Musa ve Harun, İnanç ve Bilgi

Tora, “Çıkış” (Ki Tissa), 32:1: İnsanlar Musa’nın dağdan geri dönmekte geciktiğini gördüklerinde, Harun’un karşısında toplandılar ve ona dediler ki: “Haydi! Önümüzden gidecek tanrılar yap bize, çünkü bizi Mısır ülkesinden getiren bu adam, Musa, biz onun neye dönüştüğünü bilmiyoruz.”

Burada, bir kişinin en derin özelliklerine dokunan psikolojik ve felsefi çarpıcı bir duruma değinilir. Ve bu hal her seviyede nükseder.

Eğer ben doğru şekilde ilerlersem, o zaman her an bunun gibi bir hali tecrübe ederim, kendimi doğru hedefe, içimdeki “Musa’ya” kitleyerek, görünüşte nerede olduğumu, yönümü anlarım. Doğru adımı attığımda, bu adımın sonunda “Musa” aniden kaybolur, çünkü ben onunla birleştiğimde, o benim içimde kaybolur.

Devam etmek nasıl mümkün olur? Her şeyden sonra, artık elimde işaret direği kalmadı. İleri doğru ilk adımı attığım ve nasıl daha ilerleyeceğimi bilmediğim bu dengesiz koşuldan çıkmak nasıl mümkün olabilir? Ve böylece sonraki safha içimde belirir, Harun.

Musa inançtır, Harun ise bilgidir, bilmektir. Ve ben içimde Harun’a dönerim çünkü ihsan özelliğine dönemem ve içimde aniden kaybolmuş olan sevgi özelliğine de dönemem. İçsel özelliklerimizin ruhani ilerlemeleri her zaman değişir. Yükselirler, alçalırlar ve iki kola ayrılma (bölünme) noktasından geçerler.

Yükseliş hali sonraki seviyenin başlangıcını, doğumu sembolize eder, ama her embriyo gibi, ben de bilmiyorum ve hiçbir şey anlamıyorum. Doğabilmek için çok fazla çaba harcadım, rahim içindeki süreçte yeni bir seviye geliştirdim ve şimdi doğdum, hiçbir şey bilmiyorum.

Bu yüzden sakinliğe ihtiyaç vardır burada, kendimi görünmez ellere teslim ettiğim sonraki istirahatta. Çok fazla baskı, endişe, ısı, anne karnında beni çevreleyen sıvıyı hissettim, bu da sevgi ve özgecilik özelliğidir ve ben bu daha yüksek seviyeye ait olmaktan başka bir şey düşünmedim. Ama şimdi onu aramalıyım. Bir embriyo yeni doğmuş gözleri görmeyen kedi yavrusu gibi, sürekli kendine uğraşacak bir şeyler arar.

Kişi bu işaret direğini kaybettiğinde, ne yapacağını bilmez. Güvene feci şekilde ihtiyaç duyar ve buna, içsel güvene sahip olmalıdır, çapasını, temelini edinmelidir. Bu yüzden eksikliğini çektiği temeli bir yerlerde bulmaya ve tutunmaya çalışır. Ve bu “altın buzağıdır.” “Altın buzağı” beni kontrol eden ve kontrol etmesini kabul ettiğim bilgiyi putlaştırmaktır. Şimdilik, nereye doğru ilerleyeceğime göre elimde araçlarım, sağlıklı bir sağduyu var.

Ama ilerleme mütemadiyen içimde boşluk oluşmasına dayanır. Hiçbir şey bilmem, şüphelenirim, kaybolmuş hissederim, bir çeşit adım oluştururum, sanki havadadır ve sadece bunun sayesinde Yaradan’a doğru adım atmaya hazır olurum ve bu herhangi bir sağlam ve mantıklı temele dayanmaz. Sonraki derece kendini şimdiki dereceden yüksekliği ile ayırır ve derecenin yüksekliği inançtır.

Sonuçta ayaklarımızın aradığı zemindir ve bu zemin inançtır. Bu, yeni bir inanca, özgeciliğe ve sevgiye doğru “ayağımı yukarı kaldırmalıyım” demektir ve aynı zamanda görünüşte hiç karşılık, hiç bilgi olmadan. Ve eğer kendimi etkisizleştirmeye tamamen hazırsam, zaten yeni bir seviyeye yükselmem ve orada bilgi edinmem mümkün olacaktır.

Bundan sonra diğer ayağımı gerçekten havada asılı tutarak kaldırmalıyım ve her hangi bir kanıt ve kesinlik ya da anlayış ve netlik olmadan ilerlemeliyim. Bu HaVaYaH’nın yani içimizdeki Yaradan’ın dört harfli adının dört seviyesinde Işık’ı edinmenin durmayan işleyişidir. Bu 125 basamaklı ruhani merdivende yükselişin “mantık ötesi inançla” nasıl başarıldığıdır.

Kab TV- “Ölümsüz Kitabın Sırları” 9/9/13

Tartışma | Share Feedback | Ask a question




"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed