Monthly Archives: Kasım 2012

Nasıl İstemeliyim ki İsteğim Gerçekleşsin?

Soru: Dua ne demektir?

Cevap : Duadan, kalpte çalışmak diye bahsedilir. Peki duaya neden çalışmak denir? Ne istediğimi bilmiyor muyum? Hayır, kendimi doğru şekilde dengelemek için ne istediğimi ve istemenin ne olduğunu bilmiyorum ki işte tüm çalışma alanımız da tam burasıdır.

Pekala bu bir eksiklikse, bu konuda ne yapabilirim? Bir bebek sebebini bilmeden ağlar; zira sadece kötü hissetmektedir. Farklı Reşimotları (anımsamaları) açığa çıkaran bir kişi, ihsan etmeyi ve almayı deneyimlemektedir ve artık kendisini neyin iyi ya da neyin kötü hissettirdiğini bilmektedir. Böylece özel bir eksikliğe işaret etmektedir. Bu sadece bir eksiklik değildir; bir şekil içermez fakat aynı zamanda değişik tasvirlerin ve sezgilerin yer aldığı bir eksiklik halidir.

O halde ne yapmamız gerekiyor? Sadece bir bebek gibi yakarmak yetmez fakat aynı zamanda istediğinin tam olarak ne olduğunu öğrenmen gerekiyor. Farz edelim ki hiç sevmediğim bir dostumu sevmek istiyorum. İlk önce bunun için bir eksiklik hissetmek zorundayım. Şöyle denir: “Arzunu O’nunki gibi yap” tamam ama bunun için hiçbir arzuya sahip değilsem bunu nasıl yapabilirim?

Değişik eylemler uygula ve bu eylemler vasıtasıyla onu ne derecede istemediğini anlayacaksın. Ancak bu eylemleri hayata geçirdiğinde güçlerine yatırım yapmış olursun ve bu güçler sana gerçekten istemen gereken şeylerden dolayı istemediğin acıyı getirir.

Örneğin bir ev satın almak istiyorum ama bunu yapmak için kendimi yıpratmak zorunda kalıyorum; bunun için işe gitmek, kendime zahmet vermek zorundayım. Bunun için hiçbir gücüm ve arzum yok ancak bir ev satın almak istiyorum. Bu hatadır. Kişi, arzusunu yönlendirmelidir ki arzu amaçla bağlantıya geçebilsin.

O halde dua nedir? Dua, sadece şu an sahip olduğum bir istek değildir; daha sonra yaşayacağım isteklerimi dengelediğim eylemlerin sırasıdır. Eksikliğimi her an daha üst bir aşamaya yönlendiririm ve düzeltirim öyle ki duam doğru ve mümkün olarak daha kesin ve daha keskin şekilde yönlendirilecektir.

Dua, Malhut, bir eksiklik diye tanımlanır ve bunun hakkında devamlı endişe etmem gerekir. Doğru eksikliğin keşfi dışında endişe etmem gereken başka hiçbir şey yoktur. Ve denir ki: “O sadece tüm gün boyunca dua etmiş olsaydı.” Bu dibe düşmüş veya Siddur’dan  (dua kitabından) okuyan kişinin duasıyla aynı değildir. Hayır. Bir dua, Malhut hakkında “Ben bir duayım” denmesi olarak içsel bir arınma gerçekleştiği esnada olandır. Bu, kişinin şunu söylemesi anlamına gelmektedir: “Bu benim duam, bu benim eksikliğim” Ve bu herhangi bir yerde yazılmış ya da duyduğum veya bana öğretilen bir şey değildir.

Yani “Ben bir duayım” demek değişik dışsal izlenimlerden arınmam ve “kendimin” doğru içsel temizliği demektir. Bu Malhut’tur. Bu şekilde bir duada olan kişiye, arınmış bir eksiklik içerdiğinden dolayı Yukarı’dan cevap gelir.

(19 Kasım 2012 günlü günlük Kabala Dersi’nin ikinci bölümünden, Zohar)

Işığa Kapıyı Açın

Soru: Zohar Kitabı kötülüğü keşfetmemize yardımcı olur mu?

Cevap: Zohar Kitabı bir kişiye kötülüğünü hissetmesine yardımcı olmak için diğer tüm kaynaklardan daha fazla etkili olur. Bizler Işığın, Yaradan’ın, ihsan etmenin yolunda ilerliyoruz ki realitede tek hükmü olan ve işleyen budur zira eğer Işığın gücü, ihsan etmenin gücü etkilemezse alma arzusu hareket etmez.

Burada şu sonuç ortaya çıkar, Kabala Kitapları ve özellikle Zohar Kitabı olmazsa hareketimizin kaynağını keşfedemezdik sadece bu dünyada amaçsız gezinirdik. Eğer biz her taraftan onunla eşit olmaya yakınlaşmak için onu uyandırırsak daireler şeklinde bizi sararak etkileyen Işıktır ve o zaman her şey farklı sorun ve problemlerin içine dalar.

Ancak bu problemler ve sorunlar nelerdir? Bunlar bizim Işık’la olan zıtlığımızın hissiyatıdır. Işığın ne olduğunu bilmiyoruz fakat onu bilmediğimiz için kendimizi kötü hissederiz.

Örneğin eğer küçük bir çocuk soğuk almışsa, titrer ve ağlar ancak ne yapması gerektiğini bilmez. Hemen yanında sıcak bir odaya açılan bir kapı vardır ancak çocuk oraya gitmesi gerektiğini bilmez. Böylece ağlamaya ve haykırmaya devam eder fakat bu kötü hissiyatı soğukla ilişkilendiremez. Soğuk aldığı, üşüdüğü için kendini kötü hissettiğini ve eğer hemen yandaki sıcak odaya geçerse iyi hissedeceğini anlayamaz. O hiçbir sebep ve sonuçla ilişkilenmeden sadece basit bir şekilde iç durumuna göre reaksiyon verir. Yani basitçe alma arzusuna göre hareket eder.

Fakat eğer bu arzu kendisi için bir baş inşa ederse o zaman bu düşüncelerin nereden ve niçin geldiğini ve onu nasıl kurtarabileceğini ve bu kötü koşullardan kaçmak için hangi aksiyonları yapması gerektiğini anlar – işte bu baştır. Ancak bu baş nasıl yaratılır? Işık onun içerisinde farklı aksiyonlar sonucu bu mekanizmayı yaratır ki bu hiçbir surette alma arzusunun içerisinde mevcut değildir.

Böylece bizler aşama aşama iyiye doğru ilerleriz.  Kendini kötü hissettiği zaman sadece basit bir şekilde bağıran bir gelişim seviyesinde olan insanlar vardır. Farklı yönlerde kaçmayı deneyen diğer insanlar vardır ancak doğru yönü bilmezler. Aynı zamanda kaçmayı başaranlarda vardır. Kaçmaya gerek olmadığını anlayanlar da vardır ve eğer bize gelen ve kendimizi kötü hissetmemize sebep olan Işığı algılarsak, şimdiki durumumuz, bunu iyiye çeviririz ve bundan kaçabileceğimiz hiçbir yer yoktur. Böylece bu insanlar kendi koşullarının üzerine yükselirler, bu durumu dönüştürürler ve aynı bu yerde Işığı keşfederler. Tüm her şey bizim gelişimimize bağlıdır.

18.11.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Zohar

Eğer Anlamını Bilirseniz Hayat Güzeldir

Yaratılışın amacına ulaşmanın tek bir yolu vardır – Kabala Bilgeliği. Bu dünyada, ortaya çıkan başka diğer amaçlara kendi gücümüzle ulaşabiliriz. Ancak yaratılışın amacına ulaşacak güce sahip değiliz; yaratılışın amacını anlamak için bile gücümüz yok. Amacı görebilmek ve ona ulaşabilmek için dizayn edilmiş değiliz.

Fakat gelişimimizin süreci içerisinde dünyevi normal hayatımızda bile yaratılışın amacını edinmeden kendimizi kötü hissedeceğimiz içsel bir konum vardır, sanki bu daha yüce bir amaçla ilişkili değilmiş gibi. Ancak bizler bu materyal dünyada bunun üzerine çıkmak ve yaratılışın amacına ulaşmak için varız.

Böylece, gelişimimiz içerisinde artık yeter diye aniden hissettiğimiz bir safhaya geliriz, bu şekilde daha fazla devam edemiyoruzdur ve hayatın amacını bulmak gerekli olmuştur. Bu andan itibaren kişi hayatın amacını araştırmaya başlar.

Bu soru bireylerin içerisinde ve bütün grupların içerisinde ve tüm dünyada uyanır. Şüphesiz ki, bu durum, insanların şimdiki algılarına göre hissettikleri ıstırapları olarak darbeler tarafından tesis edilmiştir yani ortalama dünyevi problemler, besin, aile, para, onur ve bilgi.

Bir kişi hiçbir şey ile tatmin edilemeyen bu dünyevi arzularının içerisinde doyumun eksikliğini hisseder ve böylece haykırmaya başlar: ‘‘Hayatımın anlamı ne?’’ Kendi var oluşunun tadını öylesine kaybetmiştir ki eğer amaca ulaşamazsa bu hayata neden ihtiyacı olduğunu anlamaz.

O zaman, yaratılışın amacını edinmek için Kabala metodunun farkındalığına gelmeye ihtiyaç duyar. Öyle ki tüm materyal hayatı tek bir amacı özlemler.

Bazıları erken gelir, bazıları geç gelir, bu onların her birinin ruhunun köküne, özel süreçlerine bağlıdır. Ancak er ya da geç, herkes bu amaca gelmelidir, doğasını değiştirerek öyle ki tüm egoistik arzularımız temel gereklilik seviyesinde erir.

Bu materyal seviye ne mahkûm edilmiş ne de kutsanmıştır çünkü kişi manevi amacın farkındalığı için bu temel gereklilikler içinde tatmin olur. Ve kişi tüm gücüyle bu daha yüce amacı edinmek için kendini adayacaktır.

13.11.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş

Kabala Ve Okült Öğretiler

Soru: Lurianik Kabala, okült hermetik bilimleri reddeder mi? Bir doğulu materyalistik biçimde hermetik bilimlerin gerçek olduğunu düşünür mü? Bu bilimler gerçekten var mıdır yok mudur?

Cevap: Bütün hermetik bilimler gerçek değildir; herhangi bir dayanaktan yoksundurlar, birer uydurma veya birilerinin hayal ürünü, bir fantezidirler. Felsefe’deki doktoramı edinmem (tez konum Felsefe, Din ve Kabala’dır) bana Kabala’nın katışıksız, saf bir bilim olduğu güveniyle açıklama yapma hakkı verdi.

Zira felsefe ve gerçekliği anlamak için giriştiğimiz diğerleri, bir araştırmaya dayanmaz, sadece bir kural biçiminde bilinmeyene dayanan tek bir nedenden kaynaklanır; bu da kendi egoizmimizden başka bir şey değildir ama bunu idrak etmeyiz.

Bir çözüm olarak bilinen felsefe uzun bir zaman önce öldü. Tüm bu spiritüel öğretiler de insanlar kendilerinin üzerine çıktığından ve bu öğretilerin boş olduğunu anladıklarından beri aşamalı olarak tarihe gömülüyorlar. Birçok spiritüel öğretinin ciddiyetine dair kanıt veya doğrulama yoktur. Bunlar sadece bizim hislerimize dayanır ancak hepimizin bildiği gibi hisler çeşit çeşittir; bu da şu anda neden 2.800 civarı din ve inanç sistemi olduğunu göstermektedir ve görüyoruz ki kademeli olarak ortadan kaybolmaktalar.

Kabala, onların yanında ya da karşısında değildir. Kabala, bunları alır ve bir kenara koyar; doğayı, fizik veya diğer pozitif bilimlerin yaptığı gibi araştırır. Kabala’nın temel prensibi, doğayı araştırmak, ona (yani doğaya) benzer olmak ve bunu başarmanın yollarıdır. Kabala somut bir bilimdir; diğer inançların yaptığı gibi ruh hakkında konuşmaz. Kabala’daki bir ruh, fazlasıyla ciddi ve derin bir kazanımı ve şu anda yaşadığımız dünyayı anlamayı işaret eder. Bu tür bir anlayışın amacı, yüksekte kalır ve bizi bilgisizliğimize gelen bir tepkime doğrultusunda, yaklaşan fırtınaya ve doğanın kurallarını takip etmeye olan isteksizliğimize karşı korur.

(Gürcistan Kongresi, 5 Kasım 2012, 1. Dersten)

Eksikliğimiz Nedir?

Soru: Farz edelim ki adam oturuyor ve kendisini yandan izliyor: ‘‘biraz su istiyorum daha sonra başka bir şey ve daha sonra başka ne isteyeceğimi bilmiyorum.’’  Adamın arzusunun özünün haz almak olduğunu ona anlatmaya yardımcı olacak basit bir deney var mıdır?

Cevap: Kişi her defasında görür ki içinde yeni arzular ortaya çıkmaktadır. Bu arzuların nereden geldiğini bilmez; önce bir şeyler ister ve aniden başka bir şey ve daha sonra bambaşka bir şey.

Bir taraftan kişi kendini programlayabilir yani ona haz getirecek bir şeyleri hatırlamak için belli arzulara kendini odaklar. Bu durumda, kişinin içinde haz için gelişecek böylesi büyük bir arzu için tekrar özlem başlar: ‘‘Ne istiyorum? Oh, unutmuştum buzdolabında biraz dondurma olmalıydı’’ ve gider dondurmayı alır veya gideceği bir yerde ilgisini çeken biriyle karşılaşacağı ümidini hatırlayabilir veya ilgisini çekecek bir kitap veya film için arzu duymaya başlar. Yani devam eder.

Yani haz hissetmediğimiz zaman biz bunu kendi içimizde uyandırıyoruz. Tatmin olmuş durumumuzda hazzı hissetmeyiz. Tatminim, yani her şey güzel görünüyor ancak hayatımın tadı tuzu yok. Hatta her şeye sahip olsak dahi ek bir heyecanın eksikliğini çekeriz.  Hazzın ve teşvikin yeni kaynaklarını keşfetmeye çalışırım ancak hepsinin kökü aynı egodandır.

KabTV’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın Programından

Düşüncelerimiz Ve Arzularımız Nereye Yerleştirilmiştir?

Soru: Kişinin arzusu nereye yerleştirilmiştir: bedenin içine, bedenin dışına, havanın içine veya bir sonraki kişiye?

Cevap: Bedende hiçbir surette arzumuz yoktur. İnsan bedeninde her organın yerini değiştirebiliriz, istediğimiz kadar nakil ameliyatı yapabiliriz ancak bedende her ne yaparsak yapalım hiçbir şekilde insanda bir etkileşim yapamayacağız.

Yarım yüzyıl önce Güney Afrikalı Profesör Barnard ilk kalp naklini gerçekleştirdiğinde herkes endişelenmişti: ‘‘Hastaya şimdi ne olacak? Hasta daha sonra nasıl hissedecek?’’ Hiç bir şey tabi ki! Kalp kan pompalayan bundan başka hiçbir şey yapmayan basit bir mekanizmadır.

Hatta eğer biz bir beyin nakli bile yapsak, hiçbir şey değişmez. Beynimiz düşünen bir birim değildir; beyin düşünce üretmez. Beyin sadece bizi sebebin evrensel alanına bağlayan bir iletkendir. Arzularımız da işte aynı zamanda bu alanda mevcuttur, bedenlerimizde değil. Bedenimiz sanki bu alanda var oluyor gibi görünüyor ve sırf bu alanı algılıyor. Algıladığımız yaşam, gerçek anlamda küçük bir endüksiyonun üzerimize yansımasıdır.

Soru: Diğer bir ifade ile bütünsel sebebin içerisinde, kişi sevginin genel alanına girdiği zaman bu kişi kendi iletkeninin %100 tümünü kullanır ve böylece daha ileriye mi gelişir?

Cevap: Evet, ancak bu durum şimdiki beynimizin algıladığı şekilde değil!

Bizlerin sadece alanı dışarıda tutan endüksiyon bobinine benzer bir aletimiz vardır ve bu alet bu alanın içerisine belli bir akım tetikler. Ve bizim hissettiğimiz şeyde bu akımlardır, farkında olduğumuz ve tanıyabildiğimiz temel şeylerdir. Ancak, realitede, bizi saran alan muazzam güçlü ve yoğundur.

Soru: Kendi bobinimizi %100 yoğunlaştırarak, farkındalığımızı genişletebilir miyiz?

Cevap: Farkındalığımız sadece diğerleriyle bağ kurduğumuzda genişler. Öyleyse, eğer kendimizi ‘‘ateşler’’ ve güvenilir bir ‘‘selenoide’’  dönüştürürsek, bunun içine girmeli ve diğer insanların arzularını edinmeliyiz ki onlara memnuniyet verelim ve diğerlerine nasıl daha yakınlaşacağımızı hissedelim ve onlara yakınlaşarak her birine yardım edebilelim.

KabTV’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın Programından

İyi Olmak Zor, Ancak Mümkündür

Soru: Diğer insanları hayrette bırakacak olan sahip olabileceğimiz en inanılmaz ve en fantastik arzumuz nedir?

Cevap: Her şeyi yapabilme kabiliyetine sahibiz! Ölümsüz, sonsuz, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten olabiliriz ancak bunu sadece diğerine taşımayı istediğimiz ölçüde yapabiliriz yani her şeyi kendimiz için (kendimize kullanmaktan) tutmaktan ziyade diğerlerine aktarmaya karar verirsek olur.

Yorum: Allah olmak istediğini söyleyen akıllı bir arkadaşımla okula gitmiştim. Gittikçe büyüyen bir ivme ile yayılan sınırsız hazzı istediğini ifade ederdi. Bu dünyada gerçekten böyle bir ilerleme mevcut mu?

Cevap: Şüphesiz, olur. Ancak, form eşitliğinde değiliz! Genel yönetim içerisinde edindiğimiz seviye gerçek anlamda Allah’ın seviyesidir, Yaratan’ın seviyesidir. Form eşitliğine gelmek zor mu? Belki… fakat kesinlikle mümkündür.

Yorum: Bu arkadaş aynı zamanda “gerçek insanların içinde yaşadığı kendi evrenini’’ yaratmak istediğinden bahsederdi.

Cevap: Kişi aslında kendi evrenini yaratabilmelidir; daha ötesi kişi birbiri içine sarılmış evrenlerin düzenini yapabilir. Sonunda, kişi mutlak doyum ve ifşa koşulunu edinecek buna da “sonsuzluk dünyası” denir ki burada hiçbir arzu yoktur. Kişinin durması gereken yer burasıdır! İşte bu!

Bundan sonra ne olacak? Bunun cevabını veremiyoruz zira “sonsuzluk” konumu bizim sınırlı algılarımızın ötesindedir. Bakın, halen ‘‘son’’ hakkında konuşuyoruz;  tüm yapabileceğimiz şey ‘‘bir son’’ nosyonunu az biraz daha genişletebilmektir, biraz daha ileriye itebilmek. ‘‘bir sonraki’’ diye bir şey yok. Mesafenin, kategorileri ve limitleri bu sınırların ötesinde basitçe kaybolur.

KabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın Programından

Bağ Kurmamızı Önleyen Şey Nedir?

Soru: Şayet haftada birkaç kez toplanmak, okumak ve bazı şeyleri konuşmak için hazırsak, o halde bizi bağ kurmaktan alıkoyan nedir?

Cevap: Egoizminiz. Ego her geçen gün büyüyecek ve dostlarınızın içinde gittikçe artan daha büyük akımlar bulacak; öyle ki onlara her geçen gün daha büyük bir öfkeyle bakacaksınız.

Soru: Bunun sebebini anlamayacak mıyım?

Cevap: Birçok sebep olabilir. Bana inanmıyor musunuz? Şu andan itibaren bir yıl içinde size soracağız ve siz de bize bunun nasıl olduğunu söyleyeceksiniz.

Bazen insanların basit şekilde ilgisiz olduğu zamanlar vardır. Gelirsiniz, çalışırsınız, yardımsever olmaya ihtiyaç duyduğunuzu görürsünüz ve o zaman buna alıştıktan sonra bir süre için dostları önemsemeyi bırakırsınız.

İşte o zaman onlarla çalışırsınız, onlara yönelik olan eleştirinizi hissedersiniz; bu, güncel fiili bir antipati ve araları açma koşuluna gelinceye kadar herkeste kötü yönler olduğunu bulursunuz.

Ancak gerçek nefret insanlar bağ üzerinde ciddi şekilde çalıştıkları zaman ortaya çıkar. İşte o zaman gerçek ego ortaya çıkar ve çok güçlü şekilde ifşa olur. Bu durum asıl güncel önemli işin başladığı yerdir.

(Gürcistan Kongresi, 6 Kasım 2012, 2. Dersten)

Herkesin Görevi

Soru: Herkes manevi merdivenin zirvesine tırmanabilir mi? Yükselemeyenlere ne olacak?

Cevap: Herkes doğayla, Yaradanla, diğerleriyle bir dengeye, ahenge ulaşmak zorunda olacaktır. Herkes!

Ulaşmak istemeyenlere ne olacaktır? Doğa, mutluluğa doğru bir sopayla onları itecektir ve onlar isteyene kadar onları vuracaktır. Doğa onları vuracaktır, öyle ki hiçbir koruma bunu engelleyemez. Sonra kişi kendine sessizce sormaya başlayacak: “Bunlar neden oluyor? Neden bu olanlar benim başıma geliyor? Ben neyi yanlış yapıyorum?” Çünkü darbeler kişiye aşama aşama ders verir.

Bu yüzden, bu olanları hızlı öğrenmek ve bir ya da ikinci darbe sonrasını, yüz ya da iki yüz sonrası olmadan, anlamak için Kabala vardır. Prensip olarak, başka bir şey yoktur;  Kabala sadece hayattaki problemin ne olduğunu ve bu problemi nasıl değiştirebileceğimizi anlamamıza yardımcı olur.

05.11.2012 Tarihli Gürcistan Kongresi, 1. Ders

Dünyamız Nasıl Kuruldu?

Kabalistik temel güçler bizlere daha yüksek yönetim sistemini tarif ederler yani hissetmediğimiz fakat bizim üzerimizde işleyen güçleri.

Güçleri görmüyoruz ancak sadece onların üzerimizdeki etkilerini hissediyoruz, iletkenler vasıtasıyla akan elektrik akımını görmediğimiz gibi. Ne zamanki lamba yanar veya elektrik taşıyan bir iletkene dokunduğumuzda bizi çarparsa bir akım olduğunun farkındalığına geliriz. Aynı şekilde, bize de ne olduğunu bilmiyoruz yani bizi etkileyen gücün ne olduğunu.

Hareket ediyoruz, büyüyoruz, bir şeyler düşünüyoruz ve bazı olayları deneyimliyoruz, etrafımızda sürekli bir şeyler oluyor. Ve tüm bu olaylar nereden geliyor? Bizi kim yönetiyor? Prensipte bunu bilmiyoruz. Bizler her şeyin şans eseri veya bir şeyler hakkında düşündüğümüz için gerçekleştiğini düşünüyoruz. Ancak düşüncelerim nereden geldi, bu düşüncelerin neden benim olduğunu bilmiyorum.

Şöyle ki, dünyamızdaki bir kişi tüm dünyanın, tüm sistemin sadece küçük bir kısmını görür ve böylece bu kişi gerçek dünyadan kopuk haldedir.

Gerçek dünya daha büyüktür. Nereden geldik? Neden bu koşulda, bu kaderde, bu ailenin içinde doğduk? Evrenimizin kökeni nedir?

Bir zamanlar evrenin sonsuz olduğunu düşünüyorduk. Öğrenci iken bize her şeyin ezelden var olduğu söylenmişti.

Daha sonra aniden keşfettik ki evren sadece 14 milyar yıl önce var olmuş, Big Bang (Büyük Patlama) ile başlayarak ve daha ileri yayılarak, şöyle ki bu da sınırlı bir durum demektir. Ve bundan önce ne olmuş? Bilinmiyor. Ancak dünyamızın doğum günü olarak bu tarihi biliyoruz.

Daha ötesi, modern bilim bize eğer maddenin, atomların ve daha sonra atomların ötesinin, ilksel parçacıkların ötesinin içerisine girdiğimizde o zaman orada her şey yok olduğunu gösteriyor: maddenin olmadığını, düşünce formlarının içinde güçlerin olduğunu. Elektronlar, protonlar ve nötronlar ve ilksel parçacıkların var olmadığını, düşüncenin etkilerinin var olduğunu gösteriyor. Tüm bunların hepsinin sarsılmaz olduğunu göz önüne alsak bile ortaya çıkan şudur: madde, enerji, bilgi tüm bütün bunların hepsi bilmediğimiz bir şeylerin içerisinde çözüldüğüdür.

Bugün, bilim buna geldi. Ve işte bu yüzden bununla iletişim kurmakta zorlanıyoruz çünkü bizler böylesi bir anlayış ile iletişim kurmak için dizayn edilmedik. İşte bundan dolayı, bilim bir krize geliyor ve bu krizin arkasında, Kabala bilimi ifşa oluyor.

05.11.2012 Tarihli Gürcistan Kongresinin 1. Dersinden