Daily Archives: Kasım 15, 2012

Eğer Anlamını Bilirseniz Hayat Güzeldir

Yaratılışın amacına ulaşmanın tek bir yolu vardır – Kabala Bilgeliği. Bu dünyada, ortaya çıkan başka diğer amaçlara kendi gücümüzle ulaşabiliriz. Ancak yaratılışın amacına ulaşacak güce sahip değiliz; yaratılışın amacını anlamak için bile gücümüz yok. Amacı görebilmek ve ona ulaşabilmek için dizayn edilmiş değiliz.

Fakat gelişimimizin süreci içerisinde dünyevi normal hayatımızda bile yaratılışın amacını edinmeden kendimizi kötü hissedeceğimiz içsel bir konum vardır, sanki bu daha yüce bir amaçla ilişkili değilmiş gibi. Ancak bizler bu materyal dünyada bunun üzerine çıkmak ve yaratılışın amacına ulaşmak için varız.

Böylece, gelişimimiz içerisinde artık yeter diye aniden hissettiğimiz bir safhaya geliriz, bu şekilde daha fazla devam edemiyoruzdur ve hayatın amacını bulmak gerekli olmuştur. Bu andan itibaren kişi hayatın amacını araştırmaya başlar.

Bu soru bireylerin içerisinde ve bütün grupların içerisinde ve tüm dünyada uyanır. Şüphesiz ki, bu durum, insanların şimdiki algılarına göre hissettikleri ıstırapları olarak darbeler tarafından tesis edilmiştir yani ortalama dünyevi problemler, besin, aile, para, onur ve bilgi.

Bir kişi hiçbir şey ile tatmin edilemeyen bu dünyevi arzularının içerisinde doyumun eksikliğini hisseder ve böylece haykırmaya başlar: ‘‘Hayatımın anlamı ne?’’ Kendi var oluşunun tadını öylesine kaybetmiştir ki eğer amaca ulaşamazsa bu hayata neden ihtiyacı olduğunu anlamaz.

O zaman, yaratılışın amacını edinmek için Kabala metodunun farkındalığına gelmeye ihtiyaç duyar. Öyle ki tüm materyal hayatı tek bir amacı özlemler.

Bazıları erken gelir, bazıları geç gelir, bu onların her birinin ruhunun köküne, özel süreçlerine bağlıdır. Ancak er ya da geç, herkes bu amaca gelmelidir, doğasını değiştirerek öyle ki tüm egoistik arzularımız temel gereklilik seviyesinde erir.

Bu materyal seviye ne mahkûm edilmiş ne de kutsanmıştır çünkü kişi manevi amacın farkındalığı için bu temel gereklilikler içinde tatmin olur. Ve kişi tüm gücüyle bu daha yüce amacı edinmek için kendini adayacaktır.

13.11.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş

Kabala Ve Okült Öğretiler

Soru: Lurianik Kabala, okült hermetik bilimleri reddeder mi? Bir doğulu materyalistik biçimde hermetik bilimlerin gerçek olduğunu düşünür mü? Bu bilimler gerçekten var mıdır yok mudur?

Cevap: Bütün hermetik bilimler gerçek değildir; herhangi bir dayanaktan yoksundurlar, birer uydurma veya birilerinin hayal ürünü, bir fantezidirler. Felsefe’deki doktoramı edinmem (tez konum Felsefe, Din ve Kabala’dır) bana Kabala’nın katışıksız, saf bir bilim olduğu güveniyle açıklama yapma hakkı verdi.

Zira felsefe ve gerçekliği anlamak için giriştiğimiz diğerleri, bir araştırmaya dayanmaz, sadece bir kural biçiminde bilinmeyene dayanan tek bir nedenden kaynaklanır; bu da kendi egoizmimizden başka bir şey değildir ama bunu idrak etmeyiz.

Bir çözüm olarak bilinen felsefe uzun bir zaman önce öldü. Tüm bu spiritüel öğretiler de insanlar kendilerinin üzerine çıktığından ve bu öğretilerin boş olduğunu anladıklarından beri aşamalı olarak tarihe gömülüyorlar. Birçok spiritüel öğretinin ciddiyetine dair kanıt veya doğrulama yoktur. Bunlar sadece bizim hislerimize dayanır ancak hepimizin bildiği gibi hisler çeşit çeşittir; bu da şu anda neden 2.800 civarı din ve inanç sistemi olduğunu göstermektedir ve görüyoruz ki kademeli olarak ortadan kaybolmaktalar.

Kabala, onların yanında ya da karşısında değildir. Kabala, bunları alır ve bir kenara koyar; doğayı, fizik veya diğer pozitif bilimlerin yaptığı gibi araştırır. Kabala’nın temel prensibi, doğayı araştırmak, ona (yani doğaya) benzer olmak ve bunu başarmanın yollarıdır. Kabala somut bir bilimdir; diğer inançların yaptığı gibi ruh hakkında konuşmaz. Kabala’daki bir ruh, fazlasıyla ciddi ve derin bir kazanımı ve şu anda yaşadığımız dünyayı anlamayı işaret eder. Bu tür bir anlayışın amacı, yüksekte kalır ve bizi bilgisizliğimize gelen bir tepkime doğrultusunda, yaklaşan fırtınaya ve doğanın kurallarını takip etmeye olan isteksizliğimize karşı korur.

(Gürcistan Kongresi, 5 Kasım 2012, 1. Dersten)

Eksikliğimiz Nedir?

Soru: Farz edelim ki adam oturuyor ve kendisini yandan izliyor: ‘‘biraz su istiyorum daha sonra başka bir şey ve daha sonra başka ne isteyeceğimi bilmiyorum.’’  Adamın arzusunun özünün haz almak olduğunu ona anlatmaya yardımcı olacak basit bir deney var mıdır?

Cevap: Kişi her defasında görür ki içinde yeni arzular ortaya çıkmaktadır. Bu arzuların nereden geldiğini bilmez; önce bir şeyler ister ve aniden başka bir şey ve daha sonra bambaşka bir şey.

Bir taraftan kişi kendini programlayabilir yani ona haz getirecek bir şeyleri hatırlamak için belli arzulara kendini odaklar. Bu durumda, kişinin içinde haz için gelişecek böylesi büyük bir arzu için tekrar özlem başlar: ‘‘Ne istiyorum? Oh, unutmuştum buzdolabında biraz dondurma olmalıydı’’ ve gider dondurmayı alır veya gideceği bir yerde ilgisini çeken biriyle karşılaşacağı ümidini hatırlayabilir veya ilgisini çekecek bir kitap veya film için arzu duymaya başlar. Yani devam eder.

Yani haz hissetmediğimiz zaman biz bunu kendi içimizde uyandırıyoruz. Tatmin olmuş durumumuzda hazzı hissetmeyiz. Tatminim, yani her şey güzel görünüyor ancak hayatımın tadı tuzu yok. Hatta her şeye sahip olsak dahi ek bir heyecanın eksikliğini çekeriz.  Hazzın ve teşvikin yeni kaynaklarını keşfetmeye çalışırım ancak hepsinin kökü aynı egodandır.

KabTV’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın Programından

Düşüncelerimiz Ve Arzularımız Nereye Yerleştirilmiştir?

Soru: Kişinin arzusu nereye yerleştirilmiştir: bedenin içine, bedenin dışına, havanın içine veya bir sonraki kişiye?

Cevap: Bedende hiçbir surette arzumuz yoktur. İnsan bedeninde her organın yerini değiştirebiliriz, istediğimiz kadar nakil ameliyatı yapabiliriz ancak bedende her ne yaparsak yapalım hiçbir şekilde insanda bir etkileşim yapamayacağız.

Yarım yüzyıl önce Güney Afrikalı Profesör Barnard ilk kalp naklini gerçekleştirdiğinde herkes endişelenmişti: ‘‘Hastaya şimdi ne olacak? Hasta daha sonra nasıl hissedecek?’’ Hiç bir şey tabi ki! Kalp kan pompalayan bundan başka hiçbir şey yapmayan basit bir mekanizmadır.

Hatta eğer biz bir beyin nakli bile yapsak, hiçbir şey değişmez. Beynimiz düşünen bir birim değildir; beyin düşünce üretmez. Beyin sadece bizi sebebin evrensel alanına bağlayan bir iletkendir. Arzularımız da işte aynı zamanda bu alanda mevcuttur, bedenlerimizde değil. Bedenimiz sanki bu alanda var oluyor gibi görünüyor ve sırf bu alanı algılıyor. Algıladığımız yaşam, gerçek anlamda küçük bir endüksiyonun üzerimize yansımasıdır.

Soru: Diğer bir ifade ile bütünsel sebebin içerisinde, kişi sevginin genel alanına girdiği zaman bu kişi kendi iletkeninin %100 tümünü kullanır ve böylece daha ileriye mi gelişir?

Cevap: Evet, ancak bu durum şimdiki beynimizin algıladığı şekilde değil!

Bizlerin sadece alanı dışarıda tutan endüksiyon bobinine benzer bir aletimiz vardır ve bu alet bu alanın içerisine belli bir akım tetikler. Ve bizim hissettiğimiz şeyde bu akımlardır, farkında olduğumuz ve tanıyabildiğimiz temel şeylerdir. Ancak, realitede, bizi saran alan muazzam güçlü ve yoğundur.

Soru: Kendi bobinimizi %100 yoğunlaştırarak, farkındalığımızı genişletebilir miyiz?

Cevap: Farkındalığımız sadece diğerleriyle bağ kurduğumuzda genişler. Öyleyse, eğer kendimizi ‘‘ateşler’’ ve güvenilir bir ‘‘selenoide’’  dönüştürürsek, bunun içine girmeli ve diğer insanların arzularını edinmeliyiz ki onlara memnuniyet verelim ve diğerlerine nasıl daha yakınlaşacağımızı hissedelim ve onlara yakınlaşarak her birine yardım edebilelim.

KabTV’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın ProgramındanKabTV ’deki 03.11.2012 Tarihli Michael Laitman’ın Programından