlarla birlik olmayı denersem, o zaman ben de bu dostların aralarında biriktirmiş olduklarının etkisi altında olurum ve sonrasında dünyada güzel bir yer bulmuş olurum.

Coğrafik yerlerde, kayalar, ağaçlar ya da diğer objelerde kutsal birşey yoktur. Kutsallık, karşılıklı özelliklerinde, Üst Güç’e benzemeye çalışmak üzere biraraya gelmiş olan insanlar arasında bulunur. Bu tarz insanlar arasında çok daha çabuk ve kesin olarak gelişebilirsiniz. Bu en kutsal yerdir.

Bu nedenle, kongrelerimize gelmeyen kişiler büyük şeyler kaçırmış olurlar. Kongre günleri boyunca burada var olan iyinin içindeki kutsamaya dahil olamazlar. Yazıktır ki, buna benzer başka bir yer de bulamayacaklardır. Yaşamda, kişi için bu tarz fırsatları içeren çok az yerler vardır ve bu yüzden de bunun avantajını yaşamak gereklidir.

Bulgaristan’daki Uluslararası Yaz Kampı’ndan, Ders #4

Harfler Üst Gücün Sembolleridir

thumbs_laitman_433_02`Yeri Olmayan Dünya`  başlıklı blok yazısında söz edilen,  yukarının bu dünyaya etki eden iki gücünü (almak ve ihsan etmek) kayda geçirmek istersem, bunları bir grafik üzerinde göstermeliyim; bu güçlerden biri nasıl hareket eder ve diğeri nasıl hareket eder ve bunların her ikisi birden belli bir materyal üzerine nasıl etki eder.

Bu iki gücün materyal üzerindeki net etkisini sembolik bir formda kayda geçiririm, sonra bu sembollere bakarak şimdi bu iki gücün bu materyale şu şekilde etki ettiğini bilirim.

Şimdi diyelim ki bu sembol bir harf, “Şin (ש) harfi olsun.” Harf bir semboldür, Şin harfi bizim materyalimizin içine basılmış olan bu iki gücün genel formudur, alma arzusudur, keyif alma arzusudur, çünkü bizim dünyamızdaki materyalin tümü budur.

22 harf ve 5 son-harf (Mantesepah) vardır. Hepsi toplam 27 harftir, bunlar sembollerdir, bu iki gücün kombinasyonları, standart formlarıdır, tıpkı bir malzemenin üzerine baskı yapan bir pres gibidirler, alma arzusudur, egomuzdur ve bu izlenimlerle yaşamaya ve değişmeye başlar.

KabTV , “Yeni Hayat”, 21/02/2014

İlave Değişiklikler

thumbs_Laitman_724Tora, “Levililer” 12:6 – 12:7: Ve, onun (kadının) doğurduğu oğlan ya da kız çocuğu için saf olma günleri tamamlandığında, Kohen’e (Halkın en yüksek mertebedeki Manevi sorumlusu), Buluşma Çadırı’nın girişine,  kurban olarak yakmak için ilk yılındaki bir koyun ve günah kurbanı olarak genç bir kumru ya da üveyik getirmelidir.

Ve bunu O’na (Yaradan’a) sunmalıdır ve onun için olan kefaretini etkiler ve bu yüzden kanının kaynağından saflaştırılacaktır. Bu erkek ya da kız doğuran kadının kanunudur.

Kurban sunmak, ilave arzular alıp düzelten Işık’ı onların üzerine aldığımda, kendimi düzeltebilirken, Yaradan’a yaklaşmak demektir. Başka bir deyişle, arzularımın içine kurban alırım ve onları Yaradan’a ihsan etme amaçlı kullanmak için kurban olarak sunarım.

Şimdi, yeni manevi resmimin, insan şeklinde doğumundan sonra, daha alçakta olan hayvan seviyesinde olan, içimdeki bu ilave arzuları belirlemem gereklidir. Bunun nedeni, kişinin halen ihsan etme amacıyla düzeltilebilinen bu özelliklere (yakma sunusu için bir koyun ve genç bir kumru ya da üvecik, v.b.) sahip olan fiziksel bir bedenden doğmasıdır.

Bunlar, ilave olan düzeltmelerdir, bu da, ben kendimi insan seviyesinde düzelttim ve bir sonraki seviyede doğdum ve geriye kalan, duran, bitkisel ve hayvan doğasında rahibe sunulan (Kohen’e) farklı arzulardır.

Kohen, adamın içinde yükselttiği ve onları düzelttiği, hayvan seviyesindeki arzuları (koyun, genç kumru ya da  üvecik) düzeltmenin en yüksek seviyesidir. İlk önce onların hayvansal yaşamlarını öldürür ve sonrasında onları revize edilmiş bir şekilde insan kullanımı seviyesine yükseltir.

Burada, Koşer kanunları da vardır; hayvanların nasıl kesilip, işlenecekleri, onları kimlerin yiyebilecekleri, hangi saatlerde yenebilecekleri v.b. Fakat tüm bunlar, manevi kategorilerdir, fiziksel değil.

“Ve, kanının kaynağından saflaştırılacaktır” demek, düzeltilemeyen arzuların düşüşü duracaktır. Kan, en alçakta, en saf olmayan arzudur.. Kan (ibranice: Dam), “Domem” (cansız) kelimesinin kökünden gelir. Bu arzuyu düzeltmek imkansızdır. Kanın kaynağının durması için sadece beklememiz ve bir sonraki seviyenin düzeltilmesine başlamamız gereklidir.

KabTV’den “Ölümsüz Kitabın Sırları” 2/12/14

Yeri Olmayan Dünya

thumbs_laitman_547_01Manevi dünyada sınırlar, şekiller, bedenler, hiçbir şey yoktur. Manevi dünya, iki kuvvetin olduğu bir dünyadır: Almak ve ihsan etmek ve bunlardan başka hiçbir şey yoktur. Manevi dünyada mesafeler yoktur. Bizim dünyamızın, evrenimizin tersine bir hacim olmasına gerek yoktur.

En nihayetinde, Big Bang (büyük patlama) öncesinde, evrenimizin şekillenmesi nedeniyle, bu iki kuvvet, daha büyük bir enerjiye ait bir kıvılcımın üzerinden kırıldığı  bir uzay yaratmak zorundaydı ve yeni bir yaratılış, kuvvetler, gezegenler, galaksiler oluşmaya başlamıştı.

Bu yüzden, maddesel dünyanın bir yer ve uzaya ihtiyacı vardır. İçinde yaşamış olduğumuz, uzayın dışında ne olduğunu hayal edemeyiz. Dahası, bizim uzayımız üç boyutludur ve bu üç eksen olmadan bizler hareket edemeyiz.

Problemimiz, bizlerin oldukça açık, anlaşılabilinir, her şeyin görsel olarak tanımlanabildiği bir dünyada var olmamızdır. Her şeyin, kendi bir yeri var ve ne kadar yer kapladıklarını da biliyoruz.

Bu, manevi dünyada mevcut değildir. Manevi dünya kuvvetlerin, özelliklerin dünyasıdır: almak ve ihsan etmek ve sadece bu iki kuvvet burada eylemde bulunurlar.

Soru: Peki bu manevi dünya nerede?

Cevap: “Nerede” diye bir soru yoktur.  Nihayetinde, nerede sorusunu yanıtlayabilmemiz için, olduğu yeri göstermemiz gereklidir fakat bu yer zaten mevcut değil.

KabTV’den “Yeni Bir Yaşam”  21. 12.2014

Tüm Evren İnsanın İçindedir

thumbs_laitman_433_02Soru: Neden Kabala Bilgeliği, kişiyi parametrelerden biri olarak çalışmanın içine getirip, tüm evren üzerinden doğanın tüm kanunlarını araştırır?

Cevap: Bu çalışmayı gerçekleştirmek için başka bir fırsatımız var mı ya da bedenimizden dışarı çıkmak gibi? Dünyanın tüm resmi, içimde sadece hislerim olarak belirir. Ve eğer ben yok olursam, o zaman resim de benimle bağlantılı olarak yok olacaktır.

Bu dünya ben olmadan mevcuttur ve eğer böyleyse benim onu gördüğüm şekilde mi vardır ya da farklı başka bir formda, söyleyemediğim farklı dalga boylarında mı? Ben hâlâ herşeyi vücudum üzerinden algılıyorum.

Soru: Bir Kabalist dünyayı nasıl görür?

Cevap: Kabala Bilgeliği “almanın” bilimidir, yani, bir Kabalist, kişinin gerçekliği algılamasını araştırır. Belli bazı aksiyonlar sayesinde, kişi kendini değiştirmeye başlar ve içsel değişikliklerine bağlı olarak, kişinin dünya görüşünün de nasıl değiştiğini araştırır.

Bir Kabalist, kişinin içsel özelliklerini, arzusunun şeklini, algılamasını, dışarıda onu çevreleyen gerçeklikte  neler olduğunu ve bunlarla nasıl iletişime geçeceğini değiştirir. Kişi, arzularıyla ve dışsal gerçeklikle olan bağlantısıyla, bunların üzerine yeni dünyaların inşa olacağı şeklinde  çalışmaya başlar.

Şimdi, bir çok farklı nesneler ve olayları içeren geniş bir dünya içerisinde olduğumuzu hissediyoruz. Arzularıyla aktif olarak çalışmaya başlayan kişi, bunlar üzerinde yeni bir dünya, yeni bir gerçeklik inşa eder.

Kişi, fiziksel bedeni içerisinde yaşamaya ve beş duyu organı vasıtası ile dünyevi resmi algılamaya hâlâ devam eder. Bu resim, gerekli temel olarak sabittir. Ancak, buna ek olarak, Kabalist, ilave dünyayı onlarla hissedeceği yeni beş duyusunu yaratır.  Kabalist, beş fiziksel duyu organında varolan bedenine ilave olarak, bu yeni dünyayı görür, hisseder, onunla çalışır ve içinde yaşar.

Bu yeni duyu, üst dünya ya da manevi dünya olarak adlandırılır. Ve beş fiziksel duyusuna göre, kişinin daha önce varolduğu ve orada kaldığı, eski algılama, bu dünya ya da dünyamız olarak adlandırılır.

Eğer, “bedenimiz dışındaki”, bu ilave beş duyusal algılamaya sahip başka kişiler de varsa, bu kişiler birbirleriyle iletişime geçebilirler.

Soru: Eğer benim tarafımdan algılanan bütün dünyanın resminin, içsel özelliklerime göre olduğunun farkına varabilseydim, bu bana yeni bir çok olaylar açabilecek miydi?

Cevap: Herşeyden önce, tüm algılamanın kişiye, gözlemciye bağlı olduğu konusunda hemfikir olmalıyız. Ve eğer hiç bir insan olmasaydı, bu evrenin gerçekliğini ifşa edemeyecekti. Evren, sadece bizim algılamamızda mevcuttur.

İnsanların dünyada ortaya çıkmalarından ve onu keşfetmelerinden önce var değildi. Nihayetinde, evren sadece kişi ile olan ilişkisine göre ortadadır. Örnek olarak, 10 yıl kadar önce, evrenin 14 milyar yıl önce ortaya çıktığını öğrenmiştim. Ancak aslında, bu gerçekliği, bu gerçekliğin objektif olarak zaman ve yer gibi sınırlamalarına karşı aklımda algılayan benim. Tüm bunlar görecelidir ve sadece kişinin içinde mevcuttur.

Kab TV “Dünyaların Buluşması” 05.12.2014

Yabancılar Ruhumun Parçalarıdır

thumbs_laitman_256Tora, “Levililer” (Kutsallar) 19:33 – 19:34: Ve eğer bir yabancı bir süreliğine seninle topraklarında kalırsa, ona yanlış yapmamalısın. Seninle birlikte kalan yabancı, sana, evinde aranızda doğmuş biri gibi olmalıdır ve onu kendin gibi sevmelisin; çünkü sizler de Mısır topraklarında yabancılardınız: Ben Kralınız, Yaradan’ınızım.

Yabancı, herhangi yeni bir arzu anlamına gelir, başlangıçta doğal olarak egoistiktir fakat düzeltilmiş bazı arzulara eklenmeye ve onlara itaat etmeye hazırdır.

Bu, içimizde beliren yeni arzular almamızdan dolayı ve daha üst bir derecede Yaradan’ı keşfetmemizi sağlayarak, ruhu genişletmemizden dolayı mutlu olmamız gerektiği gerçeği hakkındadır.

Bu yüzden, her ne kadar bazen yanında hoş olmayan durumlar ve büyük problemler getirse de bunun için özlem duymalıyız ve içimizde uyanan yeni arzuları sevmeliyiz, Ancak, gerçekte bu arzulara, kendimizi şekillendirdiği ve yükselttiği için teşekkür etmeliyiz.

Tora, sadece arzulardan bahseder. İnsanlar yoktur ve düzletilmemiş alıcılarımız tarafından tasvir edilen etrafımızda gördüğümüz hayali formdaki şekiller yoktur. Bizler hepimiz arzular toplamıyız.

Soru: Yazıda diyor ki: “arkadaşını kendin gibi sev.” Bu yabancıyı diğeri yapar mı?

Cevap: Evet, onu, diğeri olma derecesine varana kadar sevmelisin çünkü şükür ki ona, daha yukarıya Yaradan’a doğru yükselirsin. Yaradan, bu yabancıları sana belli bir amaçla gönderir, çünkü hiçbirşey rastlantısal değildir.

Bunlar, hepsi ruhunun parçalarıdır, tıpkı yaratılışın ruhunun bir parçası olması gibi. Sadece neyin dışsal olduğunu göremezsin çünkü içinde bunu doğru bir şekilde algılayamazsın. Fakat, sevgi ve ihsan etme duyunu geliştirmenin aynı derecesinde ve mantık ötesinde kendinden çıkmanda, bu da almanın üzerinde ihsan etmek demektir, tüm yaratılışı ruhun olarak keşfedersin.

Burada yabancılar yoktur. Yerine, herkes ruhunun bütünleyici parçaları haline gelirler.

Yorum: Dünyamızda, Yahudiliğe dönmek yani Yahudi olmak şeklinde bir konsept vardır.

Cevap: Yabancılar, resmi olarak inancını değiştirmeden ülkemizde yaşamak isteseler de, bizler onlara bir barınak sağlamalıyız çünkü, onların içlerinde farklı yakınlık ve tarafsızlık özellikleri vardır.

Tapınak zamanlarında, hem kadınlar hem de erkeklere, inancını değiştirenler için özel yerler vardı. Ülkenin sınırları dışında yaşayan herkes dahi, Tapınak’a girebilir ve belli bazı işleri yerine getirirlerse içinde dahi yaşayabilirlerdi.

Tıpkı içinizde ve içsel çalışmanızda yabancıların yükselmesi gibi, yeni arzularınızda da onları düzelterek ve düzeltilmiş arzularınıza ekleyerek üzerlerinde çalışmalısınız, tıpkı yabancıların sahip olduğu özel işler gibi.

Tapınak, ruhun doğru, kesin bir yansımasıdır. Bu yüzden, ruhun, sevmek ve ihsan etmek için içsel gerilmeye dayanamadığı   anlamına gelen Birinci Tapınak’ın yıkımı vardı ve bu yüzden ikinci seviyeye düştü ki sonrasında bu da yıkılmıştı.

Üçüncü Tapınak, dünyamızdaki tüm arzuların ve bağlantılarının tek eşsiz bütün tamamen eşit koşulda oldukları, düzeltilmesinin tam olarak sonudur

Soru: Neden Üçüncü Tapınak’ın yıkılışının olmayacağını söylemektedir.?

Cevap: Çünkü, bu durum düzeltmenin tam olarak sonudur. Geriye onun sürekliliğini kesecek ya da yıkıma götürecek hiçbirşey kalmayacak. Tüm evrensel ego, tamamen düzeltilmiş olacak.

KabTV “Ölümsüz Kitabın Sırları” 16 / 4 /2014

Sarılmak, Enfeksiyonlarla Mücadele Edebilir

thumbs_Laitman_201_02Haberlerden (Psikoloji Bilimi Derneği): “Eğer soğukalgınlığına yakalanma konusunda endişeliyseniz, size virüslere karşı koruyacak çok kolay bir hareket var ve anında kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlamaya yardımcı olacak bir şey: birine sarılın, onu kucaklayın.

“Psikoloji Bilimi isimli yayında paylaşılmış olunan son bir çalışmaya göre, sarılmak, grip virüsünden sizi korumaya ya da zaten hastalanmış olan kişilerdeki semptomların zayıflamasına yardımcı olabilir”

Sheldon Cohen, Carnegie Mellon Universitesi’nde Psikoloji Profesörü ve çalışmanın başyazarı,  “Grip ve nezle sezonlarında, bizlere söylenen, terli, mikroplu ellerle el sıkışmalarından uzak durmamızdı ancak yakın bir arkadaşınızın ya da sevdiğinizin sıcak bir sarılması aslında bağışıklık sisteminizin güçlenmesini sağlayabilir”, demektedir.

“Araştırmalar göstermiştir ki, stres, vücudun virüslere ve diğer bakterilere karşı olan savunmasını düşürmektedir”

“Stresli insanlar, ancak arkadaşlarına sarılanların virüsten etkilenmelerinin olasılığı daha çok düşmektedir. Stresli olmayan insanlarda kucaklaşmalar, sarılmalar enfeksiyonun gelişimi anlamında herhangi bir fark yaratmamıştır.”

“Enfeksiyon gelişen kişiler eğer bundan önceki iki haftalık dönemde sarılma ve kucaklaşma davranışında bulunmuşlarsa, kendilerini hasta hissetme olasılıkları daha az olarak gözlemlenmiştir. Bir kişi (stres içinde bulunan kişilerde) ne kadar çok gün sarılma hareketinde bulunmuşsa o kadar düşük riskte enfeksiyona kapılıyor. Benzer olarak, kişi ne kadar çok sarılmışsa, virüse yakalandığında da, gribin semptomları o kadar daha zayıf kendini gösteriyor.”

Yorumum: Doğanın Kanunları,  her seviyede gerçektir. Bu yüzden, yakınlaşma her zaman iyiliğimizedir ve bu insanlığın tüm hastalıklarını tedavi edebilir!

Sadece Kimin için Çalıştığımızı Bilseydik!

02123_1Tora, “Çıkış” 2:23: Ve, o uzun dönem sırasında Mısır kralı öldü. Burada, şunu anlamalıyız ki, dışarı değil, içeri, kendimize bakmamız gereklidir. Bu benim firavunumdur ve benim Mısırım’dır ve tüm bunlar benim içimdedir. Ancak, içimde yeni bir ben inşa etmek istiyorum ve bunu da başarabilmek için, çok sıkı çalışmalıyım ve içimdeki bazı belli arzularımı öldürmem ve onları birbirine çarptırmam gereklidir.

Hz. Musa’nın durumunu hayal edin, firavunun sarayı olarak adlandırılan büyük egonun içinde büyüyen, ihsan etmenin o küçük kıvılcımı.

Zamanı gelir ve Mısır’ın kralı ölür ve ben de sonunda ölen egomun olduğu seviyenin içinde olurum. Anlarım ki, artık ona ihtiyacım yoktur ve ondan özgür olmak isterim, fakat aynı zamanda, bunu başaramam. Bu egonun ölmüş olduğunu görürüm. Ondan kaçmak isterim, fakat ondan nasıl kurtulup, kaçabileceğimi bilmiyorumdur.

“Mısır’ın Kralı öldü,” demek, egonun varolması durduruldu demektir, tıpkı, dünyamızda ölen insanlar gibi. Sadece, benim gözlerimde, değerlendirmemde  varolmayı durdurmuş olur ve benim üzerimdeki kontrolünü kaybetmiş olur. Onun kölesi olmak istemiyorum. Hala bana hükmetmektedir fakat zaten benim arzuma karşıdır. Ben endişe duyduğum sürece, tıpkı diğer büyük hükmedenlerin yaptığı gibi ve ben artık daha fazla onu hesaba katmam.

Daha onun kontrolünden özgür durumda olamam, fakat onu da büyük olarak göz önüne almam ve ona saygı göstermem ve tüm kaprislerini yerine getirme konusunda hemfikir olmam. Artık daha fazla onun sadık kölesi değilimdir.

Dünyaya ve insanların nasıl herşeyi deneyip kendi egolerı için yaptıklarına bakın. Eğer sadece egolarının onlara bir yabancı olduğunu biliyor olsalardı. Eğer, sadece anlasalar ve kurnazca, sabahtan akşama kadar gerçekleştirdikleri aşırı çalışma ile  kazanmış oldukları herşeyi alan bir yalancı için çalıştıklarını görseler. Kişi, dener ve çaba sarfeder; fakat sıkı çalışmasının karşılığı olan meyvenin %99’u ona sadece sefil bir şekilde kırıntıları  bırakan  firavun tarafından çalınmıştır, bu sayede de kişi ölmeyecektir ve gün be gün çalışmaya devam edecektir.

Herşey, kişinin etrafında düzenlenmiş ve organize edilmiştir. Televizyon, reklamlar, basın ve seçimler, onu kaçacak yeri olmayan bir köle yapmak üzere işlerler. Fakat, yavaş yavaş, kişi köle olduğunu anlamaya başlar ve bu da, şu anda maneviyata eğilimi olanların başına gelmekte olanın aynısıdır. Kişi, bu kötü çemberden kaçıp kurtulması gerektiğinin farkına varır fakat, bunu nasıl yapabileceğini bilmiyordur.

Bu şu anda içinde bulunduğumuz koşul ile çok benzerdir, eğer bunları oldukları gibi bırakırsak, kendimizi egomuzun içine gömeceğimizin farkına varırız, fakat bundan nasıl kaçacağımızı bilmiyoruzdur. Hz. Musa’nun kuvvetine ihtiyacımız vardır!

KabTV “Tora Bölümleri, Shmuel Vilozny ile…” 15/12/2014