Monthly Archives: Mart 2014

Kabala ve Mizah

Aldığım bir soru: Kabalistler mizaha nasıl bakar? Hiç Kabalist şakası var mıdır?

Cevabım: Rabaş (Kabalist Baruh Aşlag)’ın yanında geçirdiğim 12 yılın ilk yılında; mizahı, şakaları, hazırcevaplığı, keşifleri, beklenmeyen durumları ve kalender bakış açısını ne kadar sevdiğini gördüğümde çok şaşırmıştım.

Bu tür şeylerle bağ kurmak bir Kabalist için kolaydır, çünkü daima genç kalır! Neden? Çünkü ruh durmaksızın gelişmektedir ve bir Kabalist’in ruhsal gelişmesi onu çocuk gibi hissettirir. Dışarıdan nasıl gözüktüğü bir yana, Kabalist tamamen kendi olmaz, aslında dünyadaki diğerlerinden daha basit hale gelir.

Genç bir ruhu oluştururken, bir Kabalist için ebedi içsel devrimler geçirmek –araştırmak, kendisi ile fikir ayrılığına düşmek, analiz etmek ve kendini ve çıkarını düşünmeden karar vermek- karakteristiktir.

Kabalist dünyasal (egostik) doğasını Üst Doğa perpektifinden –Yaradan’ın kendisine baktığı yönden, “Kalpteki Nokta” ya da ihsan etme niteliği -izlerken bu perspektifi haklı çıkarmaya çalışır.

Bir Kabalist sabit, iç çelişkiler deneyimler ve bu deneyimler uzlaşma veya mutabakat ile değil, “sen” (almak) üzerinden “senin zıttını” (ihsan) savunarak çözülür.

Yani şakalar, mizah ve nükte, bağdaşmayanları bağdaştırmak için yöntemlerdir –hepsi (ilkel çeşitler hariç) hayatın çelişkileri üzerine inşa edilir, bundan dolayı Kabalist’e aşina ruhsal durumları andırırlar.

Bu arada, birisinin yaptığım şakaları topladığını duydum (ya da benim hakkımda yapılanları)…

Ruh Halim: neşeli

Yayım Tarihi: March 24th, 2008 at 11:09 am

Bütün Çin’i Etkileyen Temerrüt Dalgası

Haberlerden (Forbes): “Geçen hafta Şangay Çaori Güneş Enerjisi’nin borçlarının faizlerini ödeyememe fiyaskosu, zaten alarma geçmiş olan ve bütün Çin’i etkileyen temerrüt (borcun zamanında ödenememesi) dalgası hakkındaki dedikoduları kışkırttı.” …

“Olan biten şu: Çin’in ekonomisi yavaşlıyor ve aynı zamanda Başkan Li, Çin’de gerçek serbest piyasa davranışı rolünü artırmak istiyor. Şirketlerin bir kez bankalar veya hükümet tarafından iflastan kurtarıldığı yerde (ya da her ikisi tarafından – en büyük Çin bankalarına bir ölçüye kadar devlet sahiptir), artık küçük şirketlerde de piyasalara bir mesaj göndererek borçlarını temerrüde bırakabileceklerine dair bir duygu oluştu. Li’nin istediği ise insanların şunları anlaması: yatırım risk taşır, iflastan kurtarılmak otomatik değildir, piyasalar fiyaskoları ve temerrütleri kaldırabilmelidir.”

“Olumsuz görüntü şu ki, bir temerrüt diğerine, o da diğerine sebep olur, temerrüt dalgasının yatırımcı güvenini azalttığı bir noktada para tüm sektörü terk eder ve sonra yeni dalgaları kışkırtır, bu sırada şirketlerin sermaye toplama ihtimali azalır. Ancak Çin’i uzun zamandır izleyenlere göre, Çin’in buna izin vermesi mümkün değil: Sistemin bütününü etkileyen bir kriz ihtimali varsa, müdahale edilir.”

Yorumum: Tüm dünya düzeni temerüttedir ve biz bunu ne kadar erken fark edersek, o kadar kolay yeni dünya düzenine değiştirmek mümkün olacaktır: rasyonel bir ekonomi.

Yayım tarihi: March 20th, 2014 at 10:08 am

Yasak Soru

Baal HaSulam, “Zohar Kitabına Giriş,” 67. Madde: İsrail’den biri (kendini Yaradan’a adamış kişi) kendi içselliğini yani kişinin içindeki İsrail’i onurlandırıp arttırdığında, içselliğini dışsallığının üzerinde yani içindeki dünya uluslarının üzerinde tutmaktadır; kişi çabalarının çoğunu içselliğini arttırıp yüceltmek için kendi ruhu yararına adadığında ve sırf zorunluluktan içindeki dünya uluslarının yaşamının sürdürmesi için az çaba sarfetmesi bedensel ihtiyaç demektir, Avot-1’de yazıldığı gibi: “Tora’nı kalıcı yap ki, emeğin geçici olsun”, böyle yaparak, İsrail’in çocuklarının değerinin tanınması ve kabul edilmesi için, İsrail’in çocuklarını içsellik ve dışsallık içerisinde yükseklere çıkarırken, dışsallık demek olan dünya uluslarını da yükseltmektir.

Soru: İçsellik ve dışsallık var. Bu benim için açık. Ne var ki, birini diğerine tercih etmek ne demek anlamıyorum.

Cevap: Ruh ve vücut vardır. Burada “vücut” kelimenin fiziksel anlamında kullanılmamaktadır. Konuşma düzeyinde, vücut almak için istektir. İlk olarak insan nedir?

Fiziksel beden değildir. Maymunun da elleri, horozun da ayakları var. İnsanlık hareket seviyesinden fazlasıdır çünkü Yaradan’a ulaşmak için yetenekleri mevcuttur. Her ne kadar insanlar hareket seviyesine ait olsalar da, ilave bir potansiyelleri vardır: Yaratan’ı aramak için arzu.

Bizler sınırsız gelişim ufuklarına sahip “tuhaf maymunlar”ız.

Maymunlar sorar: “Ormanımızda ne arıyorsun? Bir şey mi kaybettin?”

“Kardeşlerimi arıyorum. Babamı bulmak istiyorum.”

“Baban burada, görmüyor musun?”

“Hayır. Ben yaşamın kaynağını arıyorum. Hayatımda eksik bir şey var. Neden yaşadığımı bilmek istiyorum. Dışarıda muzdan daha fazlası var mı? Arayışta olmadan kurallara uymak benim için kolay değil.”

“Ne olmadan…?”

“Henüz kendim de bilmiyorum ama yaşamda bir anlam bulmak zorundayım. Varoluşum yavan ve tatsız.”

“Şu harika muzları denesene!”

 “İşe yaramaz! Sadece ekmek parası kazanmanın ötesinde bir arzum var benim.”

Bu ilave arzuya Adam (Adem) denir. İçsel arayışımız bizi Yaratıcı gibi olmak (Domeh) hasretine yöneltir, onun özelliklerine ve doğasına.

Maymun hiç bir şey hakkında herhangi bir ipucu olmadan aramaya başlar. Şu ana kadar, arama egoistik gelişimle perdelenmiştir.

Gelişme katı bir şekilde daha fazla para kazanmaya, daha fazla başarı elde etmeye, daha fazla inşa etmeye yöneliktir. Bu süreç yüz binlerce yıldır devam ediyor: Önce tarım vardı, sonra sanayi ortaya çıktı, karmaşık sosyal etkileşimler, sayısız insan başarıları ve hala maymun tamamen mutsuz veya tatminden yoksundur.

Maymunun arzularının karmaşasında, iç dünyasında Yaratıcı’yı algılamak için bir hamle pusuda bekler. Ama bu hasret açıklanamaz, örtülü, sanki kat kat giysiler altına, diğer arzular altına saklanmıştır. Yeni keşfedilmemiş topraklar ve kıtalar maymunlara çok çok cazip görünür! Maymunlar dünyayı ve onun yasalarını keşfetmek için çabalar: “Göklerde neler var? Dünya’nın derinliklerinde neler var? Dostlarımızın aklından ve yüreklerinden geçenler nelerdir?” Maymunlar bilimler ve teknolijiler geliştirdiler, böylece maymunların anladıkları dile uygun evrimsel kilometre taşları yarattılar.

Gerçekte en derin düşüncelerinde, bilimde, felsefede ve son teknolojilerde gerçekleştirilen tüm çabaların ötesinde, maymunlar gerçekliğin kaynağına ait ifşayı arzularlar.

Zamanla maymunlar daha da yabancılaşırlar ve kendilerine insanoğlu demeye başlarlar. Gizli bir arzu kendini düpedüz açığa çıkarana kadar bu durum devam eder. Sonra maymunlar belirli doğal güçler için aramaya başlar, mistisizm ve astroloji ile uğraşırlar, ayinleri araştırılar, böylece etraflarında ve içlerinde olan “işaretleri” fark etmeye başlarlar. Sayısız teoriler oluşturup, çeşitli olaylara ve şeylere gizemli özellikler atfederler, sonuçta hala bir şey bulamamışlardır.

Oysa maymunların en derin arzusu peyderpey ortaya çıkmaktadır. Aniden binlerce oldukça gelişmiş maymunun arasından “Adam” isimli olanı ortaya çıkar. Ailesinin ona bu özel ismi vermesi rastlantı değildi. Bu yeni oluşturulmuş muazzam arzu, nihayet varolmuş herşeyi başlatmış olan üst gücü ifşa eder.

İnsan görünüşünü edinen ilk insan olduğundan, bu adama “ilk insan” (Adam Ha-Rişon) denir: Üst güç ile benzerlik. Böylece o Yaradan’ı ifşa etti.

Adem, İbrahim’den önceki yirmi nesil boyunca pek çokları tarafından takip edildi. Bazıları insan düzeyine erişmeyi başardı.

Sonuç olarak, bu tip maymunun içine üst gücü ifşa etme özlemi yerleştirilmiştir. Şimdiye kadar, kendi egoizmleri sadece bu güç yolunda onlara eşlik etmişti. Onların içsel davaları saklı kaldıkça daha iyi bir yaşam kurmak için çalışıyorlar ve çeşitli ilaçları deniyorlar.

Benzer şekilde, çocuklarımızın arzu edilen yöne adım adım varması için bizler de onları faydalı aktiviteler ile meşgul tutmak için kendileri için iyi olanı çekici ambalajlarda sunarak “kandırırız”. Aynısı maymunlar için de geçerlidir, sayısız zorluklar, hayal kırıklıkları ve tahrikler yolu ile yaşamlarının amacı sorusuna yavaş yavaş yaklaşırlar. Bu her ilerleme için böyledir.

Eski Babil’de insanlar arasında çok büyük tartışmalar vardı. Nasıl çözeceklerine dair hiç bir fikirleri yoktu. Durum o kadar vahimleşti ki, bağırmaya başladılar: “Kral’ımızı bilmek istiyoruz!” Bunlar çok gelişmiş düşünen ve ilerici maymunlardı. Üst güç ile tanışma arzusunu ilan edebilmek için yüz binlerce yıllarını harcamışlardı. İlkel putperestler hiç değillerdi, onlar Ziggurat’ı yarattılar. Göklere uzanan kuleleri ile aslında egoistçe olsa da doğanın güçleri ile ilgili manevi eylemlerle meşgullerdi.

Kısacası, maymunların üst gücü ifşa etme arsuzu işte o zaman başladı. Ancak, nasıl ulaşacaklarını bilmiyorlardı. Teknik ve sosyal ilerlerme anlamında çok bin yıllık bir ilerlemeye sahiptiler bu yüzden aynı yolda ilerlemeye karar verdiler, ta ki bu yolla Yaradan’a ulaşmalarının imkansız olduğunu anlayacakları bir krize kadar.

Anlamalıyız ki, onlar oldukça mütevazı yaşadılar, ancak yetecek kadar ekmekleri vardı, tüm çabaları üst güce ulaşmaya yönlendirilmişti.

Babil zamanında, maymunlar insan seviyesinin belli bir derecesine ulaştılar. İçlerindeki bir şey değişti. Kaynağı, üst gücü arzulamaya başladılar.

O zamandan beri, Yaradan’ı edinme yönteminde gelişme başlatıldı. Bu yöntem bize gerçeği açık eder. Gerçeğin hoş ya da sıkıntısız olup olmaması önemli değildir. Teselli aramıyorum, bilmek istiyorum.

Yaradan’a ulaşma yönteminin takibine çok daha fazla büyük bir ego edinerek devam edebiliriz.

Babil’in ilave egoizmi, küçük bir zümreye (3 milyon nüfusdan yaklaşık 5 bin kişi) bencilliklerinin üzerinde yükselip üstün gelerek Galgalta ve Eynayim’e dönüşmelerine ve İbrahim’in grubuna katılmalarına izin verdi. Çoğu egoizmleri ile başa çıkamadı ve yaşamlarının amacını unuttular, “göklerin kulesi” yani üst gücü arayış. Kendini sevme yükünün içinde yer aldılar ve dünyanın her tarafına dağıldılar ve maddeci varoluşlarını oluşturmaya devam ettiler.

Çoğaltılmış egoizm onları ikiye böldü: iç ve dış. Bu süreç şimdiye kadar devam eder: küçük bir parça, İbrahim’in evi, İsrail, gelişip kendini düzeltir, oysa büyük parça (AHP) düzelmek için istek kazanmalıdır, ama bunu kendi üzerinde yapamaz ve sadece Galgalta ve Eynayim yoluyla düzelebilir. Bu tüm dünyanın bile neden büyük bir krizden ve pek çok hayaklırıklıklarından geçmek zorunda olduğunu açıklar, böylece en sonunda Galgalta ve Eynayim ile bağlanıp destek olurlar.

Peygamber Yeshayahu (İşaya)’nun dediği gibi, “dünya ulusları” omuzlarında “İsrail oğullarını” Tapınak’a taşıyacak. Bunu yapabilecek yetenekte olmalarına rağmen kendilerini tek başlarına düzeltemezler. Galgalta ve Eynayim AHP yani “dünya ulusları” ile üst güç arasında geçiş noktasıdır

Bu nedenle, her iki parça noksansız ıslaha beraber kavuşacaktır.

Neden maymunlar içselliği dışsallığa tercih eder? Kendilerine yaşamın amacı hakkında bir soru sorarlar: “Neden hiç bir şey yapmıyorum? Ne için yaşıyorum? Neden endüstriyi, bilimleri, kültürü, eğitimi ve politik sistemleri geliştiriyorum? Neden yeni topraklar keşfediyorum? Neden evreni fethediyorum?”

Günümüzde, dünyanın en az yarısı çeşitli eşitsizlik aşamalarından geçiyor. Pek çok insan, anti-depresanlar, hafif uyuşturucular ya da alkol alıyor. Bunlar zayıflık ve çaresizlik belirtileridir. Kimsenin gelmiş geçmiş en derin soruya bir cevabı yok: “Neden buradayım?”

İnsanlar farkında değil ama, boşluk ve yıkım hissediyorlar. Eğer kendilerini daha da sersemleten televizyon ve diğer kitle medya ürünlerinden mahrum bırakılacak olsalar, eğer sabahtan akşama kendilerini zorla besleyen herşeyden özgür olsalar, ne ile baş başa kalacaklardı?

İnsanlar çok çalışmaya zorlanır, ama gereksizdir. Çok çalışarak, doğanın hatırlattığı o önemli sorudan uzaklaştırılırlar. Bugün bu soru çok tehlikeli hale gelmiştir. Bu dünya çapında bir ateş tutuşturacak bir kibrit gibi.

Kimse bu soruya kulak vermek istemiyor. İnsanlar içlerinde taşıdıkları acıdan korkuyorlar. Biri kendine bu soruyu sorduğu zaman, kişinin tüm hayatı büyük bir acı spazmına dönüşür. Bunu kim ister? İnsanlar biraz neşe bulmaya için çabalıyor, onlar tam bir umutsuzluğa batmak istemez.

İnsanlar hayatlarının anlamını sorgulayıp da hiç bir ilacın iyileştiremeyeceği acıyı ortaya çıkarmak yerine cinayet işlemeye hazırdır.

İnsanlık acıdan kaçınmak için elinde ne gelirse yapar: seyahat, sinema, TV, eğlence; alternatiflerin sonu yoktur. Ne yaparsan yap ama hiç bir çözümü olmayan ıstırabı uyandırma.

Yine de, hayatın anlamı hakkında bir soru, bu soruyu nasıl hasır altı yapabileceğini bilen politikacıları ya da diğer profesyonelleri bir kenara atıp uyandırıverir. Yaradılışın amacına karşı olduklarından onların çabaları başarılı olmaz.

Ancak insanlar iç dünyalarında pişmeye ve olgunlaşmaya ihtiyaç duyarlar. Kuşkusuz bu süreç mevcut varlığımızın hastalıkları ya da saçmalığı yerine sonsuzluk ve mükemmellik ile dolu güzel bir yaşam ve herkes için sonsuz yükseliş sağlayan hazır bir ilaca,  ıslah metodolojisine geniş erişim fırsatına bağlıdır.

Bir taraftan, ıslah metodolojisi şu andaki durumumuzun net bir açıklamasını sunar. Bu durum neden başımıza geldi ve nasıl düzeltebilirizi açıklar. Diğer taraftan, ıslah için hemen olumlu sonuçlar gösteren güçlü bir pratik teknik sağlamaktadır.

Bariyer’den (Mahsom’dan) Geçiniz

Soru: Gruba geldiğimiz zaman tam olarak açıklanamayan bir özelliğe doğru büyük bir özlem duyuyoruz. Sonrasında bazı tatlar almaya başlıyoruz ve anlıyoruz ki, ihsan etmenin karakteristik özelliklerine doğru çekiliyoruz. Ancak, “Tüm bunları Bir olarak hissetmeye çalışın” dediğiniz zaman son derece korkuyoruz. Kaçmak için bir arzu duyuyoruz, ancak nereye doğru olduğu belirsiz çünkü bu durum bizi arkadan itiyor.

Cevap: Bu gerçekten çok güzel çünkü, kendi doğamıza, ihsan etme ve sevmeden daha zıt durumda olan başka hiçbir şey yoktur. Bundan feci derecede korkarız, bunu istemeyiz ve ona ulaştığımız zaman da arkamızı döner ve geriye gideriz.

Soru: Aslında kendimize bile yardım edemezken, birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz?

Cevap: Sadece grup sizi Mahsom’u geçmeniz için yönlendirebilir. Harry Potter filminden bir örneği çok seviyorum. Platform 9 ¾. Buraya ulaşabilmeleri için 9. ve 10. platformları birbirinden ayıran bir bariyerden geçmeleri gerekmektedir. Bu sırada orada bulunan çocuklardan birinin annesi Harry’e şunu tavsiye eder. “Yapman gereken tek şey, direkt olarak bariyere doğru gitmek. Sakın bariyere çarpacaksın diye durma ve korkma, bu çok önemli.” Bu şu demektir, bu engeli görmemelisiniz, o aslında mevcut değil ve bu sayede de onun içinden geçebileceksiniz.

Soru: Fakat, onu görmemek nasıl mümkün olabilir ki?

Cevap: Bağınızda eksiklik var. Eğer kendi aranızda bağlanır ve birleşirseniz, engel ortadan kaybolacaktır. 10’lu gruplarda da kendinizi erittiğiniz zaman, engel olarak gördüğünüz duvar eriyecek ve ortadan kalkacaktır.

21 Mart tarihinde yayımlandı.

Dünya Zohar Haftası’ndan  İntegral Eğitim Kongresi 4 Şubat 2014, Ders 1

 

Düzeltmenin Direkt ve Dolaylı Davranışları

Eğer kendimin dışında negatif şeyler görürsem, bu, kendimi düzeltmem gerektiği ve sonrasında kötü ya da negatif olan hiçbirşey görmeyeceğim anlamına gelmektedir. Problemleri olan bir arkadaşım, kendimi düzeltmem sonrasında bana çok başarılı bir kişi olarak görünmeye başlayacaktır.

Baal HaSulam, “Yaradanın Yüzü’nün Gizliliği ve İfşası” isimli makalesinde şunu demektedir: Bizler arkadaşlarımızı kaybeden, hasta, başarısız v.b. olarak görürüz. Fakat, kendimizi düzelttiğimiz andan itibaren, onları sağlıklı, zengin ve başarılı olarak görmeye başlarız. Bu, aslında benim kendimi düzeltmem gerektiği anlamına gelmektedir.

Fakat, onların sağlıklı, zengin ve başarılı hale gelmelerine yardım etmek için başka bir yol daha vardır. Arkadaşlara yaklaşarak bu konuları düzeltirim ve kendimi direkt olarak onların içinde düzelterek sonrasında onların başarılı olduklarını görürüm.

Doğru düzeltme yaklaşımı aslında benim kendi içsel düzeltmemdir. Arkadaşları düzelterek ve bu sayede onların başarılı olduklarını görmek dolaylıdır, alternatif bir düzeltmedir, direkt bir düzeltme şekli değildir.

Direkt düzeltme, Yaradan ile olan ilişkimi düzeltmem ve tüm dünyanın onarıldığını ve düzeltildiğini görmemdir. Tüm dünya benim kabımdır ve eğer kabıma ait eksiklikleri tanımlayabilirsem o zaman bu, problemin benim içimde olduğu anlamına gelir çünkü, herşey, zaten düzeltilmiş konumundadır.

Dünya, parçalanmaya (ruhların parçalanmasına atıf) uğramamıştır. Parçalanan tek kişi benim. Bozulmaları tanımlayan parça, parçalanmaya uğramış olandır. Bunun dışındaki herşey bir bütündür. İhtiyacım olan tekşey kendimi düzeltmemdir ve sonrasında tüm dünyanın Cennet Bahçesi’nde, Ein Sof (sonsuzluk) dünyasında olduğunu göreceğim.

Ancak bizlere kendimizi düzeltmemiz için, kolay bir yol verilmiştir: karşılıklı birbirimizi kapsama ve içerme. Dünyaya gelirim ve dünyada bölünmeye uğramış parçaları alarak, onları MAN olarak, dua olarak,  yükselterek dünyayı düzeltmeye yardım ederim. Dünya alçakta olan seviyedir, ben orta seviyeyim ve Yaradan üst seviyedir, bu da benim erdemlilerin işlerini yerine getirdiğim anlamına gelir. Ancak, bu direkt bir düzeltme şekli değil ve karşılıklı, ortak kapsama ve içerme ile sürekli yerine getirilen hareketler ile dolaylı bir düzeltmedir.

Soru: Anlaşılan o ki, düzeltmenin sonucunu ancak öncesinde kendimi içsel olarak düzeltmem sonrasında görebilirim.

Yanıt: Elbette ki öyle! Aksi takdirde, nasıl “Görüyorum ve anlıyorum” diyebilirsin ki? Eğer kendini düzeltmezsen, asıl düzeltilmeyi de göremezsin. Tek soru ise şudur: Direkt olarak Yaradan’a doğru mu çalışacağım yoksa alternatif dolaylı şekilde mi çalışacağım?

19 Mart 2014’de yayımlandı

Günlük Kabala Dersine Hazırlıktan 16 / 03 / 2014

Sevgi’nin Dört Fazı

Soru: Allah korkusunu edindiğimiz zaman, sevgi de otomatik olarak uyanır mı?

Yanıt: Sürekli olarak sevgi üstüne çalışmamız gerekiyor. Yaratılış’ın amacına doğru yaklaştığımız seviyeler, sevginin dört fazı olarak adlandırılırlar. Denir ki, “Arkadaşını kendin gibi sev.” Denmemiştir ki, önce arkadaşından kork sonra onu seviyor olduğunu hisset.

“Arkadaşını sev” demek, bizler her zaman birlik olmaya doğru gelişiriz, oysa, korku birliğe doğru bizleri yönlendirmez. Bizler her zaman için, sevgiye ve bir araya gelmeye doğru çekiliriz ve bu yüzden sevginin de dört fazını edinme süreci içinde oluruz.

Yaradan’a, üst sisteme doğru olan uygun tutum ve davranış hakkında konuştuk ki bu da bize bu yüzden Yaradan ile karşılıklı çalışmamızı başlatmak konusunda yardım ederek yanıt verir. Bu yanıt Yaradan’ın bizlere sağlık, para, başarı, bu ve sonraki dünyada mutlu bir hayat vermesi gerektiği ile ilgili maddesel bir korku değildir. Bu sadece sevgi ve ihsan etmeyi edinmenin gücü ile ilgilidir. Korku sürekli olarak buna doğru yöneltir; bu sevgiyi edinememenin korkusudur.

Eğer sevginin belli bir seviyesini zaten edinmişsem, onu kaybetmekten ve daha fazla gelişemeyip daha büyük bir sevgiye ulaşamamaktan korku duyarım. Bizler her zaman için, sevgiye, yargının değil, şefkatin bir parçası olarak özlem duymalıyız.
Günlük Kabala Dersine Hazırlıktan 14 Mart 2014

17 Mart 2014’de yayımlandı

Çok Önemli Bir Soru

Soru: Herşey zaten Yaradan tarafından, başlangıçta belirlenmiş olduğuna göre, formların eşitliği koşulunu O’nunla edinmemiz nasıl mümkün olabilir?

Cevap: Şüphesiz, herşeyin Yaradan tarafından önceden resmedilmiştir! Ancak bu koşula nasıl ulaşacağınız resmedilmemiştir. Bu gönüllü olarak mı gerçekleşecektir yoksa darbeler yiyerek mi gerçekleşecektir? Ve bu gerçekten çok önemlidir.

Bazen şöyle düşündüğümüz olur: “Bu neyi farkettirecek ki? Belki zaten er ya da geç darbeler yiyeceğim ve ben de “düzeltmelerin tamamlanma”sında bulunarak, herşey tastamam olacak. HAYIR.

Darbeler ile gelişmek tıpkı söz dinlemeyen çocuk gibidir, bu Yaradan’a memnuniyet getirmez. Bu fırsatı tepmiş olursunuz. Bu şekilde düşünerek şunu demiş olursunuz, “Benim için fark etmez, ben artık yoruldum”, aslında bununla birlikte şunu da demiş olursunuz, “Sana mutluluğu ihsan etmek istemiyorum.” Bu soruyu doğru bir şekle döndürün, bunu Yaradan’a döndürün. Bu takdirde kendinizi doğru bir şekilde yönlendirmiş olursunuz.

Gerçekte, her seviye başlangıçtan belirlenmiştir, tüm 125 seviye. Ancak bir seviyeden diğer seviyeye nasıl yükseleceğiniz, bu sizin tarafınızdan belirlenir.

Yani kısacası şunun altını çizmek istiyorum: Bir seviyeden diğer bir seviyeye yükselmek isteyen kişiler egoisttirler! Sadece hangi seviyeye yükselmeleri gerektiği hakkında düşünürler. Oysa, Yaradan’a mutluluk vermek isteyen kişiler şunu söylerler: “Bir sonraki seviyeye yükselmenin kendisi benim için önemli değil. Benim için önemli olan, bu seviyeler arasında benim nasıl bir davranış sergilediğim ki, Yaradan’a mutluluk verebileyim. Benim seviyelere ihtiyacım yok, onları sizler alın. Ben O’na mutluluk vermek istiyorum ve başka hiçbirşey istemiyorum.”

Ve bu, “tamamen ihsan etmek” olarak adlandırılır, kişi bunun hakkında düşünmediği ve geri bir ödeme istemediği zaman. O zaman burada şu soru çok önemlidir: Şu anda yapmakta olduğundan zevk mi almak istiyorsun, yoksa Yaradan’a memnunluk vermek mi istiyorsun?
11 Mart’ta yayımlandı.

Dua Etmek Kalbimin Yanıp Tutuşması için Yalvarmak Demektir

Soru: Neden, kişi kendini, erdemliğinin ölçüsüne göre yargılamalıdır denir? Bunu kendi başına mı gerçekleştirir? Kişinin üstünde işleyen ve çalışan, Üst Işık değil midir?

Cevap: Üst Güç, herşeyi yapıyor olmasına rağmen, biz, O, burada çalışıyor demeyiz. “Kişi düzeltmelidir” dediğimiz zaman, bu kişinin Üst Işık’tan kendisini düzeltmesini istemesi anlamına gelmektedir.

Büyük bir mimar tarafından yapılmış bir ev hakkında konuşurken, bu bizim dünyamızda da aynı şekildedir. Aslında evi gerçekte yapan mimarın kendisi midir? Evi mimar planlamıştır ancak onu inşa edense yüzlerce çalışandır. Fakat bizler, evin mimar tarafından yapıldığını söyleriz ve hatta bazı büyük yapıların girişlerinde bir plakanın üzerinde evi yapan mimarın adının olduğu bir plaka asılı olur.

Aynı zamanda çalışan güçler hakkında da konuşmayız. İyi ve iyiliksever olan Yaradan vardır, “O’ndan başkası yoktur”, O, bizlere karşı gelinemez bir kanun verdi: Manevi merdivendeki tüm seviyeleri belirleyen, formların eşitliği kanunu. Fakat tüm yakarışlarımız, tüm çalışmamız sadece bize bağlıdır. Eğer doğru özlemi hissederek, kendimizi harekete geçirirsek, o zaman Işık’ı alabileceğiz.

Bu hiçbir zaman bitmeyen ve değişmeyen, sürekli bir kaynaktır. Herşey, sadece bizlerin Işık ile olan formlarımızın eşitliğine bağlıdır. Bu yüzden, Işık bizi düzeltiyor demeyiz. Eğer herşey hazırsa ve O, iyi ve iyilikseverse, pozitif değişiklikler için herşey arzum ile belirlenir ve Işık aniden tüm güçte çalışır.

Aslında, bunu yapması için Işık’tan talep etmeme bile gerek yoktur. Bu yüzden, Yaradan’a “yalvarmak” değil de “dua etmek” deriz çünkü, kendimi harekete geçirmek için aslında kendime yalvarmam gerekiyor, O’na değil. Arzularını ifşa etmesi gereken benim ve tüm hareketler kalbimizi yakıp tutuşturmak içindir. Üst Işık, kesin dinlenme durumundadır ve problem sadece kalbimizdedir.

8 Mart 2014’de yayımlandı

Günlük Kabala Dersine Hazırlık’tan, 5 Mart 2014

Hayatımızı Ne için Harcıyoruz?

Haberlerden ( Pro100News): “70 yıl yaşadığını varsaydığımız bir kişi, günde 8 saatten ömrünün 22 yılını uykuda geçirmiş olur. Hayatımızın %15’ini iş yerinde çalışarak geçiririz. Bu da 12 yıl eder. Şehirde yaşayan bir kişi hayatının 5 ile 8 arasında yılını yollarda geçirir. Her gün yemek pişirmek 7 yılınızı alır; bekarlar için 2 yılda daha az.”

“4 yılımızı pişirdiğimiz yemeği yiyerek geçiririz. Bir evhanımı hayatının 9 yılını evişleri yaparak harcar, çalışan bayan 4 yılını ev işlerine harcar. 4 yılımız da televizyon seyrederek geçer, 2 yılımız telefonda konuşarak, 4 yılımız alışveriş yaparak geçer, v.b.  Hayat kısa ve onu aptalca şeyler ile harcamamalıyız!”

Yorumum: Asıl olan fiziksel olarak ne gerçekleştirdiğimiz değil, düşüncelerimizde neleri tuttuğumuzdur. Tüm bu bahsedilen işleri yapmak gerekli ve mümkün olabilir fakat asıl soru: “Sana verilmiş olunan bu 70 yıllık yaşamı ne için yaşıyorsun?”

Eğer, kendini hayatın anlamına ulaşmaya, insan gelişiminin bir sonraki basamağına çıkmaya, üst dünyalara çıkmaya adamışsan, dışsal olarak diğerleri gibi aynı işleri yapıyor olsan da o zaman hayatını boşuna yaşamış olmazsın.

Asıl olan yapmakta olduğunuz her işte, en sıradan işlerinizde bile içinizde tuttuğunuz NİYET’tir.

7 Mart 2014’de yayımlandı.

Tek Partzufta Bütünlük ve Eksiklik

Soru: Hangisi Yaradan’a daha fazla memnunluk verir? Dostlarla birlikte gerçekleştirilen bir çalıştay mı yoksa hep beraber Zohar kitabını okumak mı?

Cevap: Çalıştayda, dostlarla birlikte, kabımızı ve aklımızdaki ve kalbimizdeki eksikliklerimizi açıklığa kavuştururuz. Onları uyandırır ve harekete geçiririz bu sayede onları tartışır, hisseder ve farklı yönlere çeviririz. Bu yüzden çalıştay, içsel çalışmamız için iyidir ve faydalıdır. Yarım saatlik bir çalıştay sırasında, kişinin bir çok fikirleri vardır ve kendi içine dalarak bir o yanı bir bu yanı, bilerek ve bilmeyerek düşüncelerinde hareket etmeye çalışır. Çalıştay, kendi içimizi kazıyarak, içimizde olanı, içeride bize her ne olmuşsa onu açığa çıkararak, kabımızın, arzumuzun hazırlanışıdır.

Ancak, Zohar kitabını okurken, bir yandan bir eksiklik hissetmeliyiz, diğer yandan da bir bütünlük hissetmeliyiz. Bu anda Sonsuzluk Işığının kaynağında olmuş oluruz ve onunla olan bağımız sayesinde, bizlerin bir bütün olduğunu hissetmemiz gerekir. Ancak aynı zamanda, bir eksiklikte hissetmemiz gerekir çünkü, Sonsuzluk Işığını doğru bir şekilde kullanmayı başaramamışızdır. Bu da demek oluyor ki, bu iki olguyu aynı zamanda hissetmemiz gereklidir.

Zohar’ın tüm Işığını keşfetmemiz için, tüm safhalardan geçmemiz gerekir: İbur (gebelik başlangıcı), Yenika (emmek), Mohin (olgunluk) ve manevi seviyelerin tüm merdiveni; ancak bundan sonra Zohar’ın ne demekte olduğunu anlayabileceğiz. Zohar’ın yazarları tüm 125 seviyeyi edindiler ve bu yüksek dereceden bu kitabı yazdılar. Bu 125 seviyeden geçip de gelişirken, birinci, ikinci, üçüncü, ellinci ya da yetmişinci seviyeden bu kitabı yazmadılar. Önce, tüm 125 seviyeyi edindiler ve ancak ondan sonra herşeyi bu yüksek seviyeden yazdılar.

125. seviyeden daha aşağıda olan seviyeler hakkında yazdıklarında bile, önce onlara baktılar ve bu 125. seviye yüksekliğinden onlar hakkında yazdılar. Bu tıpkı birinci sınıf öğrencilerine 1+1=2’yi öğreten okul öğretmenleri gibidir. Bunu anladığı yolla, bunu öğrencilerine aktardığı yol arasında büyük bir fark vardır. Öncelikle, 125. seviyeye yükseldiler ve sonrasında daha aşağı seviyeler hakkında yazdılar.

Bu yüzden, saf olmayan güçlere (Klipot) ya da en düşük seviyelere ilişkin makaleler okuduğumuz zaman, bunlar sayesinde de hala Sonsuzluk Işığını almaya devam ederiz. Aslında bu Zohar kitabını yazdıkları yüksekliktir. Bu yüzden, daha alt seviyeden kısa bir paragrafı çalışıyor olmamız fark etmez.

5 Mart 2014’de yayımlandı.

Günlük Kabala Dersinin 4.kısmı, 25 Şubat 2014, Baal HaSulam’ın Yazıları.