Dünyamız – Yolda Bir İstasyon

Soru: Eğer kişiye Hz. İbrahim’in düşüncesini açıklarsam, düzelmesine yardımcı olur muyum?

Cevap: Üç bin beş yüz yıl once tüm insanlık Babil’de yaşıyordu. İnsanların bazıları yaşamış oldukları gibi yaşamaya devam etmelerinin mümkün olmadığını anladılar. Büyüyen kriz, onları neden ve hangi amaçla yaşadıklarını sorgulamaya zorladı.

Bütün hayatları mahvoldu ve tamamen şaşkına döndüler. O zamanların Babil’i üç milyon nüfusu ile büyük bir imparatorluktu. Bazıları, yaklaşık beş bin kişi, doğada bir çeşit işleyişin, maddenin gelişimine dair belirli bir formülün var olduğunu anladılar.

Maddenin içinde, kendisini iten ve gelişimin tüm seviyelerinden geçiren, sonuçta da bir sonraki varoluş seviyesine getiren gelişimsel bir güç bulunmaktadır.

Tüm dünyamız bir ara istasyondur. Buraya ulaştık, çalışmalarımızı yürütüyoruz ve devam ediyoruz. Babillilerin bazıları bunu keşfettiler ve anladılar ki, buradan insan varoluşunun başka bir seviyesine dönüşüm yapmak mümkün ve bu seviye ile doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri beraberce Adem (İnsan) seviyesini oluşturmaktadır.

Arzulardan bahsediyoruz. Sadece arzuları görürüz ve onların kapsamında hareket ederiz. Yaradılışın bütün derdi alma arzusudur, cansız, bitkisel, hayvansal ve hatta Adem’in özü de dahil olmak üzere. Onlar, maddenin kendisini içinde bulunduğumuz doğayı yöneten daha yüksek güçlerin çizgisine getirerek, madde ile çalışma yöntemlerini değiştirmeleri gerektiğini anladılar.

Biz doğrudan doğa tarafından kontrol ediliyor olabiliriz ve bundan kaçınabiliriz ve doğanın kaynağı gibi olmayı isteyebiliriz. Bütün farklılık budur.

Belirsiz bir kaynak yani Yaradan tarafından egoistçe hareket ettirilebilirim. Bu formda var oluyorsam, o zaman varoluşun cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerini hissederim ve Adem’in seviyesinden yoksun kalırım.

Adem seviyesi Yaradan’dan aldığım her şeyi sildiğimde ve O’nun gibi olduğumda gelir. Bu varoluşun tamamen farklı bir seviyesidir. Bu cansız, bitkisel ya da hayvansal değil, dördüncü seviyedir, Adem seviyesi.

En önemli ilke şudur ki; ben sürekli Yaradan tarafından etkinleştirilerek O’ndan alabilirim ve bu varoluşun ilk formudur. Ama varoluşun ikinci bir formu daha olabilir, egomu etkinleştiren Yaradan’ın komutlarına göre varolmak istemeyebilirim. Bu durumda O’nu Yaradan olarak adlandırmam, onun yerine “Firavun”, Yaradan’ın Ahoraym’ı (sırtı) olarak adlandırırım. Yaradan’a benzemek ve O’nun gibi olmak isterim. Bunun için O’nun kontrolünü keserim, O’nun etkinleştirmesine razı olmam. İnsanların zihinlerindeki gerçek devrim budur. Bazı Babilliler bu keşif ile ilgilendi ve bu yaklaşımı kabul etti. Gördüler ki, hayat onları buna doğru itiyordu. Yaradan yavaş yavaş onları zorlamıştı, onlara sorunlar, bir kriz ve kötü hisler göndermişti.

Bugün, bizler yine Babil’deki gibiyiz; hayat çok kötü. Ve sorun şu ki; bizler Yaradan’ı bilmeyen eski Babilliler gibiyiz. O zaman bile, sadece küçük bir grup doğanın bu eyleminin maksatlı olduğunu ve  kökeninin daha yüksek bir güçte olduğunu öğrendi. Bugün, bunu biz de anlamak için öğrenmeli ve tüm dünyaya öğretmeliyiz.

Yayım tarihi: 12 Nisan, 2014

Tartışma | Share Feedback | Ask a question




"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed

Sonraki yazı: