Daily Archives: Ekim 2, 2012

Çalıştaylar İlerlemek İçin En Hızlı Yoldur

Soru: Çalıştaylardan ne elde ediyoruz?

Cevap: Çalıştaylar aramızdaki bağın cinsini netleştirmemize yardımcı olur.

Soru: Gerçekten de dostlarla aramdaki bağın eksikliğini mi keşfederim yoksa bunun zıddını mı?

Cevap: Her ikisi de. Çalıştaydaki sorular vasıtasıyla nerede olduğum ve arzuladığımı edinmek için olan eksikliğimi netleştiririm.

Diğer dokuz arkadaşımla beraber, bize sorulmuş olan soruyu netleştirmeye ve onların düşünce ve görüşlerine işlemeye başlarım, öyle ki bağın aynı cinsi ve netleştirmenin çeşidi hakkında neler düşündükleri. Bunun vasıtasıyla, onlarla temas kurmuş olurum. Hangi ölçüde “bağlandığımızı” görmüş olurum.

Hepimiz farklıyız ve çalıştaylarda nasıl bağ kurmamız gerektiğini netleştiririz. Bu mümkün mü? Kiminle bağ kurmalıyım? Hemfikir miyim yoksa değil miyim?

Aramızda sürekli bağın formlarını inşa ederim. Çalıştay budur ve çalıştay bu kolektif ağı netleştirmiş ve ifşa etmiştir. Böylece benim iki görevim vardır:

  • Bir taraftan, dostları öylesine yüce görmeliyim ki onların arasında kendimi eğebileyim ve onların arasında küçük olabileyim. Onlarla kıyas ettiğimde, ben sıfırım, onların hepsi 1 iken ben onlardan sonra gelen sıfırlarım. O zaman, onların içerisine girmiş olurum ve ‘‘manevi bir embriyo’’ haline gelirim.
  • Diğer taraftan, bir veya on veya yüz olmalıyım ve onlar sıfır olmalılar. Ancak burada onların ‘‘sıfır’’ olmaları demek benim onlara ne kadar çok ihsan edebileceğim, ne kadar yardımcı olabileceğim ve onlara nasıl destek olabileceğimi belirtmek içindir.

Öyle ki, bu iki uç tarafta, onları (=•=) dengeye getirecek bir orta çizgi yaratılır. Böylece ortak bir zemine ulaştığımızda denge noktası yaratılır. Her bir dost bir diğerine elinden geldiği kadar yapabildiği ölçüde saygıyla yaklaşır ve her biri kendisini diğerlerinin önünde yapabildiği kadar onların gözünde çalışmaya ve amacı yükseltmek için hazır bir koşula gelir.

Dostlarla beraber olduğumuzda ve çalıştayda soruları tartıştığımızda tüm düşüncelerimiz bunlardır. Onları duyarım, birinin saçma konuştuğunu, diğerinin soruyu anlamadığını ve üçüncünün ise duygusal konuşmaktansa mantıklı konuştuğunu düşünürüm. Dördüncü ise kalpteki noktadan konuşuyor gibi görünür fakat ben bu defa da benden daha derin ve akıllı olan sözleri için öfkelenirim.

Böylelikle, çalıştayda dostlarla karşılıklı çalışmaya ve farklı durumları deneyimlemeye başlarım ve bu olması gerekendir. Sadece neyin olduğunu ciddi bir şekilde tutmaya ihtiyacımız vardır. ‘‘Buraya geldim, enerjimi onlara aktarmak için, onlarla bağ kurmak için ve her birinin gücünü almak için. Bu bir buçuk saatlik çalıştay benim için en yararlı zamandır.’’

Şüphesiz ki yabancı düşüncelerin beni farklı doğrultulara nasıl fırlattığını ve içsel direncimin dostlarla hemfikir olmaya izin vermediğini görürüm. Harika! Daha yoğun arınma ve daha yüksek bir ‘‘frekansta’’ çalışmak için böyle başka bir fırsat bulamam.

Üzücü olan şey ise çalıştaylar esnasında siyasetçiler gibi kelimeleri değiştirenlerin, hafızalarında sahip oldukları bankadan farklı açıklamalar kullananların ve psikolog ve analizcilerin olmasıdır. Asıl önemli olan şey, burada, kalbimde deneyimlediğim hissiyatımdır.

Bizler egonun sonu gelmeyen dürtülerinden öğrenmeliyiz ki bu bize ‘‘yardımcıdır’’. Egomuz Yaradan’ın ellerindeki ‘‘melektir’’ ki bunun vasıtasıyla Yaradan bizi uyandırır. Öyleyse Yaradan’ın bir an bile dinlenmeme izin vermediğini ve egomu farklı yollarda olabildiğince hızlı bir şekilde benim ilerlememi sağlamak için tekrar ve tekrar nasıl uyandırdığını görmeliyim.

Çalıştaylar en yararlı zamanlardır ancak eğer her gün bunları yapmaya başlarsak hazır bulunanların sayısı aniden düşecektir ve bir yük, sıkıcı çalışma haline gelecektir. Kongreyi bir veya iki hafta veya bir veya iki ay, ta ki başarana dek, ta ki manevi seviyeye ulaşana dek devam ettirmek iyi bir fikir olduğunu düşünebiliriz ancak zayıfız. Bizler bir veya iki gün bunu tutabiliriz daha fazlası değil.

23.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, Sorular ve Cevaplar

Bolluğu Dağıtan Bir Kap

Baal HaSulam, ‘‘Panim Meirot uMasbirot (Niyetler Kapısı) Kitabına Giriş,’’ sayfa 4: “Şimdi onların sözlerini anlayabilirsiniz” (Sanhedrin 98a): ‘‘Davut’un oğlu ya tümüyle layık olan ya da tümüyle layık olmayan bir neslin içine gelir.’’ Bu çok kafa karıştırıcı bir durumdur. Anlaşıldığı üzere nesilde bir avuç haktan yana kaldığında, onlar kurtuluşu tutarlar. Ve eğer haktan yana topraktan çürürse, Mesih gelebilecek mi?

Soru: Yani günahkâr bir nesilde mi Yaradan’ın ifşası gerçekleşecek; diğer bir ifadeyle zıt taraftan, Yaradan’ın arkası denilen taraftan?

Cevap: Yaradan, ilk önce Yaradan’ı doğrudan özlemleyenler olarak ifade edilenlere; yani Yaşar-El olanlara,  İsrail’e (Yaradan’a direkt arzusu olanlara) ifşa olacaktır. Daha sonra bu İsrail, aşama aşama etrafındakileri – merkezden gittikçe uzaklaşan daha geniş daireler içindeki dünya milletlerini –  etkileyecektir.  Eğer İsrail halkı bir kap olur ve kendilerini doldururlarsa o zaman bereket bu kabın dışına tüm dünyaya dökülür.

Bu yüzden bizler AB – SAG Işık’ı ile yani ihsan etmek niyetiyle kendimizi nasıl doldurmamız gerektiği konusunda endişe duymalıyız. Hasadim içinde kıyafetlenmiş Hohma Işık’ını aldığımız zaman, bu model herkese akacaktır.

Bir kişi aniden AB – SAG Işık’ı tarafından aklında ve hissiyatında dönüşür zira AB Işık’ı başa aittir ve SAG Işık’ı da kalbe aittir. Eğer bir kişi aniden dönüşür ve bağı keşfederse aklını ve hislerini nasıl bağlaması gerektiğini anlar öyle ki aklı ve kalbi beraber çalışsınlar.

AB – SAG Işık’ının çalışması böyledir: Bize önemi şudur ki yeni değerleri tanımamıza fırsat verirler. Eğer bu bizde gerçekleşirse, o sırayla akacaktır. İsrail’e (Yaradan’a doğru arzusu olanlar) Lİ – Roş (bir başım var) denmesi tesadüfi değildir.  O zaman bu yere göre o bağlantı boruları vasıtasıyla diğer milletlere yayılacaktır.

İlk önce onlar bile bunun nereden geldiğini anlamayacaklar ancak sonra onlar, onların arasında olmak ve onlarla bağ kurmak için İsrail’e dönecekler. Yazıldığı gibi: “Ve en küçüğünden en büyüğüne kadar herkes Beni bilecek.”

19.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, ‘‘Panim Meirot uMasbirot Kitabına Giriş’’

Ya Şimdi Ya Hiçbir Zaman

Düşün ki derse geliyorsun ve kolunu çok kötü incitmişsin; tüm ders boyunca kolundaki acıyı düşünüyorsun. Bu durum çalışmana zarar veriyor ve sana çok rahatsızlık veriyor: Bu acıdan nasıl kurtulacağını bilmiyorsun ve bunu unutamıyorsun.

Soru şu: Henüz ıslahın sonuna ulaşamamış olmamız, nihai amacımıza ulaşamamız olmamızdan dolayı aynı acıyı nasıl hissetmeliyiz? Tek bir gün bile artık beklemek istemiyorum! Eğer bu benim için çok önemli olursa sabırsızlıkla yanarım; bir bebek gibi  bunu şimdi istiyorum ve hemen şimdi!

Problem şu ki ne istemem gerektiğini istemiyorum. Doğru arzuyu nereden alabilirim? İşte bu dua için bir sebeptir.

Dostlarla bağ kurmak ve manevi amaca ulaşmak için dost sevgisine ulaşmakta hiçbir acele görmüyorum. Bu durum, birbiri ardı sıra önüme birçok sorunları çıkaracak diğer problemlerin hepsinin en önündedir. Eğer ben gerçekten amaca ulaşmayı isteseydim, dostlarımı severdim; unutmayın ki onlar olmadan maneviyat edinilemez. Ancak buradaki nokta, bu amaca ihtiyacım yok: Kim vermek istiyor ki? Ve bu yüzden benim dostlara ihtiyacım yok ve dost sevgisiyle amaca ödeme yapmak istemiyorum. Tüm bunlar hepsi uzak, puslu ve mantıksız görünüyor. Ders boyunca kitabın karşısında oturuyorum ve düşünüyorum: “Ben burada ne yapıyorum ki?”

Bu yüzden bizi amaca getirecek gücü içeren Tora denen bir araç verilir. Bizim için bu seviyede Işık denen güç gelir ve bizi ileriye doğru çeker. İşte ders boyunca bizlerin düşünmesi gereken budur nasıl ki sen de incinmiş kolunun iyileşmesini düşündüğün gibi.

Şu anda ne okuduğun önemli değil, “hastalığın” hakkında düşünmek zorundasın. Eğer bunun için bir eksikliğin yok ise, sana bu eksikliğin verilmesini talep et, dostlarla bağ kur, onların arzularını kontrol et.

24.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. Bölümünden, On Sefirot’un Çalışılması

Kalpteki Bir Valf

Eğer düşüş için hazırlanmış olsaydık, şimdi diyebilirdik ki buna hazırlanmak için çok şey yaptık. Ancak şimdi ortaya çıkan şey, düşüş bizden daha güçlü. İlerleyişte inşa ettiğimiz güçle tutabildiğimiz kadar tutmaya çalıştık ancak halen, bir an için bile bunu tutamıyoruz ve düşüş gerçekleşmiş oluyor. Ancak daha önceden zayıf noktalarımızı netleştirebilir ve düşüşün neden olduğunu anlayabilirdik.

Yaradan bize bir yerlerde “hileler” yapıyor, fakat neden? Belki de Yaradan, farklı, daha ilerlemiş bir seviyede, yaratılışın daha derininde, bize eksiklikleri göstermek istiyor. Ancak bundan bir şey alamadık ve basitçe ölüme düşüyoruz.

İşin aslı düşüş olmadan yükseliş olmaz, birbirimize sadık kalmalıyız, bir bedendeki hücreler gibi öyle ki her bir hücre bir diğer hücreye karşı sorumlu olsun ve eğer tüm diğer hücreler bir hücre için sorumlu olmazlarsa bu hücre ölecektir.

Bu sanki aramızdaki oksijen borusuna benzer. Borudan oksijen bana binlerce dostumdan geçerek ulaşır ve daha fazla ne olduğunu onların kim olduğunu kimse bilmez. Herkes herhangi birini fark etmeden musluğu kapatabilir ve bu durumda oksijen bana ulaşmaz ve ölürüm.

Musluk bizim dikkat eksikliğimizdir, arzu eksikliğimiz. Arzu valfi daha fazla açabilir veya kapayabilir; bu tamamen bana ilişkili olarak dostlarımızın arzusuna bağlıdır: dostum beni ve tüm sistemi düşünüyor mu? Eğer dostum böyle bir eksiklik eklerse o zaman valf açılır ve eğer dostum eksikliği azaltır ve eksiklik yok olursa bu durumda valf kapanır, boruyu tıkar ve hepimiz ölürüz.

Herkesin senin yüzünden öldüğünü anlayabiliyor musun? Bunun tek sebebi senin kalbindeki valf kapalı. Yaradan’dan yardım talep et, senin ortağın olması için, zira dostların ölüyor ve sen yardım edemiyorsun. Yaradan’a dön; sanki bir insandan yardım istiyor gibi. En azından O bir insan olabilir.

Soru: Bir insana döner gibi Yaradan’a dönüp yardım talep edebilir miyiz?

Cevap: O’na lanet etmekten korkmuyorsun öyle mi? Öyleyse neden O’na bir insana döner gibi dönemiyorsun ki O düzeltsin ve sana yardım etsin? Bunun yasak olduğunu mu düşünüyorsun?

O’na dön ve söyle “Ben Senden yardım talep ediyorum! Haydi, beraber gruba gidelim ve ölüyü dirilt öyle ki dostlarım tekrar canlansınlar!” Bunu kalbinden birkaç kez söyle ve bunun ne kadar yardımcı olduğunu göreceksin.

Yaradan seninle çalışmak ve her şeyde seninle beraber iş yapmak için hazırdır. Bunu engelleyen hiçbir şey yoktur. Her an O’na herhangi bir taleple dönebilirsin.

Biliyoruz ki O’na giden talep grup vasıtasıyla gitmelidir zira aksi takdirde bu talep duyulmayacaktır ancak bu durum grup sana cevap vermeye ve seninle karşılıklı olarak çalışmaya hazır olduğu zaman olur. Eğer başka şansın yoksa O’nunla beraber Firavuna gitmek için Yaradan’a direkt dön. Bir sürü soğan, sarmısak ve kaplarca etlerle meşgul olanlar için bekleme.

24.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. Bölümünden, On Sefirotun Çalışılması