Monthly Archives: Aralık 2012

AB Nüfusunun Dörtte Biri Yoksulluk Riski Altında

Haberlerden (EUROPA, Europats): “2011’de, 27 AB ülkesindeki 119.6 milyon kişi, yani nüfusun %24.2’si, yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaydı. 2010’da ise bu rakam %23.4 ve 2008’de %23.5 idi. Bu onların şu üç koşuldan birinde olduklarını gösterir: Yoksulluk riski altındalar, ciddi maddi yoksunluktalar ya da çok düşük iş gücü ile birlikte hanelerde yaşamaktalar…

“2011’de, yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında olan insanların oranı en yüksek şu ülkelerde kaydedilirken: Bulgaristan (49%), Romanya ve Letonya (ikisi de 40%), Litvanya (33%), Yunanistan ve Macaristan (ikisi de 31%) en az ise: Çek Cumhuriyeti’nde (15%), Hollanda ve İsveç’te (ikisi de 16%), Luksemburg ve Avusturya’da (ikisi de 17%) kaydedildi.”

Benim Yorumum: Bu eski ekonomik ilişkilerinin kırılışının yalnızca başlangıcıdır. Sadece integral eğitimin uygulanması ve diğer bütün üretimlerdeki azaltmalar ile birlikte yaşamanın mantıklı (gerekli) bir standardının ilkeleri doğanın ifşası ve toplumun evrimi için insanlığı yeni doğal ilişkilerle benzerliğe taşıyabilir.

İdeolojik Bir Soru

Soru: Bizler bencilliğin gelişiminin sonu hakkında konuşuyoruz; bu arada, insanlığın hala bencilliğin doruğuna, son noktasına ulaşmışlık ve bunun farkındalığından uzak olduğu  hissindeyim…

Cevap: Seçimim olmaksızın, daha da kötü bir hale gelmez ise, değişmeyen sabit bir halde kalabilirim. Istıraplar ve problemlerin baskısı altında, kendimi sıradan günlük yaşamın içine yerleşmek şeklinde razı edebilirim: İşe gitmek, eve gelmek, televizyon seyretmek ve daha fazlasını talep etmemek gibi. Bir hayvan gibi yaşamaya hazırımdır ve ölene kadar da bilgiç, zor sorular sormam…

Bu doğru; bu içgüdüsel, kendini koruyan bir reaksiyondur. Burada insan yoktur fakat insanların % 99.99’un arkasını takip ettiği bir hayvansal varlık vardır.

Fakat farklı bir soru ortadadır: Ben ne kadar ıstırap çekerim? Diyorsunuz ki, dünya ıslaha henüz hazır değildir. Islaha hiçbir zaman hazır olmayacaktır fakat ızdırapları ortadan yok mu edecektir? İşte bu aslında bizim konuştuklarımız hakkındadır. Eğer insanların yapacak birşeyleri, dayanacak birşeyleri olmaz ise, eğer sokaklara çıkıp camları indirirlerse, hükümetler bu kargaşaya karşılık vererek kalanı korumak ve elinde tutabilmek için, problmeleri daha aşağı bir seviyeye çekmek ve insanları meşgul etmek için savaşı başlatacaklardır. Savaş tabii ki, herkesi belli yerine koymak için bir yöntemdir. Böyle bir gelecek senaryosunun ihtimali vardır.

Fakat burada da yeni bir eksiklik yeşerir: İnsanlar ”hayvan” sorusundan çok uzak şekildeymiş gibi görünen ”ideolojik” soruyu gittikçe daha fazla sorarlar. ”Ben ne için yaşıyorum?” sorusunu. Bu insanlık için daha da net bir şekilde açığa çıkar. Liderler toplulukları, kalabalıkları ”dünyasal” seviyede daha çok uzun bir şekilde tutacaklarına inansalar da, bu böyle değildir.

Bütünüyle dünyaya baktığınızda, milyarlarca insanı durağan (hareketsiz) doğa seviyesinde görürsünüz. Dünya bu şekilde, durağan doğa seviyesinde kalacaktır fakat daha yüksek, bitkisel, hayvansal ve konuşan (insan) değişen seviyeler de vardır. Temel kısım, yani en çok ilerleme sağlamış olan konuşan (insan) kısımdır. Bu temel kısmın öncelikle değişmesi gerekir ki, böylece arkasından tüm diğer seviyeleri de  değişime sürüklesin.

Yani daha alçak seviyeler bakmayınız ve onların birşey yapmasını beklemeyiniz. Onlar birşey yapmayacaklar ve kolayca çobanı takip edeceklerdir, işte o kadar. Bir kişinin birisini takip edebilmesi için ince bir birleştiren kabloya ihtiyacı vardır.

Ben onlara kesinlikle saygısızca davranmıyorum veya onları hafife almıyorum, nitekim onlar daha sonra bir bütünde toplanacaklardır ve farklılıklar ortadan kalkacaktır. Bugün kendi vücudumuzu bir örnek olarak alabiliriz; değişik hücreler farklı şekilde vücudumuzu oluşturur. Yalnızca bir kibrit boyutundaki baş onları idare eder. İşte bu bölümde tüm duygularımız, idrakımız, planlarımız ve hatıralarımız açığa çıkar. Herşey bu dokuda yoğunlaşmıştır.

Panim Meirot uMasbirot kitabının girişi, Günlük Kabala Dersinin 4. bölümünden, 19.9.2012”

Var Olan Her Şey Tam Etkileşimle Bağdadır

Haberlerden (The Epoch Times): “Japonya’daki Tohoku Teknoloji Enstitüsü ve Kyoto Üniversitesi’ndeki bilim adamlarının ortak çabaları sayesinde, araştırmacılar insanların aslında bir amaca yönelik biyoluminesans organizmalar olduğu keşfettiler.

“Doğal olarak, insanların yaydığı ışık çok parlak değil. Hatta, gözlerimizin görebileceğinden 1000 kat az. Bununla birlikte, bilim adamları bu sönük ışığın aşırı duyarlı donanımlar olan kriyojenik CCD Kameralar tarafından çekilebileceğini keşfettiler.”

“Dr Fritz-Albert Popp. Biyofotonu keşfeden Alman Fizikçi, Neuss-Almanya’daki Uluslararası Biyofizik Enstitüsü’nün Kurucusu.

“Biyofotonlar, ya da biyolojik sistemlerin aşırı zayıf foton ışımaları, tayfın görüş mesafesindeki zayıf elektromanyetik dalgalardır – başka bir deyişle: Işık. Bitkilerin, hayvanların ve insanların bütün yaşayan hücreleri; gözle görülemeyen ancak Alman araştırmacılar tarafından geliştirilmiş özel donanımlar ile ölçülebilen biyofotonlar yayar.

“Bu keşiflere dayanan biyofoton teorisine göre, biyofoton ışığı organizmanın hücrelerinde – daha doğrusu, çekirdeklerindeki DNA moleküllerinde –  depo edilir. Dinamik ışık ağı sürekli açığa çıkar ve DNA yoluyla emilerek hücre organellerini, hücreleri, dokuları ve organları beden ile birlikte bağlar, organizmanın başlıca iletişim ağında görev yapar ve bütün hayat işleyişinde ana düzenleyicidir.”

Kaynak: http://transpersonal.de/mbischof/englisch/webbookeng.htm

Benim Yorumum: İşte hücrelerin biyofoton ışınımı vasıtasıyla var olan her şeyin eksiksiz bağlantısının bir başka ispatı. Bu iletişim yollarından biridir.

 

Korkuya Sahip Olmaktan Korkmak

Soru: Doğru manevi korku nedir?

Cevap: Doğru manevi korku her an kişinin içinde ortaya çıkmalıdır ve kişi onun nasıl düzeltmesi gerektiğini bilmelidir yani daha büyük bir korku için kendine nasıl soracağını bilmelidir.

Benim dostlara çok bağlı ve sadık olmadığımı gördüğümü varsayalım ve bunun beni gerçekten korkutmasını isterim. Ben endişeli ve bu durumdan korkmuş olmayı hissetmek isterim. Hissedeceğim şey ise, dostlara yeterince güçlü bir şekilde bağlı ve sadık değilsem, hiçbir şeyi elde edemeyeceğim.

Benim dostlara dâhil olmamı ve kendimi iptal etmem gerektiğini biliyorum; fakat bunu yapamıyorum. O zaman benim buradaki korku ve endişem nerededir? Benim varlığımı çok tehdit eden ve acıtan bunun eksikliği olduğunu düşündüğüm endişe nerededir? Bu kalıcı içsel endişe beni sürekli meşgul etmelidir. Korkuya sahip olmamaktan korkmalıyım.

4/12/12 Tarihli Günlük Kabala Dersi, 1.Bölüm, ‘’On Sefirot Çalışmasına Giriş’’

Çıkarsız Sevginin Sihirli Işığı

Islah süreci ilerleyişimizin sırasını belirleyen birkaç safhaya bölünür. Eğer bize şimdi Yaradan’dan gelen hazzın alma kaplarımızda hissetmemize izin verilmiş olsaydı, yani O’nun iyi ve iyiliksever olduğu, bu durumda alma kaplarımızı ihsan etmek için ıslah edemezdik. Alma kaplarımız Üst Işığın içindeki hazzın ne olduğunu anlamış olacaklar ve hiçbir şekilde bunlara kısıtlama ve düzeltme getirmeyeceklerdi.

Böylece, ilk safha boyunca kişi inancı edinmeli yani kişi grup içerisinde çabasını sarf etmiş ve Işık tarafından etkilenmesi onun içinde doğmuştur ki bu durumda ihsan etmenin gücünü edinir, yaklaşımının anlayışı oranında ihsan etmeye özlem duyar. O zaman bu güç, ihsan etmenin iyi olduğu hissiyatını kişinin içinde yavaş yavaş oturmuş hale gelen bir şekilde kişi de mecbur kılar.

Sanki kişi ihsan etmeyi egoistik sebeplerden ötürü tercih ediyor gibidir ancak bu böyle değildir. Bencil olmamak gerçeğinden zevk alır. Işık, etkisi oranında kişiye ihsan etme değerinin gücü olan bu eğilimi, bu değerleri verir. Daha sonra kişi ihsan etmek aksiyonları için bir şeyler yapmaya hazırdır. O ancak etrafındaki kişilere yönelik olarak bu aksiyonları yapabilmeyi talep eder.

İhsan etme gücünü edindiği ölçüye göre kişi kaplarıyla nasıl çalışabileceğini anlamaya başlar, buna 613 emri incelemek denir, yani kişinin genel arzusunun bölünmüş olan 613 arzusunun ıslahıdır. Daha sonra, elbette ki, o tüm arzusunu sadece ihsan etmek için kullanır.

Kendi için olan arzuları ihsan etmek için kullanabildiği ölçüde, artık ihsan etmenin gücünü değil sevginin gücünü hissetmeye başlar. Böylece, 612 emri tutarak son emre ulaşır, 613. emire, Yaradan sevgisine.

O zaman Yaradan’ın adamı doldurmak olan nihai niyeti vasıtasıyla ki bu yaratılışın amacıydı, tüm bu emirler vasıtasıyla kişiye ebedi haz ifşa olur.

Bu durumda ortaya çıkan şey kişiyi iten eksikliği olmaksızın bu yolda tek bir adım dahi atamadığıdır. Bununla kişi tamamen çevreye bağlıdır. Öyle ki çevre kişiyi doğru yöne doğru ilerletir ve ihsan etmek için olan eksikliğini yükseltir, kişi çevresini gözünde yükselterek, bu eksiklikler onların ortak amacı haline gelir.

30.12.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin Hazırlık Bölümünden