Monthly Archives: Eylül 2012

Akıl Egoya Yol Göstermez

Yalnızca insanın kendini düzeltme ihtiyacı olduğu gerçeğinin anlaşılmasına, hakikat anına dünyayı getirmek zorundayız. İçimizdeki kötülüğü dengelemek için doğamızı değiştirmek zorundayız. Aksi takdirde çevreyi yok etmeye devam edeceğiz. Bugün bu eğilim mantıksız hale gelmektedir: Evimize ölüm saçıyoruz. Bu ortak bir bilgidir, hakkında defalarca yazıldı ve biz kendi gözlerimizle gördük, ısı patlamalarını, soğuğu, tsunamiyi ve fırtınayı kendimiz tecrübe ettik. Ve gelecekte daha fazlası var.

Yinede bilinçsizlik durumunda olduğu gibi bir süre sonra egomuza müsamaha  gösteriyoruz, sadece doğal bir iç güdü olan aklın sesini bastırabilmek için. Kendisini aynı sonsuz bombardıman darbeleri altında sıkıştırdığı halde. Diğer taraftan bakıldığında bu nasıl olabilir,anlamak imkansız.

Fakat “Yaradan” bizim için bir dizi talihsizlikler hazırladı. Kötülüğü anlamaya başlayıncaya kadar, en azından soru sormaya başlayıncaya kadar. Bunların hepsi nereden geliyor ve neden?

Bugünün liderlerinin sorunu şudur: Onlar aklın sesine duyarsızdır ve tek bir şey ister; Zenginliği ve gücü kovalamayı sürdürmek. Ve en önemlisi, uygulanabilir bir çözüm göremiyorlar. Birçoğu zaten bütün bunların insan doğası ile ilgili olduğunu anladı ve bir sorun ile karşılaştıkları zaman hepsi umutsuzluk içinde ellerini yukarı kaldırdı. Onlar sadece iki anlam biliyor: Askeri güç ve para onları iktidarda tutmaya olanak tanır.

Ben onlara integral eğitim yoluyla insanları değiştirmenin mümkün olduğunu söyledim; birkaç yıl içinde düzelmeyi ve gelişmeyi göreceksiniz. Onlar dinlediler fakat duymadılar. Onlar tüm zekalarına rağmen duyamadılar.

Doğa Doğru Birleşmenin Tarafındadır

Soru: İntegral eğitim sürecinde, bizler örneğin tatil zamanlarında kadınlar ve erkekler için katılım aktiviteleri organize edebilir miyiz?

Cevap: Ben bütünleşmeye doğru arzu duyan bir toplumun cinsiyetler arasında büyük bir ayrılık keşfedeceğini düşünüyorum. Görüyoruz ki, doğa herhangi bir karışımı kabul etmiyor.

Doğada kesin bir bağlılık, hiyerarşi, işlevlerine göre bir ayrım vardır bu yolla kadınlar ve erkekler kendilerini keşfederler. Tam olarak, bu iki zıt olanın doğru birleşmesi ile yeni, uyumlu bir toplum doğacak ve oluşacaktır.

4/3/12 Tarihli İntegral Eğitim Üzerine Bir Konuşmadan Alıntı

Manevi Dünya’nın Tanımı Hakkında Muhtelif Ayrıntılar

Soru: Manevi Dünya’da iken, neler beklememiz gerektiğini birkaç kelime ile bize anlatır mısınız?

Cevap: Manevi Dünya hissiyatını kelimeler ile ifade etmek mümkün değildir. Sonsuzluk hissi, zaman ötesi yükseliş-  iki zıt kutup birleştiğinde ve geçmiş, şimdi ve gelecek aynı noktada birleştiğinde- kendisini nasıl, yalnızca şu anki dünyasal hissiyatları ile bu dünyayı algılayan bir kişiye devredilebilir?

Bakış açınızdaki bir milimetrelik yeri bu uzayın içinde değiştirebilirseniz eğer, tamamıyla farklı bir dünya görürsünüz. Bir milimetre daha değiştirebilirseniz eğer, o zaman  başka bir yeni dünya daha görürsünüz.  Bunun hepsi  Eyn Sof (sonsuzluk) dünyası ile ilgili konumunuza bağlıdır. Bakış açınızı siz kendiniz seçersiniz ve sonra sonsuz bir gerçeğin başka bir bölümü ardından hemen size ifşa olur.

Bununla beraber, bu resimlerin alışagelmiş olduğumuz görsel  imgelerden olmadığını anlatabilmemiz pek mümkün değildir. Bir kişiye manevi mekaniği öğretmek mümkündür, bir durumdan diğer duruma geçişin nasıl gerçekleştiğini anlatmak ve değişik hareketleri nasıl uygulayacağını göstermek de öyledir,  fakat o zaman ne hissedeceğini  ifade etmek mümkün değildir. Bunu yapabilmesi için, manevi bir hissiyata hazır olması gerekir.

Her manevi seviyede, zihnin genişlemesi  durumu ve bu dünya içindeki herhangi birşey ile karşılaştırılamayacak kadar istisnai bir hissiyat vardır. Bunun ifade edilmesi, müzikte veya renklerde bile pek mümkün değildir.

Sanatçılar buna, resim sanatının tarihsel son aşamalarında ne kadar  ağırlıkla yaklaşmak istemiş olsalar da, empresyonizmde (sanatta izlenimcilik akımı), tüm bu akım sona erip, çıkmaz bir sokağa ulaşmıştır. Bu demektir ki, iç dünyasını  ifade ederken, kişinin kendisinden daha yücesi yoktur.

7.9.2012 tarihli bir Dağıtım Konuşması’ndan

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 21 Eylül 2012 tarihinde, saat 08:40’te yayınlanmıştır.

Özel Olmayan Hayat

Soru: Bizler doğru bağı nasıl hissederiz?

Cevap: Doğru bağ, sadece bağı hissetmek ve kendimizi hissetmemek demektir. Şimdi olan şeyin tam tersidir.

Eğer hepimiz kendimizden koparsak, sadece aramızda genel vücutta yaşayacak ve var olacak bağlantıları hissederiz. Her biri kendi bireysel hücresini hissedemeyecek; fakat bu hücre vücudun tümünü içerir, ta ki kendisini değil genel bedeni hissedene kadar.  Bu, bizim bağ hedefine ulaştığımızı ifade eder.

Daha sonra, kişisel olarak herhangi birisine ait olmayan genel vücutta yaşamın kolektif hissi, bizim aramızda olan bağın sonucudur. Bu hisse Yaradan denir.

Bu kap, Adam yani insan demektir ve kabın dolduruluşu Yaradan, Hayat Işığı, ihsan etmenin ortak kuvveti olarak adlandırılır.

20/9/12 Tarihli Günlük Kabala Dersi 1.Kısım, Rabaş’ın Yazıları

Karşılıklı Sorumluluk, Manevi Doğumumuz İçin Önkoşuldur

Birisine herkesin ona bir düzen içinde ihtiyacı olan ne varsa sunmasından dolayı karşılıklı sorumluluğa teşekkür edin. Böylelikle o da diğerlerini düşünebilir. Bu onun egosunun üzerine yükselebilmesi için gerekli olan tek koşuldur.

Başka bir güç yok. Ego bizi domine eden tek güçtür ve egoyu sadece grup içinde etkisizleştirebiliriz.

Eğer grup etkisizleştirmezse ve egomu iptal etmezse bunu kendi başıma yapamayacağım kesindir. Onun içinde sonsuza dek gömülü olacağım ve varoluş için doğamayacağım demektir. Karşılıklı sorumluluk, benim için hayatın kanunudur; manevi doğumum için önkoşuldur.

İhtiyacım olan her şeyin tüm korunma ve önleminin güven hissini gruptan almadıkça kendi üzerime yükselemeyeceğim. Esasen bu, bendeki bu hisse yönelik doğumu veren ve bir daha da bana bağlı olmayacak olan karşılıklı sorumluluktur. Eğer dostlarımın karşılıklı sorumluluğu beni etkilerse onlar hakkında hiçbir biçimde düşünmeyi bırakmayacağım. Bu iş böyle işler.

Bu annesinin kucağındayken hiç endişesi olmayan bebeğin durumuna benzer. Bebek, içgüdüsel olarak güvendedir ve ihtiyacı olan ne varsa karşılanacağını hisseder. İşte ben de grubun kucağındayken tüm sorunlarımın, düşüncelerimin, endişelerimin ve sorularımın geçtiğini hisseden bir bebek gibi olmalıyım.

Bana bağlı olan hiçbir şey yoktur; sanki havada süzülüyormuşum gibi. İşte bu hareketin ardından diğerlerini düşünmeye başlayabilirim.

Üzerimizde işleyen güçlerden, değişmez yasalardan bahsediyoruz. Bu benim bir fantezim ya da tahminim değil. Eğer karşılıklı sorumluluğun gücü üzerimde işlerse o zaman kendimi çözerim ve isteyip istemememe bakmaksızın hiçbir fark oluşturmaz. Eğer dostlarım üzerimde bu güçle çalışırsa, egonun gücünden bağımsızımdır. Ve bu andan itibaren diğerlerini düşünebilirim.

(24 Eylül 2012 tarihli günlük Kabala dersinin ilk bölümü, Baal HaSulam’ın yazıları)

Niyet Filtresinden Nasıl Bir Dünya Göreceğiz?

Soru: Doğru niyete nasıl tutunacağım?

Cevap: Niyeti bir düzende sürekli olarak tutmak için gruba, çalışmaya, dostlara ve tüm dünyaya saygı duyarak çaba sarf edin. Niyetiniz tıpkı kaçtığında yakalayacağınız bir mahkum veya sık sık üzerine titreyeceğiniz bir bebek gibidir.

Bu, büyük bir çaba gerektirir. Ancak dünyaya, niyetlerin manevi önemde olup olmadıklarını anlamak suretiyle, tasarlanmış bir sonuç olarak bakarsanız, bu dünyanın dışında bırakılmış hemen hemen hiçbir şey olmadığını görürsünüz.

Bu, durumun maneviyattan bakıldığında neye benzediğidir. Dünyevi gezegende birçok unsur göze çarpmaktadır; bir sürü olaylar ve bunların üzerinde bulunan insanlar var ancak bu kovalamaca insanları çaresizliğe ve karmaşaya maruz bırakıyor ve dünyanın bilinen fiziksel eylemlerle değil sadece niyetlerle çalıştığını fark etmek gerekiyor.

Niyet, bir eylemin ya da kesin bir eylemi kim için yaptığımın beklenen sonucudur. Eğer bir niyet hakkında konuşuyorsak, artık bunu basit fiziksel bir eylem şeklinde adlandırmayız ve fakat eylemin niteliğini hesaba katarız; bu, kimin iyiliğinin içinde kimin hedef gerçekleştirdiğini belirten içsel bir istikamettir. Acil niyet, sizi eylemlerin kalitesine bağlar.

Bir eylem sadece bir arzu da olabilir. Ben şu an kanepede elimde sigara ve bir şişe birayla sakince oturabilirim ama kapalı bir daire içinde farklı istikametlere giden ve bu daire içinde dönüp dolaşan tüm arzu ve düşüncelerimi doğru istikamete odaklamak için bir araya getirmeyi özlemlemek suretiyle yoğun bir içsel çalışma da yapıyor olabilirim.

Eğer birine böyle bir filtreden (niyet filtresinden) bakarsanız, onun gerçekten hangi koşul içinde olduğunu bilirsiniz. İşte o zaman anlarsınız ki o, içsel çalışma yapmakta. Ama kalkıp da eylemin kendisine bakarsanız göreceğiniz şey; elinde sigarayla bira, kanepeye oturmuş anlamsızca vaktini harcayan bir aylak görürsünüz.

Daha Sıkı Bir Bağ!

Soru: Aramızdaki bağı sıkılaştırmak için dersleri nasıl kullanabiliriz? Bir diğerini tutabileceğimiz kanala nasıl girebiliriz?

Cevap: Birbirimize karşılıklı olarak bağlı olduğumuzu hissetmeliyiz. Eğer sen iki gün önceye göre bugün az biraz da olsa kalpte daha fazla aramızda bağ olduğunu hissetmiyorsan o zaman kongreden hiçbir şey edinmedin demektir. Kongrenin başarısının işareti budur. Aramızda daha fazla bir bağ, sıcaklık ve yakınlık hissederiz: belli bir sürecin içerisinden geçmiş bulunuyoruz, bizi bağlayan kesin bir olayı deneyimledik ve aramızda ortak bir anlayış, hissiyat, eylem, güç, yatırım ve sahip olduğumuz genel bir bilgi yarattık. Ve tüm bunların hepsi bir bağ inşa etmişlerdir ve şimdi bağın hissiyatı ileriye doğru gelişmelidir.

Bunu özellikle ders esnasında hissetmeliyiz zira aramızdaki bağı gerçek anlamda ders esnasında daha derin geliştiririz ve öyle ki bunu bu şekilde içimde tutmalıyım ki böylece ilerleyeyim. Adım adım, bir dersten diğerine, gün be gün, bir kongreden diğerine az da olsa daha fazla yakınlığı büyüttükten sonra şu an yaptığım gibi hissetmeliyim.

Aklın ve kalbin içinde hissedilene değil daha ziyade birbirimize daha yakınlaşarak bağın içindeki hissiyatta. Biraz daha bu çabaları sarf ettiğimizde aramızda farklı bir fenomeni hissetmeye başlayacağız – bir şeyler hareket etmeye başlıyor, içte bir vuruş ve bu manevi bir embriyodur.

Öyle ki tüm arzularımızın ve düşüncelerimizin bunun etrafında olmasını istemeliyiz ve bunlar ortak bağımızın bir parçası olacaklar. Buna, benzer aksiyonlar tarafından inşa edilmiş olan, “grubun merkezi”, kolektif hissiyat denir.

Her gün kongreler yapmak mümkün değil; iyi olmaz; bunun yararsız olduğunu hemen hissederiz. Ancak sabah dersi esnasında bağımızı yenilemeliyiz. Şüphesiz ki, yine günlük problemlerimiz, zorluklarımız ve her zaman ki gibi kalbin ağırlaşması olacaktır. Ancak bizim yapmamız gereken de budur: Günlük olarak kontrol etmeliyiz ve bağ noktamıza değer vermeliyiz ve bununla ileri doğru gideceğiz.

Düşünüyorum ki bugün bu durum herkese öncekinden daha net hale gelmelidir.

Soru: Sabah dersi grup çalışması mıdır?

Cevap: Evet. Bunu bizler gibi her sabah derse gelmiş olan Raşbi’nin öğrencilerinden biliyoruz ve onlarda aralarındaki bağı keşfettiler ve aralarındaki bağ hakkında Zohar Kitabını yazdılar. İlkönce aralarında kötülüğü, nefreti, aralarında yanan bir ateşi hissettiler; birbirlerine bakamadılar ve bağ kuramadılar. Daha sonra onlar bu durumun üzerine çıktılar ve bağı edindiler: sevgi, birlik, karşılıklı sorumluluk ve bu seviyeleri, kitaplarında tarif ettiler. Zohar Kitabı bu şekilde yaratılmıştır.

Bundan daha başka bir şey yoktur; sadece insanlar arasındaki yakınlığı netleştirdiğimizde ve aramızdaki seviyeleri ve bağın çeşitlerini keşfettiğimizde. Manevi dünya budur. Eğer almak yerine, bir diğerinden fayda sağlamak yerine, herkes diğerlerine vermeyi istediği zaman ihsan etmeye ulaşırız, o zaman fiziksel dünya manevi dünyanın içine doğru değişir ve dönüşen realiyeti buluruz.

Anlamamız gereken sadece bu doğrultuda kaynakları keşfedeceğiz ve Kabalistler tarafından tarif edileni anlayacağız.

23.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, Sorular ve Cevaplar

Hadi Bu Dünya’nın Dışındaki Şeyler Hakkında Konuşalım

Soru: İntegral eğitim grubu olarak neyi tartışmak ve tartışmamak en iyisidir?

Cevap: Mecazi konuşmak gerekirse, biz sadece sevgi ve dostluk hakkında konuşmalıyız. Sınıfımızı eleştiremeyiz çünkü onların hepsi “hayvansal”seviyede algılıyor.

Öncelikle “insan”seviyesine yükselmeliyiz, bu genel bir görüntüdür, ihsan ve sevgi bizim ortak vasıfımız, birbirimize karşı bunu oluşturmalıyız. Sadece karşılıklı ilişkilerimizi düzeltmek için birbirimizle tartışırsak bu bizi ağın düzeyinde tutabilir ve ancak bu şeyler topluluğumuzu güçlendirir.

Neden peki? Çünkü, bu sınıf içinde güçlenmek mutlak gücü uyandırmaya başlar. Bu uyanma “hayvansal”seviyemizdedir ve hayvansal seviye değişmeye başlar. Sadece daha yüksek bir sınıfla kendi düşük sınıfımızı değiştirebiliriz. Bizim çatışmalarımızın hepsi ya yavaş yavaş kaybolacak ya da kaybolmadan önce kötüleşecektir, arka planda biz bağımızı geliştiriyoruz.

Ulaşılamaz Bir Dua

Aksiyonlarımız arasındaki tek fark bu aksiyonların Yaradan’a yönlenip yönlenmediğidir. Eğer ilk önce herkes, herkesin genel iyiliği için aralarında hiçbir fark olmaksızın bir bağda bağlanmamışsa Yaradan’ı ifşa edemeyiz.

Artık yalnız başıma var olmadığımı hissetmeliyim; sadece bu aksiyonları sergilersem kendim hakkında endişelenmeyi unuturum. Hatta ne yapmış olduğumu ne bilirim ne de görürüm. Buna ihtiyacım yok zira aksi halde kendi değerlerimle haz almaya başlar ve kendimi haklı çıkarmanın yollarını ararım.

Bu bir ölçüye kadar ihsan etmeyi yansıtır. Şüphesiz ki bu gibi tavırlara ulaşmak mümkün değildir. Bunu kendimize daha fazla netleştirdiğimiz zaman bunun ulaşılamaz olduğunu keşfederiz ve yavaş yavaş bunun bize dışarıdan bir yerlerden gelmesi gerektiğini fark etmeye başlarız.

Daha fazla çaba sarf ettiğimizde daha çok görürüz ki bunu yapamıyoruz ve böylece inanılır olmayan bir şeyin, sadece üst gücün ancak bize yardım edebileceği daha anlaşılır hale gelir. O zaman bunun olması için talepte bulunuruz. Bu zaten bir duadır.

20.09.2012 Tarihli Birlik Kongresi Öncesi Bir Konuşmadan

Egoistik Entegrasyonun Sınırları

İnsan sosyal bir varlıktır yani o herkese bağlıdır ve herkes de ona bağlıdır; ancak bu durum aşama aşama ifşa olur.

İnsanoğlunun tüm tarihi, adamın sosyal ifşasının özüdür. İnsan ağaçtan aşağı indiği zamanda da sosyal bir ailenin veya kabilenin içinde yaşadı ve daha sonra insanın sosyal sınırları genişledi. Bir taraftan onu diğerlerinden ayıran ego onun içinde gelişti ve öyle ki bir nitelik sahibi oldu -kendi evi, kendi arazisi, kendi develeri, atları koyunları, uşakları. Diğer taraftan ise insan diğerlerine daha bağımlı hale geldi -biri demirci oldu, diğeri ayakkabıcı, bir diğeri terzi, öteki çiftçi- ve hepsi mal ve hizmet anlamında insan seviyesinde birbirine bağımlı hale geldi. Bunun yanı sıra işin gerçeği kişi hiçbir şey vermek istemez hep almak ister hale geldi.

Böylece küresel mekanizmanın tekerleği dönmeye başladı zira başka şansları yoktu. Bununla birlikte hiç biri diğerleri ile koordineli çalışmak istemiyordu. Toplum, tarih boyunca iki çizgi etrafında gelişti: Büyüyen karşılıklı bir bağımlılık ve büyüyen egoistik bir itilme. İnsanlar kendilerini şehir duvarlarıyla ve politik sınırlarla kapadılar ta ki bu değiştirilemez süreç bir ölü noktaya erişene dek. Öyle ki artık büyük bir egomuz var ve hepimiz birbirimize bağlıyız. Bugün bize ifşa olan şey, geçmişte başlamış olan ve insanoğlunu şekillendiren bu iki trendin sonuna gelmiş olduğumuzdur.

Bugün hiçbir şansımız yok: Tamamen birbirimize bağımlıyız ve kesinlikle birbirimizden nefret ediyoruz ki daha henüz bu tam anlamıyla ifşa olmamıştır ve yine de bunu keşfetmeliyiz. Bütünde bu Islah Eden Üst Işık tarafından ifşa edilir ve bizler bağ kurmaya başlarsak bunun üzerine çıkabileceğiz.

Dünya çapında bağ kurmak istiyoruz, böyle bir aksiyondan çıkarımımız ne? Bağ kurmamanın başlangıçtaki avantajlarını görmekle beraber aynı zamanda birbirimizden çok uzak olduğumuzu da kötülüğün içinde özümseyerek göreceğiz. Bunun sebebi iyi ve kötü birbirine oranla ölçülür. Böylece zaman geçtikçe birlik için iyiliğe özlem duyarak tekrar yeni bir kötülük keşfedeceğiz ki buna da ‘‘Gog ve Magog savaşı’’ – Armageddon savaşı denir.

Bütünde, bizler, şimdi genel kolektif mekanizmalarımızın farklı bir arınma seviyesinden bakarsak, onun gereğinden fazla işlediğini görürüz. Tekerlekler dönmekte ve parçalar çalışmaktadır. Buradaki soru ise bunlar sana ifşa olurken bu mekanizmanın aksiyonuyla hemfikir olup olmadığındır. Durumu bu şekilde analiz etmeliyiz; daha olgun bir seviyeden.

10.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, ‘‘Dünyada Barış’’