Monthly Archives: Mart 2012

Kadın Doğasının Belirli Nitelikleri

Soru: İntegral yetiştirme kurslarında erkek ve kadın grupları olduğu için, kadın grubunun doğasını netleştirmek isterim.

Cevap: Kadın, kendini ve dünyayı kendi içinde algılayan çok içine kapanık bir varlıktır. Erkekler arasında etkileşim, destek, dostça çevre ve başkaları için kendini feda etmeye hazır olma durumu varken, kadınlar arasında bu öncelikler var olmaz, doğal olarak. Her dişi, her kadın, dişi olan her şey, kendi başına var olmak, sınırlarını, çocuklarını, evini vs. korumak için tasarlanmıştır.

Bu onların içine doğa tarafından yerleştirilmiştir ve bu yüzden bunu bozmamalıyız. Kadının doğasını kırmaya hiç hakkımız yok; aksine, onu ahenk içinde geliştirmeliyiz ve aynı zamanda kadınları birbirleriyle birleştirmeliyiz. Bunu nasıl başarabilirsiniz?

Bu, kadınlara örnek teşkil eden ve onları erkekler grubunu desteklemeye zorlayan güçlü bir erkekler grubu yaratarak yapılabilir. Erkekler grubu, kadınlar grubunun etkisinin önemini ve kadınların birliği olmadan erkekler grubuna destek olamayacaklarını fark eder. Ve kadınların erkekler grubuyla tanımlayabildiği ve bağ kurabildiği tek zaman, kendi aralarında belli bir dereceye kadar bağ kurduklarında olur.

Kadınlar, ortak dışsal bir amaca sahiplerse, kendilerini organize edebilirler ve farklı kadın organizasyonları gibi var olabilirler. Birleşmek yerine, her kadın dışsal amacı anlamalı ve kendini bu amaçla birleştirmelidir: “Erkeklere ‘tutunmanız’, onların içinde var olmanız, onları desteklemeniz gerekir, biz kadınların kendi aramızda bunu yapmamız yerine.” Kadınlar grubu bu şekilde birleşebilir.

Sonra kadınlar, erkekler grubunun etrafında çok güçlü bir destek biçiminde, erkekler grubunun varolması için gerekli kısım olarak var olurlar. Bu tür birleşmiş kadınların çevresi, içsel erkekler grubuna ilişkin olarak dışsal bir daireyi temsil ediyor gibidir, doğadaki erkek ve dişi köklerin çok güçlü birliğidir.

Bu şekilde bu iki integral topluluk birbiriyle etkileşir: Erkekler birlikleri ile kadınları etkiler ve kadınlar birdenbire bunu hissetmeye başlarlar; bu onları çekmeye başlar ve yavaş yavaş bu uğurda etkileşmeye ve birleşmeye başlarlar. Aralarındaki doğal bireyselliği kaybederler.

Kadınlar, erkeklerin birleşmesine yardım etmek adına kendi aralarında birleşebilirler (buna karşılık olarak birliğin gücünü alırlar, bundan “güç almak” için tek yolları budur). Diğer bir deyişle, tamamen doğal bireyselliklerini kaybederler ve kendilerinin üzerine çıkabilirler.

Soru: Bunu pratik olarak nasıl gerçekleştirebilirsiniz?

Cevap: Pratik uygulaması ayrı gruplarda olur, integral yetiştirme metodunu ve buna uygun materyali çalışarak bu grupları hazırlarız ve amaca yöneltiriz. Doğal olarak, kadınlar grubunda çalışırken, kadınlar birbirine dikkat etmezler: Herkes bireysel olarak gelir ve ayrılır. Aralarında arkadaşlar olabilir ama zaman içinde bu da biter, olaylar değişir. Bu kadının doğasıdır.

Bu aslında çok ilginç ve karmaşık bir bireyselliktir, saf biçiminde gerçek özgün doğal egoizmdir ve bunu gözlemlemek iyidir. Diğer bir deyişle, benim “Ben” her zaman içimdedir ve asla başka bir kimsenin yanında değildir. Ve bir başkasının yanında olduğu zaman ise, sadece verili koşulda birbirimize bir şeyle yardım edebildiğimiz veya bir şekilde durumumuzu rahatlattığımız zamandır ve bundan daha fazlası değildir. İnsanlarla uğraşan psikologlar olarak bunu anlıyoruz.

Fakat burada erkekler grubunun etkisinin büyük rolü vardır. Erkekler grubu, birleşerek ve örnek teşkil ederek, bunu birlikte etkileme ihtiyacını kadınlarda harekete geçirir ve sonra kadınlar bu ölçüde birleşirler. Ayrıca, bu onların isteğine ters olarak gerçekleşir. Bunun doğanın kanunu olduğunu görürüz. Diğer bir deyişle, güçlü bir erkek grubu, birliğin bir güç olduğunu kadınlara gösterir ve onların bireysel “Ben” lerinin üzerine çıkmalarına neden olurlar.

Soru: Bu kendini pratikte nasıl ortaya  koyar?

Cevap: Birleşmiş bir kadın bütünü olarak hissedebilirler. Erkekler gibi kucaklaşmaya başlayabilirler ki bu tamamıyla onlar için doğal değildir. Kadınlar, erkeklerde birliği harekete geçirmek için birlikte olmaları gerektiğini hissedebilirler, bu sayede aynı zamanda kendileri için de birliğin içsel halini edineceklerdir ki bunu kendi başlarına alamazlar. Onu ne fethedebilirler, ne alabilirler ne de satın alabilirler – onu elde etmenin başka hiçbir yolu yoktur.

Soru: İntegral birlikte kadınların ve erkeklerin biraz farklı rolleri mi var?

Cevap: Bu doğru! Bunlar tamamen farklı rollerdir! Ne erkeklerin ne de kadınların doğasına baskı yapmıyoruz. Birbirleriyle olan etkileşimleri yavaş yavaş onlara birleşmenin değişik formlarını getirir.

“İntegral Eğitim üzerine Konuşma”, No:10, 16 Aralık 2011

Bir Kadın Birlik Mucizesini Nasıl Tadabilir?

Soru: Ayrılmanın ve birleşmenin psikolojik safhalarını gözlemledik ve fark ettik ki erkekler birleşmeye ulaşabiliyorlar ve kadınlar genellikle ulaşamıyorlar. Bu bir şekilde sizin bahsettiğiniz kanunlarla ilişkili mi?

Cevap: Tabii ki. Erkekler ve kadınlar grubunun özelliklerini çoktan konuştuk. Kadınlar grubu erkekler grubunun üzerine yoğunlaşır, onun etrafında yardım, destek biçiminde, erkekleri birliğe doğru ilerlemeye zorunlu kılan kısım olarak var olur. Sonra erkeklerin edindiği birlik aynı zamanda kadınlar kısmına da yayılır.

Bu nedenle kadınlar grubundaki çalışma tamamen farklıdır. Görünürde dışsal kısma, erkekler grubuna doğru yönlendirilmiştir. Ve kadınlar aralarında sadece bunu etkilemek için ilişki kurarlar. Ortak çalışmalarının etkinliğini ve bu çalışmanın amacının erkekler grubunu etkilemek olduğunu anlamaları en iyisidir.

Fakat bu epey karışık bir problemdir ve çok çabuk çözümlenemez. Ancak birçok özel olaydan sonra, kadınlar, erkekler grubunun edindiği ve onlara yansıttığı birliği tatmaya başladığı zaman, ancak o zaman erkeklerin bir sonraki yükselişine neden olmak ve onlardan biraz yakıt almak üzere bir şekilde birleşmeye hazır hale gelirler. Bu asıl ihtiyacı geliştirirler. Bu fiziksel veya doğuştan olan bir şey değildir – bütünsel seviyeden kaynaklanır.

Bu yüzden erkekler grubunun birliğinin etkisi altında, kadınlarda da birlik için, hatta kendi aralarındaki birlik için bile yeni bir talep yükselir. Diğer bir deyişle, boşluk – birleşme arzusu – içlerinde belirir. Öncelikle, bu birliğe kendi kişisel katılımlarını hissetmeye başlarlar ve her biri erkekler grubundan kendi doyumunu alır. Ve sonra, daha fazla bağ kurdukça, dişi özlerinin daha fazla üzerine çıkarlar ve tek bir kadınlar parçası, bir kadının tek bir görüntüsü olarak aralarında birleşebilirler.

Belki düşüncelerimi biraz komplike bir şekilde ifade ediyorum, çünkü bunlar başlangıç gruplarına uygun olmayan ileri seviyelerdir. Hepsi uygulamada daha iyi şekilde ortaya çıkar. Bu nedenle, bu konu kadınlarla teorik olarak konuşulmamalı çünkü öncelikle bu onların doğasına aykırıdır ve sadece onları kızdırır.

“İntegral Eğitim üzerine Konuşma”, No:10, 16 Aralık 2011

Kadınlar Grubunun Erkekler Grubuna Etkisi

Soru: Erkeklerin integral birlik için çalışması günde 7-8 saat alıyor. Bir kadının da çalışmaya bu kadar zaman ayırması gerekiyor mu?

Cevap: Kadınların erkeklerden daha az problemi vardır çünkü onların çalışması, erkekler grubunun etrafında çalışmaya katıldıklarında başlar. Bunun öncesinde, onların çalışması teorik çalışmadır ve orada hiçbir bağ olamaz. Bu çalışma, konuşmaları, rol yapmayı ve integral bakış açısından çocukları yetiştirmek için çok zaman ayırmayı içerir, fakat kadınlar arasındaki ilişkiler üzerine değildir ki bunu sadece doğalarının ihlali olarak hissedeceklerdir.

Kadınlar grubu, erkekleri ve onların ortak çalışmasını, sadece onlar hazır olduğunda ve erkekler grubu teoride yeterince eğitim aldığında ve halihazırda kendi aralarında pratik olarak birleşmeye maruz kaldığında gözlemlemeye başlar. Biz yavaş yavaş, onlar tarafından bir sonraki seviyeyi edinmek için ihtiyaç duyulan yardımın temellerini onlara öğretmeye başlarız. Bir sonraki seviye, birlik, ahenk ve “Âdem” (“İnsan”) in bir sonraki seviyesinde doğanın algılanmasıdır ki buna bu tür bir birlik sayesinde ulaşabiliriz.

Erkekler grubu, birliği kendi güçleriyle edinirler, bir adamın doyum ve besin edinmesi gibi.

Kadınlar grubu, bu konuda onlara yardım ederler, onlara ilham verirler, onları iterler ve erkeklere onlar olmadan birleşemeyecekleri çok güçlü bir araç olarak hizmet ederler. Kadınlar erkekleri, onların birleşme hissini rahatsız etmeden,  çok dikkatli şekilde etkilemelidirler. Erkeklere, bunu onlardan bekledikleri, onlara değer verdikleri, onlara ilham verdikleri hissini vermelidirler ve onlara bir annenin çocuğuna davrandığı gibi davranmalıdırlar.

Her kadın erkeklerle bu şekilde ilişki kurabilir ve erkekler kadının etkisini hisseder. Bu yüzden kadınlar grubu, erkekler grubunu birliğe doğru hareket ettirmek için temel role sahiptir, ilhamı ve beklentisiyle etkileyerek, bir anne gibi: “Çocuğumdan ne bekliyorum?” Ve çocuk, annesinin ondan belli bir sonuç beklediğini hisseder.

Bütün bunların, erkeklerde ilgisizlik ya da olumsuz bir tepki hissine neden olmasından kaçınarak, çok dikkatli ve yumuşak şekilde yapılması gerekir. Her şey büyük bir özenle, belli bir dereceye kadar ve her zaman ölçülerek yapılmalıdır.

Her iki grup da objektif şekilde kendilerine bir kenardan baktıklarında, birbirlerine ihtiyaçları olduklarını görürler. Kadınlar grubunun desteğine, etkilemesine, ilhamına ve benden beklentisine ihtiyaç duyduğumu kabul ederim. Bu bana ilham verir, beni destekler ve bir sonuç edinmeye doğru canlandırır.

Genelde, ortak hislerin ve beklentilerin etkileri için çok büyük bir yayılma alanı vardır. Eğer bunların hepsi, direkt olmayan bir temas aracılığıyla, uzaktan, kadınlar grubundan erkekler grubuna “ileri sürme” aracılığıyla yapılırsa, o zaman doğru ortak etkileşim sonucu elde edilir. Ve sonuç olarak, erkekler grubu kadınlar grubunun yardımıyla birliği edinir. Ve bu birlik kadınlar grubuna geçirilir.

Fakat bu gruplar birleşmez, birbirine karışmaz; iki “daire” olmak üzere var olmaya devam ederler: Dış daire – kadınlarınki ve iç daire – erkeklerinki.

“İntegral Eğitim üzerine Konuşma”, No: 10, 16 Aralık 2011

Doğa Kanunları Dirençlidir

Soru: Rabaş’ın, “Toplumun Amacı(1)” makalesinde şöyle yazar: “Biz burada doğanın kanunlarını çalışmayı ve takip etmeyi arzu eden herkes için bir toplum oluşturmak amacıyla bir araya geldik.” Doğanın bu kanunları nedir?

Cevap: Gematriya’ya (numeroloji) göre “Tanrı”, “doğa”dır. Yaratan’ın arzusunu çalışmak ve uygulamakla, doğa kanunlarını çalışmak ve uygulamak aynı şeydir.

Dünya çözümü olmayan bir krizin içinde ve neler olduğunu anlamak zorundayız. Neden doğayla uyum içinde olamıyoruz? Neden her geçen gün üzerimize yeni felaketler getiriyoruz? Hayvanlar ve bitki türleri yok oluyor; ormanlar yok oluyor; insanlar kirlenme sebebiyle ölüyor… Açık söylemek gerekirse, doğayı bozuyoruz. Doğanın buna nasıl karşılık verdiğini görüyorsunuz.

Peki ya kazancıma ne oluyor? Bankada birkaç milyonum olsa bile, onunla ne yapacağımı bilmiyorum. Bugün kimse bana güvenli bir yatırım önerisi veremiyor.

Dolayısıyla gelecek karanlıkta. Çocuklarım ve torunlarım için ne bırakacağımı bilmiyorum, yiyecek bir şeyimizin olup olmayacağını ve bunu nasıl sağlayacağımızı bilmiyorum. Hepimiz güvenlik ve doyum istiyoruz ve yarın için kimse bana doyum vaat etmiyor. Tersine herkes çöküşten bahsediyor.

Neden? Şu açıktır ki bugün kimse bunun sebebini bilmiyor. Krizin idrakine vardık ve şunu anladık ki dünyada bize gerçekte neler olduğunu açıklayacak tek kişi bile yok.

Bu durumda, elbette eğer mümkünse, doğaya dönmek ve ondan öğrenmek gereklidir.  Kendim için daha iyi bir gelecek sağlamak için, bana gerekli bilgiyi verecek bir bilimden ve fırsatlardan bahsedildi. Bende çalışmaya başladım; belki işler bu kadar da karmaşık değildir? Aynı şekilde bir işadamı, altın almak ya da fabrikasını satmak için ona doğru tavsiyeyi verecek danışman şirketlerine yönelir.

Bu aynı zamanda basit arzulara da işaret eder: Sağlıklı olmak, yaşayacak bir yerimin olması, ailemi geçindirmek, çocuklarıma iyi eğitim vermek, güvenli ve genel olarak iyi olmak. Bu normaldir ve kişinin taleplerinin makul bir seviyesidir. Fakat bugün bunlar kriz nedeniyle elde edilemez gözükmektedir.

Öyleyse bundan nasıl çıkacağız? İçinde bulunduğumuz doğanın kanunlarını çalışmak zorundayız. Her şeyden evvel bununla ve insanla ilgili fazla şey bilmiyoruz. Muhtemelen insanlar bunu daha az kötü, yıkıcı ve zararlı hale getirmeye yardım eden niteliklere ve yeteneklere sahipler ve bu dünyayı daha iyi hale getirecektir.

Aslında, tüm bu talihsizliklerin kaynağının  sadece insan olduğu açıktır. Herkes bununla hemfikir fakat, bunu önemli bir soru takip ediyor: “Öyleyse ne yapabiliriz?” Neticede insanın nasıl ıslah olacağını açıklayan bir bilim var. Onu yap ve her şey çözümlenecek.

Aksi halde dinozorların yolunu takip ederiz. Türler hızlıca yok oluyor ve biz bunu gelecek yıllarda “merdivenin dibine geri dönmek” haline getirebiliriz. Toplumundaki panikten kaçınmak için, bize her şey söylenmedi bile. Gerçekten, yaklaşan tehdit eğer akıllarını kaybetmelerine sebep olacaksa, neden insanlar tüm gerçeği bilmek zoruna olsunlar ki?  Eğer onu durdurmayı bilmiyorsak, yaklaşan felakete gözlerimizi kapatmaya hemen hazırız. Bununla ilgili şöyle yazar: “Yarın öleceğimizden, yiyelim, içelim.”

Bu sebeple ıslahın metoduyla ilgili mesajının dağıtımı gereklidir ve herkesin ulaşabileceği şekilde açık ve keyifli olmalıdır.  Eğer doğa için ve insan için işleyen kanunlardan haberdar olursak ve eğer onların birbirleriyle etkileşiminin yolunu anlarsak, iyi yöne doğru değişimlerin anahtarı bizim ellerimizde olur. Eğer bu olmazsa, kriz yayılmaya devam eder. Bunu durduramayız; tersine her şey daha da kötüye gider.

Günlük Kabala Dersi 4:Bölüm 11/03/2012

Ben Ve Yaratan Grubun İçinde Buluşuruz

Bir kişi Yaratan’ın ifşasına yaklaştığı zaman, Sina Dağının önünde duruyor olduğunu hisseder. Bir taraftan onun tüm kötü arzuları oradadır ancak diğer taraftan ise kişi amacı edinmek ve Yaratan’ı ifşa etmek için bunun olduğunu anlar, kişi O’ndan kopye edilen ihsan etme niteliğini almak için arzusunu hazırlamalıdır. Tüm bunlardan sonra ‘Adam’ (Adem) kelimesinin anlamı: Yaratan’a ‘benzer’ (Domeh) demektir.

Ve böylece, bizler farklı ihsan etme formlarını almak için hep beraber arzumuzu hazırlıyoruz öyle ki bu arzu damgayı kabul edebilsin. Tora’nın (Işık) verilmesinin koşulu budur, şöyle yazılır: “Sizler bugün hepiniz …” Bir değil hepiniz: Çünkü ifşa edeceğimiz Üst Güç bizim ortak birliğimizin içindedir.

Aslında maddesel arzuyu hazırlamak için çok basit bir şeye ihtiyaç vardır. Bu arzunun hiç bir şekilde bizim bu dünyaya ait olmadığı doğrudur ve zaten işte bu yüzden bizim için zordur. Buna: Karşılıklı dahiliyet denir. Hepimiz birbirimize karşılıklı olarak dahil hale gelmeliyiz, arzularımız vasıtasıyla birbirimizle bağlanmalıyız, başka bir şeye ihtiyaç yoktur. O zaman kırılmanın öncesinde olduğu gibi Üst Işığın girebileceği ve kendi baskısını (damgasını) yapabileceği ‘yer’e ulaşacağız.

Ve bu sebepten ötürü, eğer birlik olmak, Yaratan’ı ifşa etmek için bu doğrultuyu tutuyorsak ne yaptığımız mesele değildir, yazıldığı gibi: “İsrail (Yaratan’a doğru arzusu olan), Tora (Işık) ve Yaratan birdir.” “İsrail” adam anlamındadır. “Tora” dostunu kendin gibi sevmenin noktasında bizleri birleştirecek olan Işığın gücüdür. Ve “Yaratan” bizler birlik olduğumuz zaman bize Kendi damgasını veren Köktür.

Bu şekilde ben grubun tarafında duruyorum ve Yaratan diğer tarafta durur. Ve eğer O ve ben grubun içerisinde buluşabilirsek o zaman ifşa gerçekleşir.

İlerleyişimiz bu şekildedir. İşin özü tüm çalışmamız buna hazırlanmaktır. Eğer hepimiz hep birlikte durursak bu durum gerçekleşecektir.

23.02.2012 Tarihli Arava Arvut Kongresinin 2. dersinden

Son Kapı

Kabalistlerin, açıklamalarında hep aynı prensibe geri döndüklerini görüyoruz. Maneviyatta çok fazla kural yoktur. Yükselişlerin ve düşüşlerin tek ve aynı olan aşamaları sebepleriyle beraber, değişik yollarla bize geri gelir fakat temelde her zaman aynı prensip geçerlidir. Gerçek bir eksikliğe gelmeden yeni bir güç elde edemeyiz.

Yaratan’ın hizmetkârı olan kişi, sürekli olarak O’na yaklaşmak için yeni yollar arar. Bu yaklaşma, yeni kabın edinimini ve bize zıt olan ihsan etme arzusunu içerir.

Çalışmaya yeni başlayan bir kişi henüz arzunun “ne için” ya da “neye karşı” olduğunun anlamını tam olarak anlayamaz. Maneviyatın aslında hem kolay hem de zor olduğunu görmeye başlayana kadar bu böyle devam eder. Bunun ne olduğunu anlamaya başlayana kadar çok zaman geçer.

Bu, kişinin manevî çalışmada daha ziyade pasif olarak yer almasıyla, içinde oluşan bir çeşit içsel gizli bir süreçtir. Maneviyatı, ona bilgiyi, başkaları üzerinde daha büyük bir güç ve haz veren egoizmine iyi gelecek bir şey olarak, hayal etmeyi sürdürür. Gerçekte gelme sebebi budur; bu dünyada mutlu olma umudunu kaybetmesi. Bu sebeple manevî doyum edinmeye karar verir.

Herkes bu şekilde düşünür. Aksi halde neden çalışsın ki? Kişiyi çekmek için Üst Güç, doğa tarafından bu şekilde ayarlama yapılmıştır. Başka bir şey söyleseniz bile sizi duymayacaktır. Ama bu faydalı yalan, egosunun, alma arzusunun, daha fazla almak üzere olduğunu kişiye hissettirerek, onu bu süreçte tutar. Aslında ona söylenenleri duymaz, hatta “ihsan etme arzusu” “mantık ötesi inanç” gibi cümleleri sürekli tekrarlasa bile, gerçekte ne anlama geldiklerini tam olarak idrak edemez.

Bu kavramları, kendi içsel yorumu olarak tarif eder çünkü başka şekilde algılayamaz. Bu, Kabala ilmini çalışmasına ve ışığın bir orda bir burada yanmasına kadar, bu şekilde sürer gider ve ihsan etme arzusu, dost sevgisi, egoist arzuların üstüne çıkmak gibi kavramların gerçek anlamını bir şekilde anlamaya başlar.

Gittikçe daha fazla duyar ve ihsan etmeye hazır hale gelir. Önce, genel teorik bir uzlaşma, soyut bir şey olmalıdır: tüm dünyaya, insanlığa, Yaratan’a ihsan etmek. Bu kavramlar biraz karışıktır; kişinin kendinden, alanından ve idrakinden uzaktadır.

Bu sebeple, “Yaratanına mutluluk vermeye” hazırdır. Ancak iş pratik eylemlere ve başkasını, dostlarını sevmeye gelince, buna hazır değildir. Burada yapılacak çok iş vardır.

Tekrar üst Işık onun üzerinde etki eder, kaplarını değiştirir ta ki ihsan etmenin grubun içinde olduğunu idrak etmeye başlayana kadar. Yaratan, yapabildiğimiz kadarıyla başkalarını sevmeyi anlamamızı, bizden talep eder.

Bu elbette bir yalandır, fakat bir başlangıçtır. Bununla kişi Yaratan’ın hizmetkârı haline gelir –eğer yaptığı eylemler gerçekten ihsan etme arzusuna hizmet ederse. Elbette, kişi kendisi bu ihsan etme arzusunu yaratamaz, bu eylemlerinin direkt bir sonucu değildir. Tohumu eken ve hiçbir şeyin filizlenmediğini gören, bir kişi gibidir. Sonra, hiçbir sonuç almadan birçok hayal kırıklığıyla tekrar başlar.

Aynı zamanda bazı kısmî başarılar da elde eder: biraz anlayış ve his. Ancak sonunda “gözyaşları içinde olanlardan” haline gelir ve görür ki çalışması onu bir yere götürmüyor, ama bir talebe, isteğe, duaya ve Yaratan’a getiriyor. Bu aşamaya geldiğinde buna “çoğunluğun duası” denir ve bu ona Cennetin kapılarını açar. Açılan gözyaşı kapısı haricinde bütün kapılar kapalıdır. Kişinin keşfettiği şey budur.

“Kapılar” (İbranîcede “Shearim”, “hayali – Meshuar” kelimesiyle aynı kökten gelir), kişinin hayal ettiği beklenen ödülün yolunu belirtir. Tüm bu kapılardan, ihsan etme haricinde bir şeyler almak ister, ama ihsan etmekle ilgili olarak sadece ağlar çünkü şu açıktır ki kendi başına buna ulaşamaz. Aynı zamanda gerçekten bunun önemini anlayana kadar, edinmeyi istemez.

Böylece kişi birçok gözyaşı akıtır, ta ki gözyaşı kapısını oluşturana, ihsan etmeyi isteyerek onun inşasını sonunda bitirene ve ona ulaşmasının mümkün olmadığını görene kadar. Bu sebeple Yaratan’a doğru olmaya itilir. Ta ki O’na ihtiyacı kalmayana kadar ama şimdi Yaratan’ın gerekli olduğunu görür.

Sonuç olarak, ihsan etmeyi ister ve bunu sadece Yaratan’dan alır. Tüm bunu grubun içinde edinir, çünkü başka şekilde bu imkânsızdır ve sonra “meyveyi toplar.” Islah eden Işık gelir ve onu dostlarına bağlar ve onların içinde Yaratan ifşa olur. Kişi sonra manevî çalışmasında mutlu olur. Yaratan’ın hizmetkârının, yolu budur.

Günlük Sabah Dersi 27/02/2012  “Rabaş’ın Yazıları”

Dünyaya Bir Çözüm Vermek

Bağlantıların ağını oluşturarak dünyaya kılavuzluk ederiz; bizler dünyanın ‘ihsan etmenin merkezi’ haline geliyoruz. İnsanlık acı çekiyor ancak bu acının arkasındaki sebebi ifşa edemiyor ve işte bu yüzden bu acıdan nasıl kurtulacağını bilmiyor. Aslında bu görünür bir durum ve daha ve daha fazla hissedilecek. İşte bu yüzden bizler mümkün olduğunca kısa bir zamanda  insanlara bu krizin sebebini, krizin doğasının ardındaki sebebi ve nasıl bundan kurtulabilecelerini anlatmalı ve açıklamalıyız.

Bunu yapmadan dünyaya ihsan ediyoruz diyemeyiz. Tüm gücümüzle insanların acılarına ortak olmalıyız, ızdıraplarını hissetmeli ve kendimizden daha çok onlar için talepte bulunmalıyız. Bizim esas işimiz budur. Biz bunun için varız. İşte bu yüzden olabildiğince en kısa zamanda dünyaya neler olduğu hakkında bir açıklamayla ortaya çıkmalıyız. Dünya kendi çözümünü muhakeme edemeyecektir. Bu durum bizleri, eğitmenler hazırlamak, içerik oluşturmak ve benzeri hazırlıklar için ağ oluşturmak için zorunlu kılar.

Bizim işimiz budur. Şükür buna ki, sadece dağıtım ve dost sevgisine olan endişemizle kendimizi daha ileriye taşıyacağız.

28.02.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, ‘Sorular ve Cevaplar’