Monthly Archives: Ocak 2012

Kadın Arzusu Her Şeyi Düzeltecek

Sizi duymuş ve anlamış olan bir kadın özellikle ne yapabilir ve ne yapmalıdır? Genellikle kadın gider ve hemen eşini “düzeltmeye” çalışır.

– Bir psikolog olarak doğru etki noktasını – kadın – tespit ettiniz. Gerçekten de, bu doğrudur çünkü bizim öğrenme sistemimizde, eğer bir kadına insanlık için aydınlık gelecek beklentilerinden bahsedersek, o geri kalan her şeyi düzenleyecek. Kadın arzusu ve baskısı her şeyi düzeltecek. Bu açıdan erkek çok daha pasiftir. Fakat kadının, çocukları ve eşi üzerinde böyle bir etkisi vardır ki, onları kendilerini düzeltme üzerinde çalışmaya zorlar.

Dolayısıyla, ilk önce, gezegendeki nüfusun kadın bölümünü eğitme konusuna önem verilmelidir çünkü o, bunu almaya çok açıktır. Kadınlara karşı doğru yaklaşımı ve onlarla doğru bağlantıyı bulmak, onların ilgisini uyandırmak gerekir. Bu, bizim eğitim programına girmemizi sağlayacak.

Hiç kimse burada nüfusun diğer bölümlerini küçümsemiyor. Fakat gördüğümüz gibi, eğer bir kadın bir şey isterse, onun etrafında olan diğerleri yavaş yavaş onun etkisi altına girmeye başlar.

– Diyelim ki, bizim programımızı seyretmeyi henüz bitirmiş bir kadın, akşam eşini karşılar. O ne yapmalıdır? Bu fikri gerçekleştirmeye nasıl başlamalıdır?

– Genellikle eşini nasıl etkiler? Günün sonunda anlarız ki, eşi bunu arzulasa da arzulamasa da, bir anlamda, erkek kadınına boyun eğer. Bu Doğadır ve bundan dolayı utanç duymamalıyız!

Her erkek, eşini bir ölçüde annesi gibi görür ve bir şekilde ondan korkar, küçük bir çocuk gibi, yetişkin bir erkek, hatta onun ötesinde bile olsa. Bu Doğadan gelir. Kadın hayat verir. Seni besler, sana rehberlik eder ve seni yetiştirir. Sonunda, bugün sahip olduğun her şey, o ne yapmış ise odur.  Çocuk için babanın rolünün önemi hakkında konuşsak bile, baba yine de annenin arkasındadır. Anne, çocuk için her şeydir.

– Kadın, bu “integral hareketleri” yapması için bir şekilde eşini teşvik mi etmeli? İlk adım nedir?

– İlk adım, kadının bunu istemesidir. Onun arzusu, tek bir kelime söylemeden bile yeterlidir. Kadınların bunu nasıl yaptığını bilmiyor musunuz?

– Evet, tabii ki.

– Bu şekilde erkeğin içinde duygunun çıkmasına neden olur. Ve çocuklarla, onlarla konuşacak ve çocuklar ayrıca okulda yeni, integral eğitimi alacaklar. Eşi de bu eğitimi iş yerinde ya da bulunduğu herhangi bir yerde alacak. Fakat kadının sessiz sorusuyla, bu soru tam da ailenin erkek parçasını delip geçer; kadın, erkeklerin bunun önemli olduğuna dair hissiyatlarını kesinlikle yükseltir ve keskinleştirir.

Erkek parçasında bu önemlilik hissi yoktur. Özellikle kadın, gelecek için gerçekten endişe duyar ve ona özen gösterir.

Eğer kadın geleceğe dair ilgili ve kaygılı olursa, o zaman herkes aynı zamanda bunun etrafında dönmeye başlayacak. Erkek, kadın arzusunu gerçekleştirecek. Nasıl olsa bunu hayatta yapıyor, bencil biçimde. Ve burada, aynı zamanda doğru arzular gerçekleştirilecek.

Yok Etme, Dengele

Yayınlanma tarihi 16 Ocak 2012, saat 17:26

Soru: Dengeye ihtiyacımızın olduğundan bahsediyoruz. Dengeye tam olarak nasıl ulaşabiliriz?

Cevap: İçimde var olan şeyler sadece düşünceler, arzular ve sapmalardan ibaret değil mi? Tüm bunlardan kendimden kesip atabilir miyim? Hayır. Peki, bunları bastırabilir miyim? Bu hiç iyi bir fikir olmaz. Bunu denemek, büyük çabalar gerektirir ve çok zaman alır; sonunda ise fark ederim ki, tabiatımda bulunan niteliklerim elli yıl sonra bile kaybolmamış.

O zaman burada nasıl bir eğitimden bahsediyoruz? “İnsan olmak” ne anlama geliyor? Kendimi nasıl aşabilirim?

Tek yapmamız gereken, bütün niteliklerimizi alıp onları dengelemektir. Bende var olan hiçbir kötülükten pişmanlık duymamalıyım; tek yapmam gereken, bunları iyi olan bir şeyle dengelemektir.

Herhangi bir şeyi silmeme gerek yok; bunu bilmek bile insanı rahatlatır. Sonuç olarak, pişmanlık duymuyorum, çünkü ben bu şekildeyim; ben buyum. İçimde olanları silsem benden geriye ne kalacak ki? Böyle bir durumda elimde kalan tek şey, hayatıma son vermek olur. İnsanları intihara sürükleyen şey de budur: Kendi içlerinde iyi olan hiçbir şeyin bulunmadığını fark ediyorlar. Belki farklı dışsal sebepler de olabilir, ancak sonuç aynı.

Fakat biz, bu durumu farklı bir şekilde ele alıyoruz. Kişi, kendisinde var olan her şeyi tutmalıdır ve kendi nitelikleri ile devam eder; negatif niteliklerine olumlu muhakemeler ile pozitif nitelikler ilave eder. Yok etme, dengele. Yok ederek “dünyanın reformcusu” olursun ve bu iki kat kötüdür; çünkü bu durumda kişi, dünyaya zarar veren kişi olur.

Kendimizle ilgili olan tüm fenomenleri silmemiz değil, dengelememiz gerekiyor. Aksi takdirde genel dengeyi bozarız. Benzer bir şekilde de kan basıncını ve diğer fizyolojik problemleri, hatta toplumda ve ailede bulunan sorunları dengelemeye çalışırız.

Hiçbir şeyi bastırmamamız gerekiyor. Sonuçta, alma arzusunun bu şekilde yaratılmış olması bir tesadüf eseri değil. Bunun temeli içimizde yatar, Reşimolarımızda (bilgilendirici genler) ortaya çıkar ve biz bunları yok edemeyiz. Reşimoların zinciri gelişmeye devam eder ve bizim yapabileceğimiz tek şey onları dengelemektir; bu fenomeni doğru bir şekilde kullanarak ve pozitif yanını ifşa ederek ıslah etmektir.

“Barış” makalesi konulu ve 13/01/12 tarihli Günlük Kabala Dersi’nin 4’üncü bölümünden.

Sokaktaki Olay

Soru: Diyelim ki, sokakta veya metro istasyonunda birisini tartakladıklarına şahit oluyorum. Böyle bir durumda ne yapmalıyım? Gözlerimin önünde olup bitene nasıl tepki vermeliyim?

Cevap: Biz sadece entegral bir toplumdaki davranış biçiminden, entegral toplumdaki ilişkileri uygulamalı olarak öğrendiğimiz çalışma gruplarındaki davranış biçimden bahsediyoruz. Sokakta ise, bunu herhangi bir şekilde yansıtmıyoruz. İnsanlar bizi henüz anlayamazlar.

Her şey, bulunduğumuz topluma bağlıdır. Sokakta ayağı buzda kayıp düşen yaşlı bir teyzeye yardımcı olmak istediğini düşünelim. Bazı toplumlar vardır ki, insanlar hemen kötü bir şey yapmak istediğini zannederler. Hatta o yaşlı teyze bile, parasını çalmaya veya uygun olmayan bir başka şey yapmaya kalkıştığını düşünebilir.

Ama kimi toplumda ise, anında bir sürü insan koşturup teyzeye yardım etmeye gelir. Yani, her şey kişinin nerede bulunduğu ile ilgilidir.

Dolayısıyla, sokaktaki davranışın, -bulunduğun toplumdaki diğer insanlardan hiçbir şekilde farklı olmamalıdır. Aksi takdirde, yaptığın şey çok garip karşılanır ve insanlar tarafından anlaşılmaz.

Yayınlanma tarihi 16 Ocak 2012, saat 17:49

13/12/11 tarihli “Entegral Toplum Üzerine Söyleşi” No. 5’ten alıntı

Ortak Bir His, Akıl ve Kalp

Soru: Diyelim ki, insanlar integral yetiştirme kurslarında belli bir süre teoriyi çalışarak ve öğrendikleri hakkında pratik egzersizlerde bulunarak grubun içinde “geliştiler”. Fakat ilerleyen dönemde doğal olarak, integral olmayı çalışılmak gerekirken, kişinin yine o kocaman dünyaya gitmesini gerektirecek vakit de gelip çatacak.

Cevap: Bunun için yavaş yavaş grupları birleştirmeye ve sağlamlaştırmaya başlıyoruz. Onları televizyonlara, sanal ağlardaki konuşmalara taşıyoruz. İntegral eğitim, integral bağın çalışılması, kişi, insan toplumunda ve doğada en üst seviyedeki uyuma erişene dek kişinin tüm yaşamı boyunca devam ediyor. Bu yüzden grupların yavaş yavaş güçlenmesi kişinin buna diğerleriyle eşit şekilde dahil olduğunu ve insanoğlunun tüm seviyeleriyle bağ kurduğunu ve tüm insanoğlunun kendi içinde olduğunu hissettiği bir koşulda olmasını gerektiriyor. Sanki her birimizin, hiçbirimizin duygusal seviyesine ve IQ düzeyine ya da diğer başka bir kritere göre sınıflandırılmadığı “yuvarlak” bir toplumda var olduğunu hissetmesi gibi. Diğer bir deyişle, irsi herhangi bir parametreden bağımsız bir toplumda yaşadığını hissediyor ki bu daha geçemediğimiz bir düzen.

İntegral bir toplumda birbirini karşılıklı bir biçimde dahil etme durumu, kişinin bir başkasının aklını ve hislerini kullanabildiği bir kişisel gelişim seviyesini varsayar. Kişi diğerlerine yaklaşımı aracılığıyla kendini diğerlerinin içine dahil eder ve bu “yabancı” kaynakları kendi kaynaklarıymış gibi kullanmaya başlar. Bu durumda kişisel “Ben” denilen şey algıda ortadan kaybolur ve ortak bir his, mantık ve kalp baş gösterir. Ve bu, kişinin “Adem” denilen, bütünüyle birlik içinde olan bu sanal görüntüye bağlanması gibidir. Sonra insanlar arasındaki tüm farklılıklar yavaş yavaş düzleşir.
Bunlar insanoğlunun tam anlamıyla sadece hayalini kurabileceği şartlar olacak: Herkes eşit olmalı, herkes aynı koşullarda, şartlarda yaşamalı vs. her birimiz yapabildiği ve arzulayabildiği kadarıyla tek bir akıl ve hissiyattan yararlanacak.

Aynı zamanda kimse bir eksiklik hissetmeyecek. Çünkü herkes için herşey sağlanacak – büyük akıl ve büyük kalp herkesle bağlantı kuracak.

– 13/12/11 tarihli “İntegral Eğitim Üzerine Konuşma” dersinden alıntıdır.

Gerçek Nerede? – Doğada

Düşünce (Mikail P.Barbolin,PhD, Rus Eğitim Akademisi, Yetişkin Eğitimi Enstitüsü): “Ahlak bilim ve hayatın anlamı bugünün en tartışılan konuları haline geldiler. Ancak, genellikle birbirine bağlı olarak görülmüyorlar.

“Modern sosyal yaşamda insan ahlâkının gelişimi önemli bir rol oynuyor. Bu dürüst bir yaşama işaret ediyor, fakat kişinin ahlâksal nitelikleri ve içsel ahlâkıyla ilgili hiçbir şey söylemiyor. Şu açıktır ki, hayatın belirli kurallarının, sakıncalı olanın ihlâli söz konusudur, çünkü bir başkasına zarar verebilir.

“Fakat bildiğimiz gibi, iyi ve kötü kavramları görecelidir. Başkalarına, kendimize ve sadece insanlara değil, aynı zamanda doğaya ‘zarar vermemek’ için, takip edilmesi gereken sınır nedir? Bunu dengeleyen ve insan davranışını yönlendiren mekanizma nerededir? Bundan faydalanmak için ne yapmalıyız?”

Benim Yorumum: Öğretmenler, bu dünyadaki muhtemelen en tutucu insanlardır, subay, doktor, koruyucu ve anne arasında bir yerde dururlar. Uzun zamandır okullarımızın durumuyla ilgili mutsuzuz; her şeyden evvel eğer yetişkin eğitimine ihtiyaç varsa, bu demektir ki hayatları boyunca onlara “nasıl öğrenecekleri” öğretilmemiştir.

Fakat bu doğaldır, çünkü tüm plânlarımızda ve eylemlerimizde genel bir krize girdik. Bunun içinde yaşama ve hayatımızı kurma beceriksizliğimizi keşfettiğimizde, egoist arzuların gelişiminin sonunun, neticesi gibi olacaktır.

Öyleyse, hayata karşı ihsan etmeye dayanan yeni bir tavır seçtiğimizde, tüm eğitim sistemini yeniden yapılandırmak zorundayız. Bu hali hazırda bozulmuş olduğundan, sadece alışılmış değil fakat zararlı olan davranışları da, net bir zihniyetle temizlemeli ve doğayla benzer olmaya dayanan, dolayısıyla gerçek ve daimi olacak yeni bir eğitim sistemi yaratmalıyız.

Yayınlanma 14 Jan 2012

Evini İnşa Et Ve O Canlansın!

Her zaman öğrencilerde aynı soru ortaya çıkıyor: Ne yapmalıyım? Hayatın anlamı ile ilgili soruda, öğretmeni, grubu buluyorum ve çalışmaya başlıyorum. Kişi tüm bunları doğru bir şekilde öyle organize etmelidir ki, öğretmeninin talimatlarının ve çalışmasının yardımıyla, bu manevî formu grubun içinde ifşa etsin.

Bu tıpkı bir blok yığını arasında olmam gibi: Bu gruptur. Şimdi, babasıyla ve blokları bir araya getirip nasıl ev haline getireceğimi çizimle gösteren bir el kitabıyla beraber oturan, küçük bir çocuk gibiyim.

Kitaba bakıyorum, fakat hala küçük ve eğitimsiz olduğumdan, bu benim için yeterli değil. Bana yardım edecek bir yetişkine ihtiyacım var. Grubu oluşturan bloklardan bir ev inşa etmem için babam bana yardım ediyor. Bu bizim durumumuzdur.

Bir ev inşa ediyor olmam sayesinde, bilgelik ediniyor ve daha iyi anlıyor ve hissediyorum.  Evi bitirdiğim zaman, onun içinde hayatı ifşa ediyorum! Birden, bir çeşit küçük ışıklar beni aydınlatmaya başlıyor, onun içinde bir şeyler hareket etmeye başlıyor, bazı sesler ve kokular beliriyor, harika bir masal gibi canlanmaya başlıyor.

Bu noktada, tüm blokları doğru bir şekilde bir araya getirdiğimde, her şey aydınlanıyor ve hareket etmeye başlıyor.

Soru: Fakat baba önce çocuğa evi nasıl inşa edeceğini gösteriyor, sonra da onunla beraber inşa ediyor. Neden onu inşa etmemiz için yardım ediyor?

Cevap: İnşa etmeye yeni başlıyoruz ve O’nun yardımını talep ediyoruz. Belki, grupta henüz bir ev inşa etmeye başlamadın bile ve halen daha soruyorsun, babam nerede? Ama eğer daha başlamadıysan, O’na ne için ihtiyacın var?

İnşa etmeye başladığında göreceksin ki bunu yapamıyorsun ve o zaman O’nun seninle beraber olmasını isteyeceksin. Kendin gidip, elinden tutup O’nu getireceksin ki bu şekilde sana yardım etsin. Fakat şimdi sana öyle geliyor ki, her şeyi kendin inşa ediyorsun ve bir babaya ihtiyacın yok.

Yayınlanan 14 Jan 08:44 Am

Gerileten Değil Fakat İlerleten Güçler

Soru: Her şeyi yerine getiren insanlar neden sürekli olarak geri itiliyor?

Bu harika! Ne kadar daha güçlenmesi gerektiği kendisine gösteriliyor. Bu, çocuğa nasıl yürümesi gerektiğini öğreten ebeveynler gibi. Sanki onu iter gibi, ondan gittikçe daha çok uzaklaşıyorlar!

Çocuk sanki onu desteklemek istemiyorlarmış gibi hissediyor. Bunu bu şekilde algılıyor. Onun her zaman yakınında olan bu destekleyen eller, sürekli olarak ondan uzaklaşıyor ve sanki hiç gücü yokmuş gibi onun tedirgin olmasına neden oluyor.

Onunla ne yapmak istediğimizi anlamayan bir çocuğa karşı neden böyle acımasız olabiliyoruz? Zavallı çocuk ağladığında onu tutup, kucaklamak yerine, onu yürümeye zorlayarak bize doğru gelmesi için onu kışkırtıyoruz.

Yaratan’da bize aynı şeyi yapıyor.

Yayınlanan 14 Jan 2012 07:36 AM

İnsanlar Çocuklarının Daha İyi Olacağına İnanmıyor

Alıntı (Dünya Ekonomi Formu): Finansal kriz insanoğlunu ruhen olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Onlar krizin yalnızlığı ve milliyetçiliği yükseltip toplumsal bir şok oluşturacağını düşünüyorlar. Bu durum insanlık tarafından elde edilen tüm ilerleyişe zarar verebilir.

Tüm nesiller boyunca ilk defa insanlar çocuklarının kendilerinden daha iyi yaşam süreceklerine inanmıyorlar. Büyük bir güven ve cesur fikirlerin kaynağı olan edindikleri egoizmin düzeyine rağmen bu endişe çoğunlukla sanayileşmiş ülkelerde ortaya çıkıyor.

Bu zor zamanların bizi yokladığı dönemde hayal kırıklıkları daha da büyüyor ve devlet ile yurttaşlar arasındaki toplumsal anlaşmayı tehdit ediyor. Hükümetler ve yurttaşlar genel durumun (ruh halinin) daha da düşeceğine ve ortaya çıkacak risklere yararlı çözümler bulmaya hazır olmalılar.

Referansım: Bu durum daha da büyüyerek ilerleyecek! Çünkü genel krize yönelik (ekonomik, eğitim, aile, uyuşturucu, sağlık gibi krizler) evrensel sorumluluğun edinilmesinden başka bir çözüm yok! Bunu sadece hükümetlerin yönetebileceği (düzenleyeceği) entegral eğitimin yardımıyla edinebiliriz.

Ölüm Uykusundan Uyandığın Zaman

Kişinin kalbinde bir arzu yoksa o kişi uykuya dalar ve maneviyatta ölü olarak kabul edilir. Tüm bunlardan sonra, kişinin kalbinde arzu uyandığı zaman maneviyat başlar. Arzu asla kendiliğinden gelmez.

Hatta kişi Yukarıdan uyandırılır ve aniden kalbinde bir özlem, farklı bir arzu hissetse bile bu Üst’ün hesabınadır. Yukarının dışında başka bir yerden bize birşey gelmeyecektir. Hatta bununla beraber kişiye Yukarıdan verilmiş olan arzu ile kişinin ilerleyebileceği, kendi başına ilerleyemeyeceği kişiye daha net hale gelir. Bu durum neredeyse hiç bir iz bırakmadan ortaya çıktığı şekilde devam edecektir.

Arzularımızın nereden geldiğini açığa çıkarmak için her an çaba harcamalıyız. Arzularımız sadece, gruptan, bir dosttan, bir etkileşimden, belli bir olaydan ve belli bir hatıradan gelir. Kişi tüm bunları kendisi ile ilişkilendirir çünkü bunların dışından geldiğini hissedemez ve bilemez. Ancak kişi bu arzuyu edinmek için gerilim içinde çaba harcadığını, ortaya çıkmadan bir an önce araştırmış olup olmadığını hesap ve kontrol etmeli. Eğer bu arzunun ortaya çıkmasını önceki ana bağlayacak hiçbir şey yok ise, bu arzu o kişinin değildir ancak bu durumda bu arzu basitçe ondan geçer ve onun hesabına kaydedilmemiştir.

Bu arzu ona ıslah getirmez daha ziyade bir çocuğa öğrenmesi için verilmiş bir pratik gibidir. Ancak bu adamın kişisel ilerlemesi olarak kabul edilmez. Bir çocuk için bir örneğin yeterli olup bizlerin açısından bu örneğin yetersiz olduğu gibi. Tüm ilerleyişimiz sadece kendi arzumuza şükretmektir.

Bu demektir ki önceki hiçbir arzuya sahip olmadığım ve bunu yapamadığım durumun olduğu yerde çabamı çevrem ve kitaplarla ilişkili olarak harcamalıyım. Bu durumlar çaba sarf etmem gereken ve uyandırmam gereken koşullardır.

Buradaki çalışma alışkanlığının net bir plana göre olması çok önemlidir öyle ki ne yapmam gerektiğini şimdi bilmeliyim. O zaman hatırlayacağım ve kendimi yapmam gerekene yönelik zorunlu kılacağım. Bu yüzden bize sürekli amacı hatırlatan gruba şükretmeliyiz.

Eğer ben kendi etrafımda bana daima maneviyatın önemini hatırlatan ve tekrar analiz yapmamı sağlayan bir sistem inşa edersem ek destek alabilirim.
Ancak yine de Yukarıdan anlamadığım bir şekilde amaç bana hatırlatılırsa “Yaratan’ın direkt veya dolaylı etkisi ile” saklı şekillerde Yaratan’ın üzerimizde işlediği gibi kendi arzumu keşfedene kadar devam etmeliyim.

11.01.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Zohar

Okul Toplumun Yozlaşmasının Göstergesidir

Soru: Bizler yetişkin insanların eğitimi hakkında konuştuğumuz zaman bu biraz endişe verici görünüyor. İnsanlar, günümüz gerçekliğinden kopuk eylemleri teklif ettiğimizden dolayı bizleri suçlamaya başlıyorlar.

Cevabım: Buna tamamen katılıyorum! Günümüz dünyası ve bizler onlara tamamen ters ve karşıt önerilerde bulunuyoruz. Gerçekçi gözlerle bakmalıyız. Gerçektende böyle. Burada kısmi çözümler olabilir. Ben, günümüzde olduğu gibi yarısı egoistik yarısı insancıl olacak şekilde bir okul yapamam.

Küçük bir çocuk için okula geldiği zaman, dayak atabiliyorlar, O’ndan çalışıyorlar, Onunla her türlü şeyi yapıp her türlü şeyi yüklüyorlar, çocuğa baskı yapıp tüm olumsuz değerleri aşılıyorlar. Ve Onu birçok iğrenç örneklerle herkes gibi olması için zorluyorlar. Çocuklar sSigara ve alkol kullanmaya başlıyor ve sonrasında daha başka uyuşturucu maddeler. Okul adeta yozlaşmanın, kibrin ve çöküşün okulu. Bazısı okula araba ile gelirken bir başkası yürüyerek geliyor!

Modern toplumun tüm yozlaşmaları ve okul arasında kalan çocuklar kendilerini daha sert ve acımasız bir ortamda buluyorlar. Bu ortamda kavga etmek zorunda kalıyorlar. Bizler bununla bir şeyler yapmaya başlamalıyız. Bunlar bizim çocuklarımız!

Bu egoistik halimizde tüm hissiyatımız eksik ve çocuklarımızla da ilişkilerimiz de bu biçimde olup onları kendimizden itip; “Okuluna git. Orada seni eğitmeliler. Git kendi başına idare et!” diyoruz.

Çocuğun eğitim yeri O’nu normal bir insan yapmalı, O’nu geleceğe ve gelecek topluma yönelik hazırlamalı. Bizler, bireyden bireye bir toplum oluşturmak için bir şey yapmıyoruz.

Ne olacağı bizler için önemli değil. Bu yüzden çocuk yapmak da istemiyoruz. Bariz bir şekilde bir derede yüzüyoruz, büyük bir şelaleye ve uçuruma doğru.

Bütünsel Eğitim Hakkında Konuşmalar 13.12.2011