Daily Archives: Kasım 29, 2011

Kişi, Sadece Diğerlerini Çalışarak Kendisini Anlayabilir

Soru: Bir kişi kendi öz niteliklerini ihsan etmek için nasıl kullanabilir?

Cevap: Bunun hakkında düşünmeye gerek yok çünkü bu durum otomatik olarak gerçekleşir. Kendi öz niteliklerime ve eğilimlerime karşı çalışmak veya onları değiştirmek veya ‘düzeltmek’ zorunda değilim. Kendimle yapılması gerekenler hakkında bir ipucuna sahip değilim.

Tüm işimiz, kendimizi doğru bir çevre içine dâhil etmeyi ve bu çevrenin mümkün olabildiğince bizi etkilemesini sağlamayı kapsar. Kesinlikle, ilk önce bu çevrenin benim ihtiyacım olan çevre olduğunu kontrol etmeliyim. Ancak kontrol ettikten ve bu çevreye girdikten sonra tüm isteğim bu çevrenin beni etkilemesidir.

Çevreden aldığım gücün benim öz niteliklerimi ve eğilimlerimi nasıl etkileyeceğini bilmiyorum. Bu bağlantıdan ne geleceği hakkında bir şey varsayamam. Benim tek seçimim ve aydınlanmam, anlayışıma ve hissiyatıma göre bu çevrenin Yaratan’ın ifşasına ve ihsan etmeye yönelmiş olan tek toplum olup olmadığının tanımının içindedir.

Ancak, beni ve niteliklerimi nasıl etkilediği ve birinin diğerini nasıl etkilediği şu an benim için bilinmeyen bir şeydir. Bu, manevi seviyeleri ifşa etmeye başlayacağım ve gerçek anlamda bu şeylerin nasıl çalıştığını anlamaya başlayacağım zaman, sonradan ortaya çıkaracağım şeylerdir. Daha ötesi şeyler benim şimdiki seviyemde bana gelmeyecek. Sadece bir sonraki seviyeye yükselince ve oradan daha önce olduğum yere, aşağı doğru bakınca, süreci gözlemleyebilecek ve anlayabileceğim.

Tüm manevi çalışma, mantık ötesi çalışmanın içindedir, alma gücünün üzerinde ihsan etmek gücünün ediniminin içindedir. Bu sistem benim içimde inşa edilinceye dek, algım gerçekten ne olduğunu anlamaya, edinmeye ve algılamaya bana müsaade etmeyecektir.

Kendi özümüzü değiştirmek bizim amacımız değildir. Kişi ihsan etmek için ihsan etmenin içerisinde olduğu zaman, kendi öz niteliklerinin ve çevrenin etkisinin amacını edinmek için hiçbir gücü yoktur. Sadece kişi diğer ruhlarla bağ kurmaya başladığı ve ihsan etme niyetini aldığı zaman sadece o zaman bu bağdan dolayı, kişi kendisi hakkında öğrenmeye başlar.

Diğerlerine ihsan etmeye başlamazsam eğer kendim hakkında hiçbir şey asla öğrenemeyeceğim. Daha sonra, onlarla ilişkim içinde ve onlara olan yaklaşımım vasıtasıyla kendimi anlamaya başlayacağım. Onlar ilişkim içinde ölçebileceğim bir referans noktası haline gelecekler. Tüm bunlardan sonra, bizim bir şeyleri ölçmek için iki noktaya ihtiyacımız vardır. Eğer tek başıma isem, ilişkimde neyi ölçeceğim ki?

İşte bu yüzden diğerleriyle doğru bir bağ kurduğum ve onlarla çalıştığım zaman, aynı zamanda ben kendimi çalışırım.

23.09.2011 tarihli Günlük Kabala Dersinin ilk Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Çalışma İçin Ödeme Yapmayan Patron

Kabala bilimi egoistler için bir referans kitabı veya borsacılar için kullanma kılavuzu değildir ve Kabala bize yenidünyanın işlerini nasıl yapacağımızı öğretmez. Kabala çalıştığım zaman değişmem gerektiğini ve başka bir seçimimin olmadığını anlarım. Yeni sisteme rezervasyon yaptırmadan bilinçli girmek, eski olan her şeyi arkamızda bırakmak ve bariyerin, sınırın arkasındaki yenidünyaya geçmek için kendimizi yeni sisteme adapte etmeliyiz.

Kabala metodu Yaşhar – El (Yaratana doğru arzusu olan) denen özel insanlar tarafından ifşa edilmiş ve geliştirilmiştir. Bu onun onlara nasıl ifşa olduğudur, bu onların onu insanlara nasıl sunduğudur ve herkes onu kendi çabasına göre bilecektir.

Bu yüzden basit bir garanti, sıradan bir dayanışma yararsız olacaktır. Birleşmek için olan çağrılarımız gerçek bir garantiye yönelik ilk adımlardır. Ortak sorumluluğa daha fazla ilerlediğimizde bu yeni sisteme adapte olmak için içsel ıslaha ihtiyacımızın olduğunu daha net bir biçimde keşfedeceğiz. Doğayı düzeltmeyeceğiz ve dünyayı da düzelmeyeceğiz – biz kendimizi düzelteceğiz.

Kabala metodu şimdiye kadar bildiklerimizden tamamen zıttır. Şimdiye kadar doğa bizi içsel olarak hareket geçirdi ve bizler sürekli büyüyen egoistik arzularımız tarafından doldurulduk. Patron bütünüyle bize hakim oldu ve bizler onun tüm komutlarını sadakatle yerine getirmeye alıştık. O öylesine yüceydi ki basitçe tüm bakış alanımızı sardı ve bizler sürekli sadece onun hakkında düşündük. Kendimiz ve onun arasındaki farkı hissetmedik.

Ancak, şimdi, içimizde egoistik doğaya karşı yeni bir yaklaşım doğdu.  Şimdi bizler bizi ne ölçüde yönettiğini, bizi ne ölçüde bozduğunu ve ne ölçüde kötü bir patron olduğunu realize etmeye başlıyoruz. Bunun sebebi bizler onun için çalışıyoruz ve hiçbir ödeme almıyoruz. Bir taraftan, egoizmin kuralının kötü olduğu ve boşluğa ittiği ortaya çıkıyor. Diğer taraftan ise, yeni bir hâkimiyet bize ifşa oluyor, ihsan etmek arzusunun hâkimiyeti…

Dikkat etmemiz ve dünyaya aktarmamız gereken birçok şey var. Dünyaya konuştuğumuz zaman, insanlara sözcüklerimizin içinde Islah Eden Işığı getiriyoruz. Bunu ne kadar anladıkları fark etmez çünkü Işık bağlantımızın sisteminin içinde zaten aktif durumdadır.

İşte bu yüzden sokaklara çıkmalı, sosyal paylaşım sitelerinde çalışmalıyız ve yapabildiğimiz kadar materyal üretmeliyiz. İnsanların bizi hemen şimdi anlamalarını beklemiyoruz; halkın birincil yanıtı ile dağıtımın başarısını yargılamıyoruz. İhsan etmek kendi başına bizim ödülümüz çünkü ihsan etmek insanları Islah Eden Işığa getirir.

22.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 5. bölümünden, ‘Ulus’

Yaklaşım

Dünyada kişinin hayatında her çeşit olay yer alır ve bizler gerçekleşen her şeyin Yaratandan geldiğinin farkında olmalıyız. Bütün engeller dahil her şeyin Yaratandan geldiğini keşfedeceğiz. Bütün bu şeyler bizim neyi arzu etmemiz içindir; Yaratanın iyi olduğunu ve O’nun verdiklerinin sadece iyilik olduğunu fark etmeliyiz ve her şeyi bu şekilde algılamalıyız. Eğer aldığımız her şeye yaklaşımımız bu şekilde olursa o zaman ancak Yaratandan kuvvet talep ettiğimizde bütün engellerin üzerine çıkabilmenin yeteneğinde olduğumuzu keşfederiz ve bu sonuçta bizi, perdeyi (niyeti) ve Kaynağa geri dönen Işığı alabileceğimiz duruma getirecektir. Şüphesiz ki, bu durum ancak, karanlığın değişik durumlarında olduğumuzda, kafa karışıklığının her çeşidinden sonra bize gelecektir.

Eğer kişi bireysel olarak zor durumlarında bulunduğu zaman halen Yaratana yardım için hiç yaklaşmamışsa bu demektir ki onun niyeti yanlıştır; yani halen grubun desteğinden yoksundur ve o halde hepimiz daha iyi bir durumu yapmanın gerekli olduğuna dikkat etmeliyiz. Kendimizi kontrol etmeli ve bir engelle karşılaştığımızda nasıl hareket edeceğimizi kendi içimizde tanımlamalıyız. Böyle anlarda Yaratana yakarışta bulunuyor musun veya problemi kendi başına mı çözmeye çalışıyorsun? Herkes bu soruyu kendi başımıza diye cevaplayacaktır.

Doğru aksiyon şöyle olmalıdır; hepimiz birleşmeli ve birleşmenin üzerine, Yaratana yaklaşımda bulunuruz. Bu şekil reaksiyon ve yaklaşım içgüdüsel olmalıdır. Bu bir çocuğun bir problemle karşılaştığı zaman gibidir ve çocuk korkmaz çünkü içgüdüsel olarak annesinden yardım ister. Eğer her birimiz bu şekilde birlikte yanıt verirsek daha sonra her şey olması gereken yere yerleşecektir. Bizler problemlerimizi kendi başımıza çözmeye çalışmamalıyız. Kahramanlar kendi güçlerini kullanmaları sonucu kahraman olmadılar. Eğer halen problemlerini kendi başına çözebileceğini düşünüyorsan bu demektir ki, sen Yaratan’a olan yaklaşımında grupla yeteri şekilde pratik yapmamışsın. Bundan sonuçlar çıkarmaya çalışın.

Bugünün Temel Gerçeği

Basit tek bir gerçeği anlamalıyız, modern dünyadaki başarı aramızdaki uygun ve doğru ilişkiye bağlıdır. Bu durum bize genel kriz tarafından ifşa oldu. Kriz bize bir mesaj gönderiyor: “Yaptığın her şeyde başarı elde etmek istiyor musun? Sadece etrafına bir bak: Bu gün yapmış olduğun her şey krizin koşulundadır. Küresel ve entegral bir sisteme eşitlenmediğin sürece yaptığın hiçbir şeyde başarılı olamayacağın sana net olmalıdır.”

Bu uygunluk durumuna sorumluluk denir! İyi bir şeyler üretmek ve başarılı olmak senin küresel ağa olan doğru yaklaşımına bağlıdır ve bu yaklaşım sorumluluk olmaksızın mümkün değildir. Eğer bunu yapabilirsen, başarılı olursun. Eğer yapamazsan zaman kaybeder ve bu durumu kendin için sadece daha kötü yaparsın.

Başarıyı elde etmek zor değildir. Herkes karşılıklı sorumluluğun ne olduğunu hissedebilir ve herkes sıcak ve içten bir aileyi gözünde canlandırabilir.

Bununla beraber karşılıklı ortak sorumluluğun ne olduğu öğrenilmelidir. Herkes en sonunda Kabala’ya olan düşüncelerini değiştirmek zorunda olacaklar ve Kabala’nın daha yüksek bir bilgelik olduğunu anlayacaklar ve bu durumda kişi kendi ruhunun ıslahına bağlanacak. Kabala’dan korkmak fikrinden kurtulmalı ve bu bilgeliği olabildiğince doğal haliyle anlamalıyız. Kabala’nın içinde insan toplumunun aktif bir gücünü öğreniriz. Bu gücü bilmeliyiz yoksa var olamayacağız.

Kim bu gerçekle tartışabilir? Tüm her şeyden sonra, bu gücü ifşa etmeyene dek kendimizi tatmin edemeyeceğiz. İnsanlar Kabala’nın sanki bu dünyanın dışında daha üst diyarlardan bahseden bir bilim olduğunu düşünüyorlar. Ancak gerçekte, bize Kabala’dan daha yakın hiçbir şey yoktur.

Hangi Grubu Seçeyim?

Soru: Maneviyatta ilerlemek için nasıl bir grup seçeyim?

Cevap: Bugün, bir kişinin maneviyatta ilerlemesi için dağıtım yapan bir grup seçmesi gerekir. Günümüzde, sadece geniş çapta dağıtım yapabilen bir grup bizi maneviyata yönlendirebilir. Bu durum yıllar önce bu şekilde ortaya çıktı ancak şimdi tüm gücüyle kendini kanıtlamıştır.

Ne yaptığını bilen, kendilerini çok fazla da önemli olarak görmeyen ve merkezi grubun prensiplerini takip eden bir grubu seçmelisiniz. Eylemlerinin ayrılığa yönelik olmaması önemlidir ve yerleşme zamanı için az vakit geçiren. Daha ziyade mesajımızı yükselten ve dağıtan bir grup.

İşte böyle bir grup seçmelisiniz. Bunun zıttını yapan ve kavga edenlerden kendinizi uzak tutun. İyi bir grup kendi içine düşen değil sadece dışına doğru bakandır.

12.09.2011 Tarihli New York Dersinden

İlk Bölümün Sonu. Sırada Ne Var?

Bizler bağ kurmanın egoistik sisteminin küresel ve entegral inşasını bitirmiş olduğumuz bir noktaya eriştik. Bizler elimizden geldiği kadar mümkün olan tüm her şeyi birbiriyle bağladık, tüm bankalar ve ticaret; tam bütün bir daireye geldik. Açıkçası bu aksiyonlar egoistik motivasyon ve ıstırabın baskısıyla yapılmıştır: Para, onur ve güç için olan arzu.

Bu küresel ve entegral egoistik sistemi bitirdiğimiz anda; sistem kırılmaya başladı. Bu kırılmalar içimizde bir kriz hissiyatı uyandırıyor. Şimdi ise eylemlerimiz Kabala metoduna göre olmalı ve bizler aramızdaki ilişkilerimizi buna ek olarak aynı şekilde dünyaya olan ilişkilerimizi düzeltmeye çalışmalıyız.

Bu muhakemelerin hesabında MAN (dua) yükseltiriz ve Islah Eden Işık ifşa olur. Bu Işık herkesin bireysel egosunun içerisinde dönüşümler yaratır ve kişinin bir diğeri ile olan ilişkisini değiştirir. Işık bu küresel ağ içerisinde bize ifşa olan durumlarla beraber bizi dengenin içine getirir öyle ki Işık için daha uygun hale gelebilelim.

Her seferinde bu ağ kendisini bir diğerine ihsan etmek bağlamında daha küresel ve entegral olarak ifşa edecektir ve her seferinde bizler küresel ağa uyum içinde bizi ıslah edecek olan Yukarıdan gelen bu gücü etkilemek için daha sıkı çalışacağız.

İhsan etme gücü kendisini daima aramızda ifşa edecektir ve her birimiz kendisini onunla dengeye getirmeye emin olmalıdır. İlk önce Yaratan Kendi ucunda ihsan etme gücünü ifşa eder ve kendimizi buna göre değiştirmemiz bize bağlıdır.

Ancak, eğer bu ağın ifşası bizim bağımsız ilerleyişimiz eşliğinde değilse, bunu bir kriz olarak hissederiz.  Koşul, bizlerin bir şeylere bağlı olduğumuz durum olan bir diğerinden kar veya çıkar sağlayamayacağımız noktaya kadar sadece daha kötüleşecektir. Kendimize tahammül edemeyeceğimiz bir noktaya varıncaya kadar sürebilecek ve daha sonra bir çözüm araştırmak için mecbur edileceğiz.

Tüm bütün bunlar Kabalistik bakış açısından açıklanmalıdır zira insanlar kendi problemlerini çözmekte başarılı olamayacaklar. Bu koşulda tek çözüm savaş olur. Bir şeyleri bilmek ve doğru bir şekilde hareket etmek için, küresel ağ ile anlaşma içinde olacak olumlu içsel değişimin en azından minimal bir seviyesini yapmamız gerekmektedir.

İşte bu yüzden bu koşulları Yukarıdan gözlemleyen Kabalistler, eylemlerimiz için bizlere tavsiye vermelidirler. Bu her zaman bu şekilde oldu, hatta tüm seviyelerde ve tüm zamanlarda peygamberler ve Kabalistlerde bile.

02.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinden, Rabaş’ın Yazıları

Nefretin Üzerine Bir Köprü İnşa Etmek

Soru: Kişisel içsel çalışma ile grup içindeki çalışma arasında bir fark var mı?

Cevap: Maneviyatta, grup ve kişisel çalışmada hiçbir ayrım yoktur – hepsi tek bir çalışmadır. Eğer ben tek bir otoritenin altında isem, tamamen egoizmimin yönetimi altında isem, yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Bu realiteye bu dünya denir ve böylesi bir durumda, egomun değişiminin şansına sahip değilimdir.

Konumumu değiştirmek demek ‘bir yeri’ değiştirmek demektir. Şöyle ki, yeni bir yer, yeni manevi duygular ve akıl inşa etmeliyim. Ve bu durum sadece birleşmekle mümkündür.

Benim kişisel işim diğerleriyle bağ kurmak için çaba harcamaktır. Ve bu yüzden, bana yardım edebilecek insanları seçerim – onlara grup denir. Dolayısıyla, hem benim kişisel çalışmam ve hem de grubun çalışması yer alır ancak işin özü bu ikisi tek genel bir çalışmadır. Bunun sebebi ben onlar olmadan olamam ve onlarda ben olmazsam var olamazlar: Bizlerin başlangıçtan düzenlenmiş olduğumuz şekil budur.

Bağ kurmanın ve bu bağın içinde yeni manevi fenomeni hissetmek dışında başka bir çalışma yoktur. Onların içsel arzularını kendime ilişkilendirmeyi istediğim ölçüde, ben kendi arzumu ıslah ederim. İşin özü benim manevi kaplarım ‘Benim’ ötemde tüm diğerlerinin içindedir. Benim bilincimin içinde benden uzak ve ayrık görünen, egoizmimin, düşmanlığımın, nefretimin ve hırsımın duvarı yani diğerlerine hâkimiyet kurmak, herkesi kullanmak, yönetmek arzum tarafından karartılmış olanla bağ kurmalıyım.

Dolayısıyla egom kasıtlı olarak dostumun kusurunu ve benim dostuma uzaklığımın farklı formlarını bana gösterir ki böylece ben dostuma karşı bir sevgi köprüsü kurabileyim. Ve daha fazla ilerledikçe diğerlerinden daha güçlü bir şekilde nefret ederim, onları iter ve kendi menfaatim için onları kullanmak isterim.

Bunu memnuniyetle yaparım veya basitçe sadece çıkarım olanı görürüm ve eğer diğerini kullanmazsam acı çekeceğim. İşte bizler bu tür koşullar içine bırakılıyoruz ve diğerlerini kullanmanın gerekliliği ve onu hor görmenin bizleri sıkıntılardan kurtaracağı durumu önümüze konuyor. Bu esnada, tüm bunların hepsinin birer eksersiz (pratik yapmak) veya bunun üzerinden gelebilmek ve diğerleriyle bağ kurmak için yani bunun üstüne çıkmam gereken bir şaka olduğunu realize etmeliyim.

Egoistik güç beni tamamıyla umutsuzluk durumuna getirir: “bak, eğer diğerlerine zarara sebep olmuyorsan, var olamayacaksın!” Bizim tüm işimiz bunun üzerine yükselmektir. İşte bu yüzden bu prensip ‘Dostunu kendin gibi sev’ – düşmanlığın ve nefretin üstünde, diğerlerini kullanmak arzusunun üstünde –  genel sözleriyle ifade edilir.

08.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati 121

Diğerini mi Sevmek? Çok Kolay!

Soru: Üst dünya ve bu dünya hangi noktada birbirleriyle temasa geliyorlar?

Cevap: Dünyamız ve üst dünya diğer insanların arzularında buluşurlar yani diğerlerinin arzularını kendi arzularıma bağlayabildiğim yerde, böylece onların arzuları benim kendi arzum gibi olurlar. İşte bu yüzden denir ki ‘Komşunu kendin gibi sev’.

Benim birincil arzum sadece bir noktadır. Bunun içerisine herhangi bir şey alamam; hacmi yok. Eğer ben diğerlerinin arzusunu kendime bağlar ve kendi arzum gibi kabul edebilirsem, bu durumda çok ilginç bir şekilde hareket ederim: Bunu doldurmak için Işığın verilmesini talep ederim. Işık gelir, benim vasıtamla geçer ve ben bu arzuyu doldururum. Eğer ben aynı şekilde daha büyük bir arzuyu ve daha fazla ve daha fazla arzuları kendime bağlarsam, ben sonsuzluk dünyasına erişirim.

Sonsuzluk dünyası tüm kalpteki noktalardır. Daha sonra sonsuzluğun tüm Işıkları benim vasıtamla akar ve ben bu Işığı tüm diğerlerinin, yabancı gibi görünen arzuların içinde hissederim çünkü ben onları (arzularını) kendime benimki olmuş gibi bağladım.

Bu durum ‘Komşunu kendin gibi sev’ kuralını açıklar: ‘Sen’ (bir egoist) ‘Komşunu sev’ (Senin dışındaki herkes öyle ki sana yakınlaşsınlar) ‘kendin gibi’ (onların arzularını kendine bağla)

O zaman sen üst Işığı senin vasıtanla diğerlerine aktaracaksın. Işığı onların arzularını kendine –onlar sensin – bağlamış olduğundan dolayı alacaksın. Böylece sonsuzluğa, mükemmelliğe, sonsuzluk dünyasına erişiriz. İşte bizim tüm işimiz bu.

04.09.2011 Tarihli Pazar Sanal Dersinden

Üst Güç Bize Önce Sırtını Açar

Günümüzde başarı, bizim, doğanın programını nasıl yürüteceğimize bağlıdır. Doğa bizden bağ kurmamızı istiyor ve bugün doğa bu durumu açık bir şekilde kendi parçasından yani üst gücün parçasından bize gösteriyor. Bu güç biz onu ifşa edelim diye bize yakınlaşıyor ancak biz bu durumu kötülük olarak algılıyoruz.

Üst güç daha alttaki kısmını, AHP’yi size ifşa ediyor, Yaratan’a kendinizi iliştirmek için bir fırsat veriyor. O, ihsan etmek formunda ifşa olur ancak sizler bunu karanlık, kafa karıştırıcı ve zayıflık olarak algılıyorsunuz. Ve şimdi, ne olursa olsun, kendinizi O’na bağlamalısınız.

Biz bitişik dereceleri açıklıyoruz: Üstteki ve alttaki. Ve şimdi üst derece, AHP de Bina, Elokim, Yaratan kendisini bize en küçük derecede ifşa ediyor. Ve bizler bunun anlayışının algısına gelmemiz için çaba sarf etmeliyiz. Örneğin doğa, bunun hakkında hiç bir şey yapılamaz: Doğa kendisini bizlerin bağ kurmamız gerektiğini göstererek bize ifşa ediyor.

Üst’ün AHP’si bizden onu (bağ kurmamız gerektiğini) talep ediyor, kabul etmemiz gereken arzulanan formu bize ifşa ederek ve o zaman kendimizi iyi hissedeceğiz. Aksi halde, O üzerimizde parıldayacak ancak bu yansıması bize karanlık gibi olacak, yani Işık (Ohr) değil ancak gece (Orta). Ve bizler kendimizi bütünüyle kötü hissedene dek O’ndan bu etkiyi almaya devam edeceğiz ve halen bizler bu kötü etkinin baskısı altında değişmeye ihtiyaç duyacağız ve O’nun gücüyle hem fikir olmaya geleceğiz.

İşte bu yüzden bize olan her şey kriz olarak yorumlanıyor, gerçekte bu bir kriz değil, daha ziyade bu bizlerin yükselmesi gereken bir sonraki daha üst derecenin ifşasıdır. Bunu daha hızlı bir şekilde anlamamız bizim için olan tüm süreci daha fazla kolaylaştıracaktır, geçmemiz gereken bir yol veya diğeri yani ya kendi isteğimizle veya zorla.

İşte bu yüzden insanlara gidip bunları onlara açıklamaya çalışıyoruz. Ve daha fazla insan bunu keşfetmeye başladı hatta dinlemeseler veya fazla anlamasalarda yine de bu bilgi kitlelere bir şekilde aktarılırsa bu durum onları etkilemeye başlayacaktır. Kitlelerin görüşlerinin özel bir gücü vardır çünkü bu görüş daha geniş bir insan tabanına sahiptir ve bu yüzden insanlar aniden bunu hissetmeye ve anlamaya başlayacaklar.

İçlerinde aniden beliren bu arzunun sebebini bilmeden birliğin yönüne doğru hareket etmeye başlayacaklar. Eğer görüş kitleler vasıtasıyla yayılırsa herkesin mutlaka bağ kurması gerektiği yönünde tek bir kelime duyması bile yeterli olacaktır ve bu iyi bir durumdur.

Bu durum Yaratan’ın yaratılanlarına ifşası olarak adlandırılır, hemen O bizimle ilk derecede temas kurmak için hazırdır. Ve işte bu yüzden bu derece O’nun alt kısmı,AHP olarak bize ifşa oluyor. Fakat biz buna kriz diyoruz – alt ve üst arasındaki denge, ahenk ve bağ eksikliği.

Bizler niteliklerimizi O’nun nitelikleriyle eşitlemeliyiz çünkü Üst yönetime dengeye gelmeye bizi zorlayan kanun her yerde işliyor. Eşitlemediğimiz zaman acı çekeriz ve eğer bizler niteliklerimizi O’nun nitelikleriyle eşitlemeye, dengeye getirmeye başladığımızda mutlu olacağız. Üst Olan değişmez, O basitçe kendi niteliklerini bize daha fazla açmaya çalışıyor – O’nun AHP’si kendimizi ilişkilendirmemiz gerekendir. Ve bizler şuan ki durumumuzda bunu yapmadığımız zaman, O’nun AHP’si daha önce belirlenmiş bir programa göre işler ve aşama aşama daha ve daha fazla ifşa olur. Bu durum sanki O’ndan gelen karanlığın tamamıyla bize dayanılmaz olana dek Sırtını bize dönmesi gibidir. Ve daha sonra bu büyük acı ve darbenin etkisi altında bizlerin kendimizin bir şeyler yapması gerektiğinin ihtiyacını duyarız.

Üst olan Kendisini daima daha yüksek bir formda, düşüncenin formu içinde ifşa eder ve böylece bize gelişim için bir fırsat verir. O, Kendisini bir hüküm veya güvenlik eksikliğinin formunda ifşa etmez. Esas olarak Yaratan, Kendisini anlayış, kafa karışıklığı ve kontrolde yeterli olamamanın bir eksikliği olarak ifşa eder. Yaratan ilkönce içinizdeki insan derecesini geliştirmek için gayret eder; O sizin anlamanızı, hem fikir olmanızı ve kendinizi ve çevrenizi değiştirmenizi ister – seviyenizi, tüm dünyanızı O’na göre yapılandırmak.

Ancak eğer muvaffak olamazsanız, O çok az biraz daha açar zira bu durum O’nun içindeki bir mekanizma gibi işler, buna ‘zamanında’ (Beito) denir, bir saat gibi. OAHP’sini daha ve daha fazla göstermeye devam eder öyle ki sen en sonunda reaksiyon vermeye mecbur kalırsın. İşte bu yüzden bizler beklememeliyiz!

Diyebiliriz ki bizler şimdiden pratik Kabala ile ilgileniyoruz.

02.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinden, Baal HaSulam’ın Mektubu

Egoizm Taçsız Kraldır

Yaratan yaratılanları onlara iyilik ihsan etsin diye yarattı zira O’nun doğası iyilik yapmaktır. O’nun mükemmelliğinin erdeminde, O’nun ihsan etmek niteliğine sahip olduğu ve aynı bu ihsan etmek niteliğini, mükemmelliği bizlere getirmeyi ister ancak bizler de bu ihsan etmek niteliğini istemeliyiz, bu nitelik için ihtiyaç hissetmeliyiz.

Bir ihtiyaç sadece bu ihtiyacın eksikliğinde, kendisinin zıttında hissedilir. Sahip olmadığım bir şeylere ihtiyaç duyduğumu hissederim; kendim gibi değil bir başkası gibi olmayı isterim. Bu farklılığa ihtiyaç denir. Bu ihtiyaç duyduğum şey Yaratan’dan değil ama yaratılanın kendisinden gelir; buna özlem denir.

Bu özleme ulaşmak için, şöyle ki, bilinçli bir arzuya ulaşmak için, daha fazla çaba sarf etmeliyiz. Eğer ki ilerleyiş içinde bildiğimiz bir şeyleri edinmek için çalışırsak buna ‘mantık içinde çalışmak’ denir.Eğer bize net olmayan bir ödülü edinmek için çalışıyorsak ‘mantık ötesi çalışmak’ yani akıla karşı çalışmak denir. İşte bu yüzden işimiz edinmemiz gereken bu konuma özlem duymaktır. Bizim bu özlemi geliştirmeyi sağlamamız için, doyumu edinmeyi istememizin etkisiyle kafamız karışır.

Ancak, realitede, form eşitliğini edinmeliyiz ve bu bütünüyle farklı bir amaçtır. Kendimizi doyuma götürmenin ihtiyacını hissederiz. Herkes kendi yeteneğinin çabasına göre duran, bitkisel veya hayvansal seviyelerde bunu gerçekleştirmek için kendisinin en iyisini yapar ancak gerçek memnuniyet bizlere ‘insan’ denen seviyeden gelir ve bu basitçe sadece arzumuzu tatmin etmek değildir. İnsan seviyesindeki arzu Veren’e, Yaratan’a benzerliğin hissiyatıyla doyuma gelir.

Buna, Işık, doyumun gerçekleşmesi denir. Daha fazla O’na benzersem, doyum hissiyatı daha büyük olur. Küçük bir ışıkta bir tat yoktur ancak gerçek tat NRNHY(Nefeş, Ruah, Neşama, Haya ve Yehida) Işık’larının doyumundadır.

İşimiz, bu doyumu aramak, bunu düşünmek ve bunu arzulamaktır ve bizi buna yaklaştıracak metodu keşfetmektir. Gerekliliğin ötesinde değişik arzular vasıtasıyla kendi hayvansal bedenimiz için haz araştırmak yerine, Yaratan’a benzerlik, ihsan etmek formu vasıtasıyla içimizdeki insanı doldurmak için özlem duymalıyız.

Eğer ben kendime Yaratan’a benzer olmayı sorarsam (talep edersem), O’nu ifşa ederim. Eğer içimdeki hayvanımı tatmin etmeyi talep edersem o zaman gelişimimin seviyesine bağlı olarak yaratılışın amacına yönelik zıt bir etki bana döner.

İşte bu yüzden kişi sürekli kendisini amaca yönelten iki farklı gücün arasındadır: kutsallığın gücü ve bencil, egoistik güç. Bu iki güç kişinin üzerinde birlikte hareket eder ve onu yönlendirir ancak çoğunlukla kötü eğilim tarafından yönetiliriz çünkü doğamız sürekli olarak bizleri egoistik hazlar bulmamız için zorlar. Birçok hayal kırıklıkları, birçok şoklar ve hoş olmayan ayarlamalar sonucu doğru yöne getiriliriz ve böylece ilerleriz.

Bu yüzden saf olmayan (bencil) bu güce ‘taçsız krallık’ denir çünkü o, krallığın ihsanına ulaşmayı özlemlemez ve sadece kendi bencil arzularını doldurmak ister. Bu güç kişiyi yanıltır ve onun egoist arzusunu umutsuzluk ve boşluk hissiyatıyla besler.

Aşama aşama, bu hissiyattan sonra aklımız büyümeye gelişmeye başlar. Nihayetinde, kişi uzun zamandır arzulamış olduğunu almadığı gerçeği sonucuyla arzularının, ek olarak ta aklının büyümüş olduğunu görür ve şimdi sonuç olarak kişi ilerleyiş yolunun bu olmadığını görür. Kişi görür ki farklı bir yoldan gitmeli. Dolayısıyla, ‘zıt güç’ vasıtasıyla, bizler yaratılışın amacına yönelik ilerliyoruz.

04.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin, 1. bölümünden, Şamati 7