Monthly Archives: Mart 2013

Manevi Islahı Nasıl Hesaplamamız Gerekir?

Soru: Tüm 613 tane arzumuzu ıslah edebilmek için ne yapabiliriz?

Cevap: Ne yapmamız gerektiğini önceden bilemeyiz. Bu grup çalışmasındaki katılım payımız ile açıklığa kavuşur ve bu grup büyük bir bedende birleşir, daha büyük bir grupta;  vücudumuzdaki benzerliğe göre, hücreler belli bir organın içinde yoğun olup, organımız ise diğer organların içinde birleşmiş ve entegre olmuş haldedir.

Yani, bağ içindeki, karşılıklı ihsan eden ve karşılıklı yardım içinde olan güçler ve arzular sistemi derece derece şekillenir. Aramızda kuvvetli biçimde şekillenen sistemin bu yatağı üzerinde Işık’ı, bizi yaratan Üst gücü veya Yaradan’ı, yani aynı şeyi hissederiz.

Böylece bizler ileriye doğru olan hareketimizi hesaplayamayız. Bizler aramızdaki içsel artan bağa doğru hareket etmeliyiz; sözle ve hareketler ile değil, fakat niyetlerimiz ve arzularımız içinde ve içsel açıdan, bizlerin bir ağ içinde bağ oluşturduğunu hissetmeye çalışınız.

Bu aslında bugün dünyada ifşa edilen şeydir: bu birbirine bağlı olmak, bağdır. Bizler burada özel bir şey keşfetmiyoruz, fakat  bunun parçası olabilmek için bu bağı basit şekilde yerine getiriniz. Dünyaya bunun karşılıklı bütünsel hareket olarak ifşa olması yani tüm insanlığın karşılıklı bağ hareketi olması, herkes tarafından zorunlu ve arzulanmayan olarak algılanır. Bizler bunu arzulanacak şekilde, içinde var olacağımız ve girmemiz gereken, doğa ve Yaradan ile eşdeğer olunan yer olarak,  keşfetmek istiyoruz.

17.3.2013 tarihli sanal dersten

Dünyasal Utanç ve Manevi Utanç

Soru: Güncel yaşamımızda hissettiğimiz utanç ile manevi utanç arasındaki fark nedir?

Cevap: Dünyasal utanç bencil utançtır çünkü gururumun kırılmasını istemem. Manevi utanç kısıtlama sonrasında oluşur; kendim hakkında endişe duymaz, doğal niteliklerim hakkında artık utanç duymaz isem. Ben tamamıyla farklı bir şey hakkında endişe duyarım.

Benim utanç duymam lazım! Ben aslında bunu kendi manevi olgunlaşmam içinde ararım nitekim bu bana büyük  güç verir. Eğer şimdi utanç duyarsanız, ne kadar gayretli olabileceğinizi ve hareket etmeniz için hangi güçlerin size şevk vereceğini hayal ediniz. Siz şimdi yaptığınız  gibi yerinizde sessizce oturmaz ve kestirmezdiniz. Siz bu utanç hissinden sakinleşene kadar hareket etmeye başlardınız. Bir hafta öncesine kadar, tamamıyla sakinleşene kadar bu utanç konusunda  endişe duymaya devam ederdiniz.

Siz utanç hissinin nedenini tesirsiz bırakmak için, herşeyi yapmaya hazır olurdunuz; herşey daha önceki duruma gelene kadar sakinleşmezdiniz. Belli bir kişi eğer sizi utandırırsa, öç almak için elinizden geleni yapardınız. Bazı insanlar daha az kızgın, bazıları ise daha fazla kızgın olur, fakat herkes aşağı yukarı aynı hisleri yaşar.

Soru ise, beni kişisel olarak etkilemeyecek seviyeye ulaşıp ulaşmayacağımdır, fakat ben utanç hissederim, çünkü gruba katkı sağlamadığım, içinde yer almadığım ve eklemem gerekeni veya daha da fazlasını eklemediğim için. Benim utanç duyduğum tek şey budur.

Bizler eğer birisine, ”kendinden utanmıyor musun?’ dersek, bu sanki ona diğerlerini dikkate almadığını göstermişiz gibidir. Benim ıslahımın başladığı nokta budur.

Yani benim kişisel niteliklerim tamamıyla gereksizdir nitekim bu benim hayvansal karakterimdir. Bir hayvanın herhangi bir şey nedeniyle utanç duyduğunu hiç gördünüz mü? Hiç bir kedinin krema çaldığı ve yakalandığı için kızarması ile karşılaştınız mı?

Bir hayvanın utanç duymasını gerektirecek bir şeyi yoktur. Ancak içimizde inşa etmeye başladığımız insan, utancı hisseder. Utanç  kişinin kendisi ile bağdaşır;  kişinin kendisine, diğerlerine verip vermediği konusunda endişe duyması, diğerlerine fayda sağlamak için katkıda bulunması ve genel sistemdeki görevini yerine getirip getirmediğine bağlıdır.  

18.3.2013 tarihli Kabala dersinin 1. bölümünden, “Matan Torah” 

Barış için Umut

Dünya Erdemlik Konseyi’ne hazırlık için yazılmış bir makale, İsviçre, Ocak 2006.

Kötüliğin nedenini arıyoruz. O sadece bizim içimizde.
Jean-Jacques Rousseau

Yaratılışın alma arzusu ihsan etme yönünde değiştirilmediği sürece dünya varolmaya devam edemeyecektir. Dünyadaki tek yıkıcı güç bizim egomuzdur. İnsan egosu dışında dünyada olan tüm güçler kendi içlerinde mükemmel uyumda olan doğanın güçleridir.  Bunların arasında, ‘Pozitif veya ’negatif’ diye kendi anlayışımıza göre değerlendirdiğimiz güçler bulunuyor. Fakat bütün hepsi doğanın tek kuralı ile başlayıp, sürekliliğini korur.  Cansız, bitkisel, hayvansal ve madde seviyelerinde bütünsel bir uyum içinde varolurlar.

Geçmişte böyle bir uyumun varolmadığını düşünüyorduk. Doğanın ‘zararlı’ gibi görünen inandığımız kısımlarını yıkmak için istekliydik. Doğaya müdahale etmemiz ile yaşadığımız acı tecrübe bize gösterdi ki doğadaki herşey birbirine bağlıdır, herssey özdenge durumununda varolur veya arzu eder- diğer bir deyişle maddenin tüm halleri ve biçimlerindeki etkileşimin bütün aşamalarında uyum olmasıdır. (daha&helliip;)

Kuyunun Sonundan Gelen Bir Haykırış

Kişi yalnız başına egosundan çıkamaz. Her kim katılmak isterse, yalnızca grup ona bir yaşam ipi atarak yardım edebilir. Grup kişi için dışsaldır, yani kişi kendisinden çıkmak isterse, onlara haykırır, ”Bana yardım edin, ben derin bir kuyuya düştüm! Bana ip atın ki, kendime sarabileyim ve sonra beni buradan çekip çıkarın!”

Yalnızca grup böyle bir yardıma ihtiyacı olana, herkes ile birlikte olmak istemesi sonucu bu yardımı sunabilir. İp, dostlar ve onların sevgisi ile bağ kurmak için, bir davetiyedir. Kişi eğer bu davetiyeye bağlı kalmayı  ve onlar ile form eşitliği içinde olmayı  denerse, o zaman dostlar onu yukarı çekmeye başlar. Kişinin egosunu, kendi açısından daha da fazla aşması  gerekir; bu demektir ki, kişi kuyunun dibinden dostlarına doğru yükselir.

Her seferinde yeni problemler ve kesilmeler, o ipin üzerinde kişinin geride kalmasına neden olacak fakat o, bunları aşacak, ipe daha sıkıca sarılacak ve kuyudan çıkıncaya kadar tırmanmaya devam edecektir.

13.3.2013 tarihli Kabala dersinin 1. bölümünden, Şamati #36   

Ruh Neyin İçine Kıyafetlenir?

Baal HaSulam, “Barış”: …nesilden nesile değişen bedenleri görmemize rağmen, bu yalnızca bedenler ile ilgili bir hususdur. Fakat ruhlar, bedenin kendi özleri olup, yok olmazlar, yeniden konumlandırılırlar, fakat bedenden bedene, nesilden nesile hareket ederler.

”Beden” alma arzusunu temsil eder. Şayet onun içinde ihsan etme niyeti var ise, o zaman tabiattaki benzerlik kuralına göre, Işık onun içinde kıyafetlenir. Işık’ın en küçücük temel parçacığına (ruhun ilk seviyesi) ”Nefeş” adı verilir. Genelde, ıslah edilmiş arzuyu kıyafetlendiren Işık farklı bir ruh seviyesine aittir ve ona ”Neşama” denir. Bizler hiçbir zaman en yüksek Işıkları, yani Haya ve Yehida‘yı, ıslahın sonuna ulaşana kadar tamamen ifşa edemeyeceğiz.

Aslında var olanın tümü kap ve Işık’tır. Işık’ın kabın içine çıkamadığı zaman da olur; bu nedenle, kabı  azıcık ”aydınlatır” ki,  böylece canlı kalabilsin. Aynı zamanda doğru niyeti elde ederek de kabın Işık’a benzer hale geldiği haller gerçekleşir. Alma arzusu ve Işık tanımları itibariyle birbirine zıttır; nitekim Işık devamlı ihsan eder. Bunun yanı sıra, alma arzusunun üzerinde ihsan etme niyeti var ise (”koşulsuz inanç” veya ”yansıyan Işık”),  o zaman alma arzusu Işık’a benzer hale gelir ve bu nedenle Işık ile dolar çünkü aralarında bir bağ vardır. Işık’ın alma arzusuna alçalmasına, ”Nefeş”, ”Ruah” veya ”Neşhama” denilir.

Kabala bilgeliği, ıslah olmuş alma arzusu ”beden”inden bahseder. Diğer yandan da, bizim güncel arzumuzda ruh yoktur, ”Nefeş” seviyesinde bile yoktur. Bizler burada fiziksel bedenlerden bahsetmiyoruz, nitekim bedenler bu ”aldatıcı” dünyanın bir parçasıdır.

Kabalistler tarafından yazılan kitaplar,  ne tıbbi  bilgiler klavuzu ne de anatomi ders kitapları değildir. Onlar maneviyat ve ruh hakkında bahsederler. ”Ruh” Yaradan’ın  bir parçasıdır,  yani yerine getirme ve memnun etme arzusu. Bunun bu dünyayı ”besleyen” güncel arzularımız, ”hayvansal” seviye ile alakası yoktur. Hayır kesinlikle! Bu bizim Yaradan’a olan arzumuz ile ilgili olup, ”konuşan” seviye  (insan) ile ilgilidir.

Bizler bu arzuları nerede buluruz? Bunlar bizim fiziksel hissiyatımızda değil, yalnızca dostlar grubunda bulunabilir. Bu bizim neden fizyoloji ve beden ile ilgili olanı neden atlamamız gerektiğini açıklar. Kabala bunlardan bahsetmez. Kabala Yaradan’ı arayışında iken içimizde meydana gelen arzuları, bunların ”iyi” ihsan eden arzular veya ”kötü” olan, O’ndan ”çaldığımız” arzular olup olmadığını inceler.

Bu ilişkiler misafir ve ev sahibi örneğinde çok iyi şekilde açıklanmıştır. Ben üzerinde yemek dolu masada oturduğumda, bu benim önümde ne olduğu değil, fakat kimin ev sahibi olduğu ile ilgilidir. Bunun dışında kalan, ”hayvansal” seviye ile ilgilidir ve sahnenin geri planında bırakılmalıdır.  Olay şu ki, ben ev sahibinin karşısında oturuyorum!  Onunla nasıl bağ kuracağım. O benimle nasıl bağ kurar? Aramızda devam eden nedir? Bu Kabala bilgeliğidir ve bunun hepsi maneviyat ile ilgilidir.

8.3.2013 tarihli Kabala dersinin 4. bölümünden,“Barış”  

Kişinin Kendi Egoizminin Hapishanesinde

Kişi geliştikçe, manevi olan herşeyin, kendini çevreleyen herşeyin içinde; duran, bitkisel, hayvansal, doğa ve konuşan seviye içinde, bedeninin dışında, olduğunu hissetmeye başlar. İşte dünya budur, sevgi ve özenle davranmayı öğrenmemiz gereken alan, büyük bir hazine olarak bedenimiz dışında olan dünya, bizim için çok önemli bir hale gelecektir.

Fiziksel beden içinde varolduğumuz hissiyatı, sadece kendi hayali canlandırmamızda,  üzerimizde işleyen güçlerin birleşmesiyle gerçekleşir. İşte bu yüzden maddesel beden içerisinde yaşıyormuşuz gibi hissederiz ve eğer kişi bedeninin dışında yaşamaya arzu duyuyorsa (kendini çevreleyen herşeyin içinde) bu zaten ruhu hissetmek için gerekli olandır.

Bunun üzerinde çalışmaya başlamış olmakla, kişi tüm çalışmasına doğru bir çevrede konsantre olması gerektiğini anlar, çünkü sadece oradan  yardım ve destek alabilir. Bu tarz bir çevre : GRUP’tur. Dış dünyanın temsilcisi olarak, bana yanıt verecek, beni çekecek ve kendimden çıkmama yardım edecek olan.  

Sonrasında GRUP’u kurtarıcım olarak görürüm. Sanki kuyudan çekecekmiş gibi bana ipi atan Grup. Kendimi beden ile ortak etmem ve onun içinden çıkmak isterim ve bu yüzden ipi yakalarım. Grup, kendim dışında olan arkadaşlarımdır ve bedenimden kaçmama yardımcı olurlar.

Bu nedenle, birlikte çalışarak, nöbetleşerek, yükselmeye ve kendimizden çıkmaya birbirimize yardım ederiz. En sonunda sadece bedensel kılıfının, kendi kişisel çıkarlarının dışında, kişi Grubun sadece bazı insanların biraraya gelmesi olmadığını, Yaratan’ın kıyafetlendiği kutsal Şehina olduğunu hissetmeye başlar. 

Beden, Klipat Noga’dan oluşur, bana özgür seçim veren kısım ve “yılanın derisi”, en güçlü egoizm ki beni geriye doğru çeker, bu sayede dışarı çıkmaya çalışırken yeterli çabayı doğru hedefe  uygulayabilirim.   

Egoizmimden (kendimi sevme ve kendi yararıma olan düşünceler) dışarı çıkmaya olan arzumdan dolayı, bedenimin ötesine kaçmak ve dünya ile grup hakkında düşünmek için, Gruptan, öğretmenden ve Yaradan’dan gelen, beni bu hapishaneden kurtaran gücü uyandırırım. Tüm bunlar Grup içinde, öğretmen ve kitaplar ile karşılıklı sorumluluk anlayışına göre gerçekleştirilen çalışmalardan dolayı  gerçekleşir. Tüm çalışmalar, dağıtımlar ve paylaşımlar sayesinde, ki tüm bunlar Yaratan’ın kuvvetinin kıyafetlendiği ve bana kendimden çıkmak için yardım eden araçlardır. 

Günlük Kabala Dersi 13.03.13,  Shamati #36

Şimdiki Seni Reddetmek

Ve Musa onlara  dedi ki: “Hiçkimse onu sabaha kadar saklamasın.” Buna rağmen Musa’yı dinlemediler; bazıları onu sabaha kadar sakladılar ve onlar kurtlandı ve çürüdüler; ve Musa onlara öfkelendi.

Bu inanç eksikliğinden bahsetmektedir.  Eğer yarın için depolarsanız, o zaman daha fazla Yaradan’ın dünyasında değil, kendi dünyanızdasınızdır. Bu kişiye herşey ile olan ilişkisinde eşlik etmesi gereken değişmez bir mücadeledir: kişiye olan herşeyi değerlendirmek, kendisi ve diğerleri ile ilgili olarak geçmişi, şimdiyi ve  geleceği görmek için — bu ben ve benim herşeye karşı olan tutumumdur — kendimden nerede özgür hale geleceğim?

Adam, kişinin ihsan etme özelliğine olan özlemidir. Bu çok ciddi bir değişim gerektirir:  reddetmeden , kısıtlamaya, kendi üstüne yükselmeye ve başka bazı koşulları da içerir. Kendi portrenizi yere çizmeyi deneyin ve üzerinde zıplamaya başlayın; işte bu kendinizden ayırmak istediğiniz şeydir, şimdiki sizden uzaklaştırmak istediğiniz. Kendinizi bu koşullarda hissediniz. .

Yorum: Fakat farklı bir görüş de vardır, tıpkı fıkra da olduğu gibi: Adamın biri sel altında kalmış bir evin çatısında oturmakta ve yardım beklemektedir; bir bot gelir ve onu kurtarmak isterler ancak o “Hayır, Yaradan beni kurtaracak” şeklinde yanıtlar. Bir helikopter üstünden geçer , “ Seni kurtaracağız” ,” “Hayır” diye yanıtlar. “ Yaradan beni kurtaracak.” Böylece adam boğulur.

Yanıt: Bu müthiş bir gururdur. “Yaradan beni kurtaracak.” Bu kişinin kendisini dünya ile özdeşleştirmemesidir. Yaradan’ın herşeyin içinde olduğunu anlamamıştır: botun içinde, helikopterin içinde – heryerde. Bunu Yaratan ile ilişkilendirmemiştir, dünyayı çeşitli  aracılara, düşüncelere ve güçlere bölmüştür. Bu Yaradanı birlik olarak düşünememekten kaynaklanmaktadır.

KabTV’den “Sonsuzluk Kitabının Sırlarından”

Kabalistlerin Kollarında

Soru: Benim dünyayı algılayışım, ruhu yani manevi algılayışı kazanana kadar, devamlı yenileniyor mu?

Cevap: Zamanla bu dünyanın kendi yüzeysel algılayışınızdan daha da karmaşık olduğunu keşfedeceksiniz. Hareketlerin arkasındaki kuvvetleri hissedeceksiniz ve görünmez dürtüler ile idare edilen oyunun içindeki oyuncak bebekler gibi, herkesin bu kuvvetlerin etkisi altında olduğunu göreceksiniz.

Soru: Bu neden bu kadar karmaşıktır?

Cevap: Bu hiç de karmaşık değildir, basit bir hesaplamadır : Ya bir ”hayvan” gibi yaşarsınız, ya da tüm gerçeği çekerek, ona ulaşarak yaşarsınız. Yolun üzerinde giderken bu karmaşık görünür fakat kendi başına anlayamayacağınız şeyi ancak bu şekilde çözersiniz. Nitekim bu şekilde genel resmi anlamaya başlarsınız.

Bu çalışma olmadan Üst Güç’ü bilmeniz ve ulaşmanız mümkün değildir. Karmaşıklıklar kendi aranızdaki iletişim sisteminde ortaya çıkar. Fakat daha derince, ”ruh ruhun içine” girip birleştiğinde, sorular kalmaz. Orada benzer olmaya, tüm dünyalara benzer olmaya başlar, yani bu demektir ki, gizli olanın tümü ortadan yok olur.

Öğrenme süreci hep kafa karıştırıcıdır. Kişi eğer öğrenmek için başlarsa, pek  bir şey anlaşılamaz ve çalışmanızda daha fazla ilerleme sağladığınızda ise daha fazla sorularınız olur. Hatta başarılı bilim adamlarının bile utanç hissetmeden dünya hakkında ne kadar az bildiklerini itiraf etmeleri de bir tesadüf değildir. Diğer taraftan, burnunun birkaç santim ötesini görmeyen ilgisiz ”uzmanlar”, herşeyin ”kristal berrak” olduğunu söylerler.

Soru: Fakat neden hala Kabalistler benim anlamadığım dili kullanıyorlar? Neden onlar herşeyi daha ayrıntılı, organize şekilde tanımlamazlar? Bütün bu ”sembolizm” ne içindir?

Cevap: Başka seçenekleri yoktur; bana inanın, sizin aklını karıştırmak istemiyorlar. Aksine, onlar yaşamlarına geç doğmuş bir bebek gibi ve bu bebeklerini seven, onlar için endişe duyan aileler gibidirler. Onlar sizin içşel yapınızı ve manevi yapınızı anladıkları için, sizi dünyanın içsel özü ile gerçek hakikat ile birleştirirler. Onların sizi bir bebekmişsiniz, henüz insanoğlu olmamışsınız gibi bir sonraki seviyeye kollarında taşımaları gerekir. Onlar sizi taşırken, siz büyürsünüz, izlenimler biriktirir, manevi hareketler ve tepkileri tecrübe edinirsiniz; ta ki onlar sizi manevi dünyanın ”çimenleri” üzerine bırakana kadar.

8.3.2013 tarihli  sabah dersinin 4. bölümünden, “Barış” 

Uzlaşmayan Yüksek Merhamet

Soru: Yaradan pek uzlaşma yapmadan, yaratılmışın önüne  neden  zor ve değişmez kanunları  koyar? O neden bir babanın oğluna olduğu gibi şefkatli olamaz?

Cevap: Bir çocuk hiç bir zaman babasının katı olmasını haklı bulmaz. Kendi çocukça aklı ile babasını anlayamaz ve geleceğin sonuçlarını ve babasının ona sunacağı eğitimin faydasını göremez. Çocuk sabahtan akşama kadar oynamak ister, şekerlemeler yemek ve televizyon seyretmek ister. Ailesinden gelen devamlı talepleri doğru bulmaz ve onları isteksiz şekilde dinler; bunun nedeni onlara olan bağımlılığını hissettiği içindir, aslında onları haklı bulmaz.

Maneviyatta herşey daha fazla karmaşıktır. Nitekim yüksek ilahi takdirin ne derecede bize şefkatle  davranacağını hissedemeyiz. Bir çocuğun dünyasında, onun zıtlığı ne olacağına dair bir öngörü değildir; eğer çocuk söz dinler ise, ev ödevini yapar ve  dağıttığını toplar ise,  aile ondan şikayetçi olmak için gelmez çünkü ondan talep edebilecekleri başka bir şey yoktur.

Manevi dünyada ise bu farklıdır: Orada siz hep suçlusunuzdur çünkü oraya parçalanmış kaplar ile gelirsiniz. Size iyi davranılır ve ıslah yöntemi size öğretilir; bir grup sizin için organize edilmiştir, aynı çocuk yuvasında olduğu gibi, kreş eğitmeni ve değişik oyuncuklar ile. Bu şefkattir ve yukarıdan gelen yardım ve şefkattir; tüm günahlarınız affedilmiş ve her yoldan size destek verilir ki, böylece siz bunu bir şekilde anlayasınız ve ıslaha ulaşabilesiniz..

Bizim dünyamızda ”eğitim”i,  çocuğa yönlendirilmiş bir zorlama  olarak anlıyoruz. Fakat manevi dünyada zorlama imkansızdır. Görüyorum ki, bir öğrenci senelerce değişmez, aynı hataları tekrarlar,  aynı tuzaklara düşer ve  ben bir şey diyemem. Ben de aynı yoldaydım ve tüm bu yolun üzerinde bu devam eder.

Bu bizim yolumuzdur ve bizim yapabileceğimiz bir şey yoktur. Kişi dersi ve yöntemi, manevi çalışmayı kendi başına anlayana kadar ilerleme sağlayamayacaktır. Burada zorlama olamaz, yalnızca idrak olur.

Bu nedenle, kendi yaşadığımız kötü olayların yanı sıra, bizler zalim bir babanın baskısı altında olduğumuza dair şikayet edemeyiz. Şimdi onları haklı bulmayız fakat sonradan yüksek takdirin tüm hareketlerinin sevgiden kaynaklandığını görebiliriz. Şimdiki anımızda bunun doğruluğunu kanıtlayamasak da, nitekim bizler bundan uzağızdır, gerçeği keşfettiğimizde bizler bunun ne kadar yüce bir ıslahı getirdiğini görebileceğiz.

”O bize karşı gelinemeyen bir kural vermiştir”, demek bir kuralın var olduğudur. Işık ve birbiri ile zıt olan bir kap vardır ve bu kuraldır. Sonra onlar birbiri içine geçtiğinde, evrim kuralı bu birleşme ile görünür; buna form eşitliği kuralı denir. Bunun hepsi  bir düşünceden, bir kuraldan oluşur.

Aslında benim bu kurala kendi isteğimle, kendi başıma sanki başka kimse yokmuş gibi, Yaradan yokmuş gibi uymak isteyebileceğim bir seviyeye ulaşmam gerekir. Ben eğer Yaradan gibi, yaratılmış olanın var olma kuralını belirleyecek biçimde, aynı seviyeye gelebilirsem, o zaman Yaradan ile form eşitliğine ulaşmışım demektir.

6.3.2013 tarihli sabah dersinin 1. bölümünden, Baal HaSulam’ın yazıları 

Karanlığa Alışık Olan Gözlerinizi Işık Acıtır

Yaradan’ın tarafına göre, sizler her zaman ıslah edilmiş seviyedesinizdir. Fakat bazı şeyleri nasıl gördüğünüz ve anladığınıza göre, bu çok farklı görünür ve bu bir kusurdur. Bütünüyle iyi olan Yaradan’dan gelir fakat O’nun bunu saklaması gerekir ve size ihsan ettiğini bunun size o kadar kötü görünmemesi için azaltması gerekir. Nitekim siz O’nun zıttısınız ve zıt biçimde herşeyi alırsınız.

Yani Yaradan size sonsuz şekilde ihsan edemez çünkü siz sonsuz bir eksi hisseder ve bu berbat seviyeye dayanamaz olursunuz. Bu nedenle, Yaradan’ın kendi etkisini azaltması gerekir; neredeyse sıfır seviyesine kendisini indirgemesi, yalnızca ufak bir kıvılcımı yaşamı  muhafaza etmek için bırakır; ufak bir Işık damlası.

Derece derece çalışma, dostların ve eğitmenin etkisi sayesinde, çabalarınıza göre, Işık gelir, sizi yeniler ve değişim içinizde etki etmeye başlar.  Daha sonra kademe kademe olarak aslında iyi bir seviyede olduğunuzu fark eder ve hissettiğinizin kötü olmasının yalnızca kendi ıslah edilmemiş niteliklerinizden dolayı olduğunu ortaya çıkarırsınız. Sonra elinizdekinin tümü ile kendinizi değiştirmek için çalışmaya başlarsınız: grup, çalışma, dağıtım ve eğitmen.

Şayet kendinizi ihsan etme, sevgi ve bağ seviyesinde görmek için doğru şekilde çalışır ve gayret harcarsanız, eğitmen sayesinde, çalışma ile ve Yaradan’a özlem duymanız sonrasında bunun sizin üzerinizde etkisi olur. Bu tabii ki hemen olmaz fakat derece derece ihsan edildiğinin, sevginin, en doğru davranışın sizi sardığını keşfedersiniz; sonunda bunu anlar, hisseder ve doğru şekilde izah edersiniz.

Nitekim ilk manevi seviyenize yükselirsiniz. Yaradan ile anlaşmışsınızdır ve biriktirdiğiniz  bütün gücünüzün kendi algılamanızın ıslahı için olduğunu, kaplarınızın ıslahı için olduğunu görürsünüz. Kimseye ödeme yapmanız gerekmedi fakat siz kendini ıslah ettiniz. Nitekim algılama kabınızı düzelttiniz ve şimdi bütün bir seviyeyi hissediyorsunuz.

Eyn Sof (sonsuzluk) dünyasını hissetmeniz gerekir, içsel tutumunuz dışında içinde herhangi bir şeyi değiştirmediğiniz aktüel seviyeyi. Eğer bunu hissetmezseniz, bu Yaradan’a teşekkür etmek ve O’nu kutsamak yerine lanet ettiğinize dair bir işarettir.

Ne kadar berbat olursa olsun, bunu her seviye hakkında söyleyebiliriz. Gerçekte değişen bir şey yoktur, yalnızca tutumumuz dışında; buna da algılama kabının ıslahı denir.

5.3.2013 tarihli Kabala sabah dersinin 1. bölümünden, Baal HaSulam’ın yazıları