Firavun’un Kölesi mi Yoksa Yaradan’ın Hizmetkarı mı?

Manevi dünya, ihsan etme kuvveti, sevme ve verme nitelikleri ile birlikte  ihsan etme ile yönetilen özelliklerin olduğu bir dünyadır. Eğer bir kişi bu özelliklere sahipse bu onun manevi dünyada olduğu anlamına gelir.

Kişi, üzerinde bu özelliklerin zıttı olan nitelikler, alma nitelikleri baskın ise ve kişi tamamen bunların içine batmış durumdaysa bu da kişinin fiziksel dünyada olduğu anlamına gelir.

Herşey sizin içinizde işlemekte olan kuvvete bağlıdır, size baskın gelen ve sizi yöneten kuvvet. Bu kuvvet, egoistik arzular ve hesaplamalar ile bir alma kuvvetiyse, bu sizin fiziksel dünyayı hissetmekte ve onun içinde yaşamakta olduğunuz anlamına gelir. Ancak bir an’da ihsan etme kuvvetini edinir ve onunla birleşirseniz bu da sizin artık manevi dünyada olduğunuz anlamına gelir. Bizler bu iki dünya arasındaki farkı hayal dahi edemeyiz. Bunu tarif etmek ya da açıklamak mümkün değildir.

Çünkü, alma arzusunun düzeltilmesi gereklidir ve alma arzusunun kuvveti geçici olarak ifşa olur, bu bittiğinde ve ihsan etme arzusuna yenik düştüğünde bizler aynı zamanda alma arzusunda da oluruz, bozulabilen geçici bir madde içinde, doğuşumuzda olduğu gibi, yaşarız ve ölürüz. Bu manevi kuvvetlerin bir kopyasıdır, alma arzusu, yetmiş yıl sonra, yetmiş seviye sonra, ortadan kalkmalıdır ve ihsan etme özelliğine dönüşmelidir.

Sürgün, alma arzusu içinde, bir değişime uğraması ve ihsan etme formuna ulaşması gereken bir histir. Yaratılan varlık ihsan edemez, o sadece bir alma arzusu olabilir, bu sırada ihsan etme özelliği ise Yaradan’a ait olan bir niteliktir. Ancak, alma arzusu, ihsan etme niyeti ile hareket ettiğinde ve kendini diğerlerine ve Yaradan’a köle ederse, işte o zaman ihsan ediyor anlamına gelir.

Bu yüzden, bizler sadece iki durumda olabiliriz; Firavun’un kölesi, alma arzusu için çalışan ya da Yaradan’ın hizmetkarı, ihsan etme arzusu için çalışan.Tüm çalışmamız kendimize yardım etmek içindir ve tüm dünya ihsan etme arzusuna erişir ve Yaradan’a memnuniyet verir.

Eğer bu hedefi eklemezsek, bu artık ihsan etme arzusu olmaz. İhsan etme arzusu sadece tek bir yönde ifade edilebilinir, Yaradan’a memnunluk vererek, çünkü sonrasında bu arzu, bu eğilim benden ayrı hale gelir ve herhangi bir ödül almaz. Bu benden gelir fakat bana geri dönmez.

Eğer ben yaratılan varlıklar için hareket edersem, dostlarım, grup için ve bununla Yaratan’ı memnun etmeye niyetlenmezsem bu benim ihsan etme çizgisini sonuna kadar  takip etmediğim ve hala kendim için çalıştığım anlamına gelir. Olması gereken, sadece, sahip olduğum seviyeye göre, saf bir şekilde tamamen Yaradan’a ulaşmak için niyetlenmiş olmamdır.

11 Nisan 2014’de yayımlandı.

7 Nisan 2014 tarihli Günlük Kabala Dersinin 4.kısmından, Ari’nin yazıları

Tartışma | Share Feedback | Ask a question




"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed