Monthly Archives: Temmuz 2014

Kabul ve Niyet Sistemi

Kıvılcımı yani daha yüksek doğada bir parçacığı olan insanlar kendilerini, geri kalan yedi milyar insanla aynı biçimde ıslah etmezler, çünkü bu kıvılcım yoluyla biz Işığın kaynağına, ihsanın kaynağına, ihsan etme gücüne bağlanabiliriz.

Yani bu iki sistemi kendi içimize dâhil edebiliriz; kabul sistemini ve niyet sistemini. İçimizde, kendimize yönelik bir istek vardır. Bunun yanı sıra, bu isteğin içinde bir nokta, bir kıvılcım vardır ve bununla ayrı bir sistem geliştirebiliriz.

Eğer bu kıvılcımdan ihsan sistemini geliştirirsek, diğer bir deyişle, eğer başkalarının iyiliği için hareket etme niyetini edinebilirsek, o zaman yaptığımız işlerin önemi kalmaz. Bu işler daima ihsan etme niyetinin denetimi altında olacaktır.

Bunun sonucu olarak benim tüm yaptığım ve tüm davranışım bu ihsan etme niyeti ile belirleyecektir. Bu dünyada fiziksel olarak başkalarından alıyor veya başkalarına veriyor olmamın bir önemi kalmaz. Niyetim her zaman her yaptığımı, başkalarının iyiliği amacına göre belirleyecektir ve bu her zaman benim kendi iyiliğimden daha önemli olacaktır.

Ortak ruhun bu programa göre çalışan parçası, manevi Partzuf’un başına aittir. Işık yoluyla, gerçekten de başkaları için iyi olan düşünceler, eylemler, niyetler ve planlar yaratabiliriz ve bunları kendi menfaatimiz ötesinde kullanabiliriz. Tüm düşüncemi, gücümü ve anlayışımı başkalarının iyiliğinin hizmetine koyabilirim. Başkalarına bağlıyım ve onların iyiliği için her şeyi yaparım.

Böyle bir değişim Islah Eden Işık yoluyla mümkün olur. Tüm bu yedi milyar insan ne kadar birbirleri ile bağ kurarlarsa o kadar Işık ortaya çıkar ve birbirlerine kötülük yapmayı bırakıp tek bir beden haline gelirler, ancak bu hala bencildir. Onların hepsi kendi iyilikleri için tek bir aile gibi davranırlar.

Biz aramızda, burada niyetimiz tamamen başkalarının iyiliği için olan başka bir bağ kurmalıyız, “Komşunu kendin gibi sev,” diye yazılmıştır. Bu yalnızca, başkalarına zarar verirsem bunun kendime de zarar vereceğini bilmek demek değildir. Bunun bir şekilde bana geri dönüp dönmeyeceğine bakmam. Aksine yalnızca başkasının iyiliğini düşünür ve buna göre davranırım, bunun beni nasıl etkileyeceğini hesaplamaksızın. Buna egomun ötesinde çalışmak denir. Bu inanç içinde çalışmaktır, başka bir deyişle ihsan etmektir.

13.07.2014 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümden, Şamati #60

Dünyadaki En Önemli İş

İnsanlığın gelişiminde çok özel bir aşamaya girmiş bulunuyoruz. Evrimleşme bize bu dünyanın rahatsız edici, yanlış ve bize uygun olmayan bir yer olduğu duygusunu getirdi; bunun bizim hatamız olup olmadığı önemli değil.

Ne ölçüde suçlanabiliriz, bunu bilemem. Eninde sonunda ancak yapabildiğimizi yaparız. İnsan neyse odur! Bu konuda ne yapılabilir? İnsanlardan daha fazlasını isteyebilir miyiz? Dünyayı daha iyi bir yer yapabilir miyiz yoksa onunla beraber “yuvarlanıp” gitmeye devam mı etmeliyiz? Genelde, biz gerçekten de doğamıza karşı gelerek farklı davranma yeteneğine sahip miyiz? Doğamız tarafından yönetiliriz, böyle yapılmışız. Peki, bir şey değiştirebilir miyiz?

Görüyoruz ki hayatımız zor ve rahatsız edici; geleceğimiz pembe görünmüyor. Peki hayatımızı değiştirmek elimizde mi?

Bu noktada, bu tablonun içine Kabala Bilgeliği girer. Bu bilgi tüm gerçekliği ve bu gerçekliğin içindeki insanı araştırır. Kabala doğayı son derece derinlemesine araştırır, bu araştırma günümüz bilimlerinin hepsinin yaptığından daha derinlemesine olmalıdır. Bu bilim gerçekliğimizi daha iyiye doğru değiştirmek için ne yapmak gerektiğini tam olarak açıklar.

Özünde çok kolay ve apaçık ortada olan bir sonuca varırız, bu bizim için yeni değildir: Sorun bencil doğamızdır. Bencilliğimiz tarafından güdülürüz, bu aramızdaki ayrılığa neden olan güçtür. Herkes kendi kişisel çıkarlarını gözetir ve başkalarını “aşağı, değersiz” bularak kendi “üstünlüğünü”  beğenir. İnsanlar kendilerini komşularından üstün hissettiklerinde mutlu hissederler.

Eğer bu güç tarafından güdülüyor olmasaydık, eğer birlik ve eşitlik için çaba gösterseydik, çok daha iyi hissederdik. İnsanoğlu her zaman eşitliğe ve adalete erişebileceğini hayal etmiştir. Tarih boyunca pek çok savaşlar ve devrimler olmuştur, ancak bunların hepsinin de boş yere olduğunu görürüz.

Kabala bize nasıl iyi bir yaşam sürebileceğimizi öğretir. Pek çok başka yararı yanı sıra, doğayla dengeye ve benzerliğe nasıl erişileceğini açıklar. Kasırgaların, tsunamilerin, volkan patlamalarının, sıcak ve soğuk dalgalarının, küresel ısınmanın, bitki ve hayvan türlerinin yok oluşunun vb.nin nasıl önüne geçileceğini gösterir. Yalnız insanlar doğanın tüm katmanlarına denge getirebilirler ve böylece doğanın tüm parçaları (cansız, bitkisel, hayvansal ve konuşan) ahenge ve uyuma erişebilecek ve homeoztas durumunda iyi bir yaşam sürebilecektir.

Ancak bu doğru biçimde birliğe erişme görevi bir özellik içerir; tüm dünya içinden, bu görev Babil zamanından, insanlık tarihinin beşiğinden gelen, bunu yapabileceği kanıtlamış olan, buna ilgi duyan ve bu rol için tasarlanmış olan küçük bir gruba emanet edilmiştir. Bu grup birlik için özlem duyar ve özü – böyle bir şeye ilgi duymayan – insanlığın geri kalanına iyi bakmaya hazırdır.

Antik Babil’de bu grup ortaya çıktığı zaman, bu gruba “İsrail” adı verildi anlamı “doğrudan Yaradan’a (Yaşar-El)” demektir. Birliğe erişmeye özlem duyar. Yaradan (El) özünde “Bu Bir”dir, birleşmiş olan gerçekliktir.

Bugün, üç bin beş yüz yıl sonra, bu grup seçildiği bu role uymaz. Ancak antik Babil’e benzer olarak günümüz Babil’inde de birliğe özlen duyan insanlar ortaya çıktı. Bu nedenle onlar da “İsrail” diye adlandırılırlar. Yazgılı olduklarını gerçeğe dönüştürmek onlar için bir zorunluluktur.

Tarihin bir noktasında bu “İsrail” denen grubun parçası olan insanlar vardı, ancak sonradan bu ideallerinden vaz geçtiler. Bunlar da birlik arayışına katılmaya zorunludurlar. Böylelikle, dünyanın ıslahatı sürecinde yer almakla görevli olan birkaç insan çevresi vardır.

1. İlk önce, İsrail’in kendiliğinden bu görevi yerine getirmek için uyanmış olan parçası. Hangi ülkede doğmuş olurlarsa olsunlar, insanlığı kurtarma arzusunun parçasıdırlar.

2. Doğuştan ve soydan İsrail’e ait olanlar. Bunlar da bu sürece dâhildirler, bunun farkında olmasalar, anlamasalar ve istemeseler bile dâhildirler.

3. İnsanlığın geri kalanı.

Bugün, birlik evrensel bir mirasa dönüştü. Tüm dünyada insanlar, doğayla zıtlığımız nedeniyle neden olduğumuz felaketlerden yalnız birliğe erişerek kaçabileceğimizi anladılar, içinde bulunduğumuz krizlere çözüm bulmak için çok çaba gösteriyorlar. Giderek er veya geç Kabala bilgeliğine gelecekler. Bu bilginin ıslahaın kaynağı ve anlamanın ve enerjinin başlangıcı olduğu ortaya çıkar.

Kabalistler insanlığın neyle tamamen kurtulabileceği ve kurtulacağı hakkında pek çok şey yazdılar. Üstelik Kabala bilgeliği yanan bir ormandan kaçan vahşi hayvanlar gibi felaketlerden kaçmamamız gerektiğini de açıklarlar. Tam tersine, içinde bulunduğumuz durum, bize felaketler yollayarak, doğanın bizi bir üst seviyeye çıkarma niyetini derininde “gizler”,  bizi yalnızca bu felaketlerden kurtuluş aramaya zorlamayı değil. Böyle bir senaryo doğanın mükemmelliği değerinde olmazdı.

Kendi kendini ıslah etmek ve birliğe varmakla yeni bir var oluşa yükseliriz, geniş ve kusursuz bir dünyaya, maddenin ötesindeki bir gerçekliğe çıkarız. Asıl hayatın, gerçek bedenimiz ve ruhumuzun orada olduğunu göreceğiz.

Gerçek hayata uyanış yolunun ne olduğunu Kabalistler bize açıklarlar. Kabala bilimi bu amaç içindir.

10.07.2014 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümden, Baal HaSulam Yazılarından

İletişim Yoksa Barış da Yoktur

Bizler etrafımızdaki her şeyi aklımız ile mantıklı kanıtlar ve açıklamalar ile algılamaya alıştık. Bizler halen Yaradan’ın gizliliğinde olsak da, halen tam net olmayan konular arasında bazı kısımlar var, hâlihazırda bu parçaları birleştirerek bir resim meydana getirmek ve onunla yaşamamız mümkün. Ancak, genel halkın bu tarz açıklamalara ihtiyacı yok. Onların algılamaları daha duygusal.

İhtiyacınız olan tek şey kendi tarihimiz üzerine inşa etmek. İsrail; İbrahim ve Musa tarafından bir araya getirilmiş, kişinin komşusunu kendisi gibi sevmesi kanununa göre, tek yürek tek adam olarak yaşamakta olan özel bir insan topluluğudur. Bu İsrail ulusunun var olmasının koşuludur. Eğer bu seviyeden, boş nefret etme durumuna düşersek, o zaman bu topluluğun yok edilmesine gelir ve sürgüne gideriz.

Şimdi, tüm gerekli koşulları yerine getirerek, birliğimizi yeniden güçlendirmemiz ve tek yürekte tek adam haline gelmemiz gereklidir. Sonrasında, İsrail topraklarındaki, İsrail halkı olarak adlandırılacağız.

Etrafımızda olan hiçbir şey fark etmez. Tüm bunlar sadece bizleri bu koşulu yerine getirmeye zorlamak için gelmektedir. Tüm bunlar yavaş yavaş, insanların kalpleri sayesinde hissedebilecekleri bir şekilde getirilmelidir. Özet olarak, hangi koşullar altında var olmaya devam edebileceğimizi onlara açıklarız.

Tüm bunlar garip, mantıksız ve irrasyoneldir. İsrail halkı bu dünyada garip bir fenomendir ve herkes de bunu bilir. Ancak, bu irrasyonel topluluk, tarih boyunca var olmuş, tüm diğer halklardan daha güçlü ve sağlamdır.

Tüm bunlar, derhal ve tamamen açık bir şekilde, hiçbir eksiklik olmadan izah edilmelidir. İnsanlar buna hazır durumdalar ve her geçen gün durumları daha da kötüye gitmektedir. Günümüzde yeni moda, ana kontrolün geniş toplumda olmasıdır. Ana silah da, her ülkenin buna göre hareket etmesini gerektiren geniş bir dünya görüşüdür.

Bu şekilde, Yaradan bizleri insanlığın parçaları üzerinden yönetmiş olur. Günümüzde silahın gücü hiçbir şeyi çözememektedir. Savaş başka bir seviyeye geçmektedir: fikirlerin yüzleşmesi ve karşılaşması. Aslında, bu bir medya savaşıdır. Her şey, hangi tipte olduğuna göre, medyada hüküm sürenler tarafından belirlenmiştir. Sonuç olarak, şunu anlamamız gerekmektedir ki, insanlar arasında iletişim yoksa o zaman barış da yoktur.

21 Temmuz 2014’de yayımlandı.
Günlük Kabala Dersinin 1.Kısmı 17 Temmuz 2014, Şamati #68

Bu Savaş Teröristlere mi yoksa Yaradan’ın Gizliliğine mi?

Soru: Eğer şu anki savaş farklı ideolojiler arasındaki bir mücadele ise, İsrail’deki farklı ideolojiler arasındaki savaş nedir?

Cevap: İlk olarak şunu anlamalıyız ki, bizler üst güç, yaradılışın düşüncesi tarafından yönetiliyoruz ve bu sayede de Islah eden Işığı bizleri kurtarması ve kazanmamız için kullanabiliriz. Ancak nasıl kazanmalıyız?

Tüm bu savaş bir düşman terörist organizasyonu yenmek için değil, tüm dünya üzerinden var olan Yaradan’ın gizliliğini yenmek içindir.

Bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor, en azından bir dereceye kadar ve sonrasında hangi dünya içerisinde yaşamakta olduğumuzu, bizlere, tüm yaratılan canlılara neler olduğunu, Üst Gücün bizlerden ne istediğini görebileceğiz. Bu arada, bu da, İslam perspektifine karşıt bir görüş hiç değildir. Bu sadece bir açıklama gerektirmektedir, başka da bir şey değil.

Savaş, iki görüş arasındaki çatışmadır. Bu savaşın özü, her iki tarafın da kendi egosunu kullanarak kazanmak istiyor oluşudur. Fakat şunu anlamalıyız ki, günümüzde bu tarz bir savaşa yer yoktur. Bu savaşın başka bir şey olması gereklidir: bizlerden Yaradan’ın gizliliğini ortadan kaldırmamız istenmektedir. Bizlere gönderilen engeller ile sanki belli bir bölgede belli bir hâkimiyet sürmekte ya da belli bir politik ideolojide olan teröristler ile savaşmakta olduğumuzu düşünmeye zorlanmamız istenmiştir.

Aslında, gerçekte olan, tamamen farklı bir savaştır ve sadece bu yaşanan durum ile bizleri bu şiddetli ani koşullara sokanın Üst Güç olduğunun farkına varabilecek ve bu sayede O’nu ifşa edebileceğiz.

Bizler O’nu sadece, bu güçten gelen her şeyin aslında O’nu ifşa etmek için olduğu ve O’nunla form eşitliğine ulaşmamız için olduğu mesajının toplu dağıtımı ile ifşa edebiliriz. Çünkü bu form eşitliği O’nu ifşa etmek için gerekli olan araçtır.

Üst Güç ile form eşitliği, bizlerin “Dostunu kendin gibi sev” ve kişinin düşmanını, sevdiği kişiye dönüştürmesi koşulunu yerine getirmesini gerektirir. Bu da düşmanları, dosta ve dışsal düşmanları, içsel düşmanlara dönüştürmemizi gerektirir.

20 Temmuz 2014 tarihinde yayımlandı.

Egoist Algının Bir Krizi

Dünya 2008’den önce herkes için bariz hale gelen bir krizin içine girdi. Ancak, öncesinde hiç kimse bu konuda konuşmak istemedi. Bu sadece borsanın düşmesi veya bazı bankaların iflası gibi değildir, küresel kriz tüm dünyayı kapsamaktadır. Dünya tamamen tek bir sisteme bağlı olduğunu görmeye başladı, ancak bu sistem iyi değildir.

Biz birlikte çalışmak istiyoruz. Avrupa çaresizlik ile birlik olmuştur,  çünkü biz tamamen birbirimize bağımlıyız. Ancak, bizi bağlayan yasalar egoist yasalardır, bu yüzden birbirimizi doğru kullanmak yerine, birbirimize zarar veriyor ve mahvediyoruz.

Bu daha önce böyle değildi. Uluslararası ticaret, uluslararası ilişkiler, üniversiteler, fabrikalar, şirketler ve ülkeler gelişti. Her şey, karşılıklı yarar sağlama, “Sen-Ben, Ben-Sen” prensibine göre iyi çalıştı ve gelişmek mümkündü.

Ama sorun, kapalı bir sisteme, integral bir ağa dönüşen Dünyadaki özel bağımlılıklardır. Bu, artık eski ekonomik bir sistem, politik ve  bazı ülkeler arasındaki siyasi ve kültürel ilişkiler değildir, bunu yerine aramızda benzersiz yeni ilişkilere ihtiyaç vardır.

Bununla birlikte, bu benzersiz ilişkileri anlamıyoruz çünkü doğamız gereği egoistiz. Hepimiz dünya çapında bütün olarak birbirimizle bağlantılı olsak bile; normal, egoist, kapitalist standartlara göre birlikte çalışmaya devam ediyoruz ve bu yüzden bu bağlantılar çalışmaz halde.

Kriz budur. Dünyada aramızda kurmamız gereken, yeni yollarla bağlanmış yeni ilişkiler ile buna ulaşmak için yetersizliğimiz arasındaki çelişki bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

İnsanlar eskisi gibi var olmaya devam edebileceklerini  düşünüyorlar. Ancak dünya, insan toplumu ve bütün hareketsiz, bitkisel, hayvansal ve insanlığın dâhil olduğu doğa, şimdiden tavırlarımızı değiştirmemizin gerekli olduğu bir sistem haline gelmiştir. Bu özellikle insanlardan istenmektedir hareketsiz, bitkisel ve hayvansal doğadan değil.

Bu yüzden, krizin sebebinin derinliklerine inmeyi düşünürsek, sebebinin algımız olduğu açıklığa kavuşur. Bütün mesele; aniden kendimizi içinde bulduğumuz ortak ilişkilerin bir bağ türünde olduğumuzu farkında olmamamız ve hep birlikte bu ağın koşullarına göre nasıl davranmamız gerektiğidir.

Burada, Kabala imdadımıza yetişiyor. Grup içerisindeki dostlara nasıl davranıyorsak Dünyanın da aynı şekilde ona göre  hareket edeceğini açıklar, herkesin dostlara yardım ettiği, diğerleri ile aynı arzulara entegre olmuş, herkesin tek bir kalbe sahip  olduğu.

Dünya bunu istesin ya da istemesin, şimdiden bu bağlantılara göre davranmaya başladı ve insanlık için dışarı çıkmadan ve onlara öğretmeden ve bugün neler olduğunu onlara anlatmadan, Kabala bilgeliğini uyguluyor olmuş olmayız. Bu bilgiyi almış olduğumuz misyonu yürütüyor olmayız.

Finansal Savaş

Haberlerden PostScriptum): “Son on yılda, Amerika Müsteşarlığının ekonomik savaşının bilenmiş araçlarının bünyesindeki elit kısım, bir kurşun bile atmadan dünyadaki neredeyse bütün ülkeleri, dizlerinin önüne çökertebilmektedir.

Bu strateji, müttefiklerinin bir şebekesi tarafından desteklenen küresel bankacılık sisteminin bir hegemonyasına dayanmaktadır. Düşmanın finansal akışını durdurmayı amaçlayan bu yol, savaşın yeni bir türüdür.

Şu an, bankalar kendi eylemleri yüzünden çöktüğünde, para aklama veya finansal terörizm ithamı ile suçlandıklarında bir ölümcül  kucaklama içine düşmüş  hale gelir. Finans kurumu ABD topraklarında çalışmıyor olsa bile, bu bir ölüm cezasıdır. Avrupa bankalarının ABD regülatörleri ile tartışmaya cesaretleri  yoktur. Kurbanları ile tüm bankacılık işlemlerini durduracaklardır.

Nauru, Burma, Kuzey Kıbrıs, Letonya ve Beyaz Rusya Amerika’nın taleplerine itaat etmek zorunda kaldılar. Kuzey Kore felç oldu. Ama bugün dünya birbiriyle oldukça bağlantılı hale geldi ve bu yaptırımlar bir zincirleme reaksiyon oluşturabilir.”

Benim Yorumum: Bugün, Amerika Birleşik Devletleri dünyanın hâkimidir ve bu yüzden Çin, Rusya ve Avrupa Birliği de  kendi parasını dünya düzeyine yükseltmeği çok istiyor.  Ancak ABD  bunun olmasına  herhangi bir yol ile hiçbir şekilde izin vermez. Büyük bir finansal savaş önümüzde. Bu bize küresellik bilincini, olumlu bir küreselliğe gitmek zorunda olduğumuz negatif küreselliği getirecektir, çünkü küreselliğin kendisini değiştiremeyeceğiz. Tarih ve evrimde hiçbir geri dönüş yoktur.