Monthly Archives: Ocak 2013

Kadınların Birleşik Arzusu

Soru: Neden bu kongre “Tek Global Kadın” olarak adlandırıldı? “Global kadın” ne demektir?

Cevap: Dünyada sadece bir ruh vardır, birbirini tamamlayan iki parçaya ayrılmış birleşik bir arzu: erkek ve kadın. Onlar, sırasıyla, büyük sayıda bireysel arzulara kırıldılar.

Bizim işimiz kadın ve erkek parçaları birlikte bir araya toplamaktır. Aynı zamanda, onlar, alma arzusunu ihsan etme arzusuna düzelterek, rutin dünyevi arzularının üzerine çıkarlar ve sonra iki arzu onu ortaya çıkarır; bir taraftan zıttırlar, fakat diğer taraftan manevidirler. Ve sonra iki parça da  Adam denilen tek, birleşmiş, ortak yaratılışta birbiriyle bağ kurmaya başlar. Prensipte yapmamız gereken budur.

Kadın kongresinden bir hafta sonra erkekler kendi kongrelerinde toplanacaklar. Ve bundan önce, kadınlarla, birleşmiş bir kadın arzusunda birleşmenin nasıl mümkün olduğunu konuşacağız. Umut ediyorum ki başaracağız. En azından, bu erkekler için ve hepimiz için çok önemli. Bunu daha önce hiç yapmadık ve şimdi zamanı geldi.

Ben asla bir şeyi önceden yapmam. Bir sonraki seviyeyi gerçekleştirme ihtiyacı olduğu zaman, bunun hakkında konuşurum ve sonra bunu nasıl uygulayacağımıza dair düşünmeye başlarız. Şimdi birlikte bir araya gelip, tek bir kadın arzusunda gerçekten birleşmemiz gereken duruma geldik.

Dünyadaki tüm kadınları bu büyük içsel bayramımızla tebrik ediyorum. Bunu önemli, hafif, ciddi ve aynı zamanda eğlenceli yapmaya çalışacağız.

Sanal Ders 6 Ocak 2013

Karşılıklı Bağ Mutluluğu Etkiler

Haberlerden (Dailymail): “Yeni bir araştırma gösterdi ki yetişkinlerin mutluluğu için akademik başarı küçük bir etkiye sahipken çocukluk ve ergenlik çağındaki olumlu sosyal ilişkiler anahtar bir role sahip.

“Bilim adamları çocukluk hallerinin ve ergenlik gelişiminin – akademik ve sosyal/duygusal yükümlülükler gibi – yetişkinlerin mutluluğuna etkisi hakkında pek bir şey bilmiyorlar.

“Onlar yetişkinlerin mutluluğunu tutarlılık duygusuyla, olayların üstesinden gelme  stratejileriyle, sosyal sorumlulukla ve hissedilen itibar ile tanımlıyorlar.

“Sonuçlar gösterdi ki yetişkinlerin mutluluğu ve çocukluk döneminden gençliğe kadarki sosyal ilişkiler arasında güçlü bir bağlantı var. Bu sosyal ilişkilerin bütün yaşam sürecindeki önemini gösterir.

Benim Yorumum: Mutluluk çevre ile bağdadır, dünya ile uyumdadır. Kim araştırmaya ihtiyaç duyar ki! Dünya değişmek zorunda ya da doğrusu biz değiştiririz ve biz mutlu oluruz, bugün bize neyden mutlu olmamız gerektiğini dikte edenler değil.

En Büyük Ceza

Soru: Bazen deriz ki dünyamız cehennem yeridir. “Cehennem” anlayışının maneviyattaki ve dünyevi anlamdaki izahları arasındaki fark nedir?

Cevap: Kabala’da, bir diğeri için nefret hissinin yanıp tutuşmasına cehennem denir. Bu hissiyat dostlardan ve Yaradan’dan uzaklaşma, yabancılaşmadır, öyle ki Malhut’un içinde (arzunun içinde) açıkça görünür; manevi kökümüze göre, bu bir ateş gibi hissedilir.

Şimdi bu şu şekilde hissedilmiyor: “ona bakmak istemiyorum ve onunla konuşmak istemiyorum; onu sevmiyorum, böylece, onu itiyorum.” Şöyle ki, bugün bir şeyden hoşlanmadığımız ve nefret ettiğimizde bu konuma sahip değiliz. Cehennem, manevi seviyede ortaya çıkan bir nefret hissiyatıdır.

Ancak nefretin daha derin algısı Yaradan’dan bağlantısızlık konumudur. En büyük ceza budur fakat şimdiki seviyemizle ilişkili değildir.

23.12.2012 Tarihli sanal Dersten

Algılamanın Anlayışları

Kabala bilgeliği çalışmasında, “Hakim sadece gözleri ile gördüklerine sahiptir” prensibine göre uygulanabilir bilimsel bir araştırma gerçekleştiririz. Başka bir deyişle, Kabala bilgeliğinde, doğamızı değiştirmemizin ölçüsüne göre, sonucu görebiliriz. Ancak, bu sonuçlar içimizde belirirler. Kişi bir laboratuvardır. Özelliklerini değiştirir ve sonrasında yeni bir gerçeklik keşfeder.

Şimdi, mevcut özelliklerimle belli bir boyut keşfederim ve özelliklerimi değiştirdiğim zaman, başka bir paralel boyut keşfederim ve sonrasında da başka bir tane ve başka bir tane daha. Bu özellikler, gerçekliğin bu katmanları “seviyeler” olarak adlandırılırlar ve Kabala bilgeliği bize tam olarak her seferinde daha geniş ve yüce bu yeni hislerimde ve aklımda, topluma göre daha yüksek bir boyuta yükselmem için aldığım, beni geliştiren bu kuvvet ile kendimi nasıl değiştirmem gerektiğini söyler.

Aynı zamanda, yeni algılayışım geçmiş “resmi” silmez. Sadece bilimin hakkında konuştuğu daha yüksek bir gerçekliği algılayarak ben de daha yükseğe yükselirim. Bu keşfettiklerim ve bilim arasında bir çelişki ya da tezatlık yoktur. Diğer yanda, bilim benim algılamamın bir parçası olarak görünür.

Aslında, geleceğin bilimi sizin manevi uzayı algılamanızdır. Bu, kişide beliren değişimler anlamında “manevi”dir

Bu nedenle, bir bütün olarak  doğanın ne olduğunu bilmesek de, “dünyalar”ı, yeni algılamaları keşfederiz. Kabalistler, bizlere algılamamızın bizden önce gelişmesi gereken 125 seviyesi olduğunu söylerler. Bunların her birini Reshimot (bilgi genleri, izlenimler, Masachim (perdeler) ve Aviut’(arzunun derinliğine) göre keşfederim. Herşey hesaplanmış ve ölçülmüştür; herşey saatin işlemesi gibidir; herşey bana içsel  olarak gerçekleştirdiğim değişikliklere göre ifşa olur. Ben değişirim ki bu idrak ettiğim anlamına gelir. Tekrar değişirim ve tekrar idrak ederim, bu şekilde tekrar ve tekrar devam eder.

Bu yüzden, “düzeltmelerin sonu” denen safhaya kadar süreç devam eder. Kabalistler, her ne kadar yedinci, sekizince, dokuzuncu ve onuncu binlik ve ötesindeki seviyeler hakkında konuşsalar da sonrasında ne olduğunu bize söylemezlar. Son düzeltmede açıklamalarını bitirirler çünkü sürecin geri kalan kısmı hakkında konuşmak imkansızdır.

125 seviyenin hepsinin sonuna kadar gitmeniz gereklidir ve sonrasında yeni bir değişime doğru geçeceksiniz, bu dünyamızdan manevi dünyaya yükselmeniz ile birlikte geçeceğiniz bir değişimdir bu. Bu algılamanın doğru bir değişimidir, içsel dönüşüm, tekrar düzeltmenin sonunda yer alacaktır ta ki tamamen entegre bir bütün haline geldiğinizde, tıpkı Yaradan gibi. Sonrasında, düzeltilmiş olmanızdan sonra, bugün kelimeler ile anlatılamayacak şekilde daha yüce birşeye hazır ve layık hale geleceksiniz. Bunun nedeni, manevi seviyelerde zaten zamanı aşarsınız. Yaşamı ve ölümü, yer ve hareketi ve dünyanın tüm sınırlamalarını aşarsınız. Daha fazlası ise bunun ilerisindeki safhalar hakkında konuşamayız. Mevcut zihnimiz ve hislerimiz bunları algılamaya yetkin değillerdir.

Bu yüzden, şimdi, farklı bir soruyu tartışmaya başlarız, bu soru insanlık hakkındadır ki, şimdilik dünyayı beş cismani, hayvansal duyularımız ile algılıyoruz. Nasıl, Keter, Hohma, Bina, Zeir Anpin ve Malhut olarak adlandırılan beş ilave duyuyu daha edinebiliriz?

Bunları arzumuzun beş seviyesinin kalınlığını düzeltmemizin seviyesine göre ediniriz ki bunlar kök safhası, faz bir, faz iki, faz üç ve faz dörttür. Bu beş duyumu nicelik ve nitelikte sürekli olarak büyümekte olan kalınlığın üzerinde geliştiririm. “Hayvansal” bedenim olduğu gibi kalır, aynı sırada, katman katman doğanın yeni parçalarını algılarım ve tanımlarım.

İlginç olan nokta ise genelde beliren en küçük parça dahil, belirsiz ölçekte, gerçekliği hala anlamama ve hissetmeme tüm 125 seviyenin sonuna kadar yardım eder.

 Günlük Kabala Dersi 23/12/12, 4.bölüm,  “Kabala Bilgeliği ve Felsefe”

Manevi Egoizm ile Dünyevi Egoizm Arasındaki Fark

Soru: Kabala Bilgeliği’ni çalıştığımız süre boyunca ego artmakta. Bu durum, bizim egonun büyümesini hızlandırdığımız görünümünü meydana getiriyor. Aramızdaki bağı geciktirdiğimiz sürece insanlık daha egoist oluyor.

Cevap : Ego, bizden insanlığa geçmez. Hakikaten de keskin biçimde gelişir ancak o içimizdedir. Dostlarına olan sevgiyi özlemleme ve arzulama derecene göre onlardan nefret ettiğini ve onlar tarafından reddedildiğini hissedersin. Maneviyatı özlemlemeyen birisi hiçbir şey hissetmez. Onlar sıradan dünyevi hayvansal dürtülere sahiptir ve fazlası da olmaz.

Eğer dostlarla birlikte “pozitif”e doğru çaba sarfedersem ve buna ulaşırsam buna “Pozitif Bir” diyelim. Sonra aniden “Negatif Bir”i hissederim. Ama ben sıfır düzeyindeysem, ilk dünyevi seviyedeysem, ben sadece bir hayvanımdır. Bunun, sıradan dünyevi bir ego olduğu anlamına gelir.

Manevi ego, tamamıyla farklı bir konudur; bu, grup içinde beni dostlarla daha kuvvetli bir bağa çekmek amacıyla vücut bulur. İlk başlarda her şey güzeldir, harikadır, “Hadi bağ kuralım arkadaşlar”! Bir yer kiralarız kendimize, herkes ateş içinde yanıyordur, herkes hararetle çalışıyordur. Aniden fark ederiz ki kimse kimsenin yüzüne bile bakmadığını hissetmekte. Bu, negatif bir manevi seviye anlamına gelir ve bu iyi bir şeydir.

İşte tam burası üzerine yükseleceğimiz yeni bir seviyedir ki buradan “Pozitif İki” seviyesine geçeriz. Hemen ardından bu kez “Negatif İki” sahne alır. Ve bu böyle sürüp gider. Bu zigzaglar olmaksızın gelişemeyiz.

Kabalist Şimon’un (Zohar yazarı Raşbi) öğrencilerinin birbirlerini yakmaya hazır olduklarının yazıldığı gibi insanların ne tür bir egoya sahip olduklarını hayal edebiliyor musunuz?

Böyle bir seviyeye yükseldiğinizde bu nitelikler içinizde açığa çıkar. Anlaşıldığı üzere yeni bir çevre inşa etmek zorundayız. Sizi destekleyen ve yöneten güçlü bir grup olmaksızın bu seviyeye ulaşamayacaksınız. Bu durum gerekli olduğu zaman sizi “sallar” öyle ki uyanasınız ve nerede olduğunuzu göresiniz; bu, sizi ve diğerlerini dağıtım yapmak gibi, geceleri (sabah derslerine) uyandırmak gibi grup içindeki görevleri yapmaya zorlar. Bu olmaksızın ilerlemek imkansızdır.

İlk başlarda grup içinde minnacık bir ego belirir. Ancak dostlar bunu fark edemezse, grupta yardım edecek birileri ortaya çıkmazsa  grup düşer. Ara sıra bu tür gruplar olduğunu duymaktayım.

O halde manevi gelişimin ciddi işaretleri belirdiğinde gerçekten mutlu olmalıyız. Esasen manevi egoizm budur.

(7 Aralık 2012 tarihli Novosibirsk Kongresi’nin 1. dersinden)

Grup Binlerce Kalpteki Noktadır

Soru: Ortak çabaya nasıl ulaşırız?

Cevap: Gruptaki tüm çalışma budur. Ortak bir çaba olmadan, bağımız olmadan, ihsan etme kaplarını edinemeyiz. İhsan etme arzusuna sahip değiliz; sadece alma arzuları vardır! Alma arzusunun içinde, kalpteki nokta vardır.  Öyleyse ben bundan nasıl bir ihsan etme arzusu inşa edebileceğim? Doğru çevrenin içerisinde karışmış olmalıyız, ihsan etmenin başlangıç tomurcuğu ile yani kalpteki nokta ile beraber.

Bu çevreyi sanki benim ‘‘kalpteki noktammış’’ gibi kabul ediyorum. Grup binlerce kalpteki noktadır, benim kalpteki noktamdan milyar kez daha büyüktür! Eğer kalbimde tek bir yıldız var ise, o zaman grup gökyüzündeki bütün yıldızlara benzer. Onlara bağlanmak istiyorum ve böylelikle kendi GE’mi inşa ederim. Aksi halde ihsan etme kaplarını alabileceğim hiçbir yer yoktur.

Bu GE (Galgalta Eynaim) alma arzumla (safha üç ve dört gibi) ilişkili olarak şimdiden bir sonraki seviyeye aittir ve Üst’ün AHP’ına yapışmaya niyetlenir.

Çevrenin içine karışarak, ihsan etme arzularını (GE) inşa ederim. Ve eğer onlara karışmamışsam o zaman onlar benim içimde var değillerdir. Daha sonra alma arzularımın AHP olduğunu ve aynı bu ölçüde grubun içine karıştığımı söyleyebilirim. Eğer bunun içinde kardeşlerim (ailem: İbrahim, İshak ve Yakup) varsa, şu anda onlara kafam karışık ters haldeyim, o zaman aynı ölçüde Mısırdayım.

Tüm yolum grupla ne kadar harmanlaştığıma bağlıdır: İlk önce bu Babil’dir, daha sonra Kenan toprakları ki oradaki tüm maceralarıyla birlikte, ta ki kendimi Mısır’da bulana dek, tam da içinde. Tüm bu eğilim grubun içerisinde yer alır, tüm diğerleriyle beraber.

“Kardeşler Mısır’a gittiler” yani onları ayıran alma arzusu büyür ve onlar tekrar buna ihsan etmek için dönerler yani İsrailoğulları (kalpteki noktası olanlar) Mısır’da birikirler. İlk yedi yıl boyunca sayıları artar ve daha sonra kıtlığın yedi yılına gelirler yani ıslah zamanı başlar.

Aynı yolda devam ederler ancak şimdi görürler ki Mısır onları köleliğe mahkum eder ve daha yüksek bir seviye edinmelerine izin vermez. Buna ‘‘Mısır’da yeni bir kral yükseldi’’ denir. Ancak işin aslı gruptaki aynı çalışma devam etmektedir ve sonuç olarak Tora’da tarif edilmiş olan konumlar ifşa olur.

Tüm hikâye sadece kişinin gruba olan bağının içerisinde gerçekleşir. Tora’nın bize söylediği her şey bağın içerisinde ifşa olur. Tora bize sadece Yaratan’a memnuniyet getirmek için kişinin Yaratan ile olan bağından bahseder. Bunun dışında tek bir kelime yoktur.

25.12.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden ‘‘TES’e Giriş’’

Mısır’dan Çıkışın Anısına

“Çaba sarf ettim ve buldum!” Çaba sarf ettim demek manevi bir kabı inşa ettim demektir. Bu kabı inşa edene dek kendinizi yeterince bu çabaya vermediniz demektir ve bu çaba olmadan Mısır’dan çıkamayacaksınız.

Mısır’da çabanızı tamamladıktan sonra bu çabayı Sina Dağı önündeki birlik denen durumla biçimlendirmelisiniz. Mısır’daki kölelik kalplerimizi ağırlaştırdı ve birlik olmamıza izin vermedi. Mısır’dan çıkıştan sonra tüm çalışmamız birliğe yönelir.

Bu birliği Mısır’da yapmak istedik, birlik bir kap olduğu için bize bu durumda izin verilmemiştir. Mısır, egoistik arzunuzdan kaçmak için halen çaba sarf ettiğiniz bir seviyedir, bu (Firavun veya Yaratan’ın arkası olarak bilinir.) kabınızın inşasını tamamlamaya izin verilmediği zamandır.

Şimdilik, çaba eksik ancak şu an tüm ölçü birikir – yani bir sonraki hissedebileceğiniz derece için yeterince açık izlenim, anlayış ve hissiyatınız var demektir – ve daha sonra ayrılabilirsiniz.

Ancak Mısır’ı terk edeceğimiz zaman yanımızda olacak bir kap henüz yoktur. Sadece şimdi, Mısır’dan çıkıştan sonra, kaplarımızın tam olmadığı ölçüde olduğunu keşfedebileceğiz zira aramızda birliğin noktası eksik. Birlik olmamız için Islah Eden Işığa, Tora’ya ihtiyacımız vardır. Mısır köleliğinden kaçtıktan sonra, bize Tora verilir ve onu alırız.

Tora’yı, Islah Eden Işığı, aldıktan sonra bunun içinde kaplarımızı birleştirmeye yardımcı olacak Işığı alırız. Mısır’da birliği edinemedik. Birlik olmamıza izin vermeyen Mısır’ın egemenliğinin etkisi altındaydık. Ancak şimdi, kaplarımızın inşasını tamamlayabiliriz.

Daha sonra, çölde başıboş dolanırken, sürekli günah işleyeceğiz, defalarca ve günahları ıslah edeceğiz. Bunları ıslah ederek, her defasında ‘‘Mısır’dan çıkışın anısına’’ diyeceğiz zira diğer tüm olayların hepsi bundan türer ve çölde bunları aşama aşama ıslah ederiz.

Sonradan ıslah edeceğimiz tam bir kabı edinmek için Mısır sürgününün 400 yıl süreceği farz edilmişti. Mısır’da yapılan hiçbir ıslah yoktur. Oysaki kötülüğü ıslah etmek için her defasında sanki aynı acıyı, aynı konumu diriltiyormuş gibi bu kötülüğü açıklığa kavuşturmamız gerekir.

Böylece, çölde kırk yıl başı boş dolaşma, sonu gelmeyen günahlar zinciridir. Hâlbuki işin aslı bunlar günah değillerdir, fakat kötülüğün ifşası için daha derine inmek gerekir ki bu günahı ıslah edelim. Bunun için hazırlık Mısır’da yapılmıştır ve bu yüzden sürekli kendimize hatırlatalım, ‘‘Mısır’dan çıkışın anısına’’

25.12.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden ‘‘Kabala Bilgeliği ve Felsefe’’