Daily Archives: Kasım 29, 2011

Kabalistlerin Kabala Bilgeliğinin Çalışılmasına Yaklaşımı Üzerine Bölüm 1

Kabala Bilgeliğine Bağlanmadaki Şifa

Neden hepimiz Kabala bilgeliğini çalışmaya zorunlu kılındık? Neyi öğrendiklerini anlamasalar bile bunu çalışan kişiler, öğreniyor oldukları şeyi anlamak için gösterdikleri büyük arzu ve özlem vasıtasıyla, kendi üstlerinde kendi ruhlarını saran Işık’ı uyandırırlar.

Baal HaSulam ‘‘On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş’’ Madde 155

Zohar’da şöyle yazar ‘‘Bu anlaşma ile birlikte, İsrailoğulları [Yaratan’ın ifşasını arzulayanlar] sürgünden [Yaratan’ın gizliliğinden] kurtarılacaklardır.’’ … Sadece Kabala bilgeliğinin kitleler içinde yayılması vasıtasıyla bütün kurtuluşu [bu dünyanın ıstıraplarından] edinebiliriz.

Baal HaSulam ‘‘Panim Meirot uMasbirot Kitabına Giriş’’ Madde 5

Kişi Kabala bilgeliğine bağlandığı zaman, kendi ruhuna ilişkin olan kabların ve Işık’ların adlarını zikretmesi ile bu kablar ve Işık’lar kişinin üzerinde belli bir dereceye göre etki gösterir ve zaman geçtikçe bilgeliğe bağlanması süresince bunlar kişiyi mükemmelliği edinmeye getirir.

Baal HaSulam ‘‘On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş’’ Madde 155

Doğa’nın Darbelerini Atlatmak

Soru: Sevgili Dr. Laitman! Bizler, sizin Japonya’daki öğrencileriniz, Bize olan bu talihsizliğe neyin sebep olmuş olduğunu hakkında düşüncenizi bilmek istiyoruz: deprem ve ardı sıra gelen tusinami. Tahminlere göre, yakın gelecekte daha fazla darbe bekleniyor. Japonya’da ve genel anlamda tüm dünya’da bu tür olayları hep beraber atlatabilir miyiz?

Cevap: Doğa bizlerin kendisine benzerliğe ulaşıncaya dek evrimsel gelişim yolunda rehberlik eder. Hissettiğimiz darbeler ve ıstıraplar bizim doğaya benzerlik eksikliğimize onun tepkisidir. Tüm krizlere tek çözüm doğa ile denge haline ulaşmaktır.

Genel anlamda, bu durum, egomuzun ıslahı sonucu edinilir. Egoizmimiz tek bir bütün olarak insanlığın tümü ile bağ kurmaya olan yaklaşımımız tarafından değerlendirilir. Bunun sebebi doğa bize tam olarak bu şekilde davranır, tek bir bütün gibi. Bir olana dek, ıstırap çekeceğiz.

Zohar Kitabın da (”Zohar’a Giriş” madde 66–81) talihsizlik ilk önce en iyi olanlara olduğu söylenir: Bu durumda, Japonya. Ancak, darbeler şiddetlendiğinde daha kötü olanlarda aynı zamanda etkilenecek… Tek bir çözüm var: Diğerini sevmek ve küresel, entegral, tamamıyla doğaya benzer bir halde birleşmek. Daha sonra içimizde, Yaratan tarafından doyumu hissetmeye başlayacağız.

Bizlere Işığı Çeken Dua

İster sevelim isterse sevmeyelim, her seviyenin içinde eksiklik hissiyatına gelmemiz lazım, şöyle ki, şu an ki seviyemizin dışındaki gelecek seviyeyi hayal etmek. Eğer ben bunu doğru bir şekilde organize edersem, o zaman yaptığım tüm çabalara rağmen, bundan gerçek anlamda ne kadar uzak olduğumu hissedeceğim. Diğer bir ifade ile gerçekten bunu isterim ve yine de bunu edinmeyi başaramam.

Buna bir ”eksiklik” denir, gelecek koşul için hazırlık ki her zaman yeni bir seviyeye girmeden önce bu ifşa olur. Bu eksiklik hissiyatı çok boyutlu ve hiç hoş olmayan bir durumdur.

Bir sonraki seviye üzerimde parıldar ve şimdiki seviyemi yetersiz ve kusurlu algılıyorken, bu aydınlıkla beraber bende buna daha fazla değer vermeye başlarım. Ben bunu arzuladığım ve yükselmek için kuvvet eksikliğim ölçüsüne göre hissederim.

Sonuç olarak, yükselmek için tutkulu arzumun koşuluna gelirim ve realizasyonum bunun gerçekleşmesi için başka hiçbir şansımın olmadığıdır ve duanın içine patlamaya, yani haykırışa geldiğim zaman Üst Işık yardımıma gelir. Tüm bunlardan sonra, bu haykırış (dua) bana büyük arzumu gösterir ki bu büyük arzum doğru Işığı çekendir, bir sonraki dereceye yükselmeme yardım eder.

İki bileşenden oluşan bir duaya gelmeliyim: 1) Büyük arzum ihsan etmeyi kazanmalı ve 2) Bunu asla edinemeyeceğimin realizasyonu. Işığın bu acıya reaksiyon verdiği ve beni etkilediği an, yalnızca benim arzumun ve güçsüzlüğümün sebep olduğu bu basınçtan patlamak üzere olduğum zamandır.

Işığın kendisinin gelmesi için beklemek anlamsızdır. Işık benim ihsan etmek için olan arzuma karşılık gelir ve beni daha yüksek bir seviyeye yükseltmek için yeterli bir kuvvetle çeker.

Firavun’un Yardımıyla Yükselmek

Soru: Kendi mantığımın üzerine yükselmek için ne kadar çok çalıştığım önemli değil ancak kendi mantığımın içinde olarak yaptığımın hiç sonu gelmeyecek olmasında garanti nerededir? Bunun üzerine yükseliyor olduğumu nasıl kontrol edebilirim ve yükselmeme ne yardımcı olacak?

Cevap: Mantık daima bilgi ve almaya yönelik gayret gösterir. Ve mantık ötesi ise inanç ve ihsan etmektir. Şimdi açıklamaya ihtiyacım var: İhsan etmeye yönelimimin sebebi mantığım mı yoksa inancım mı bunu istediğinden dolayı?

Eğer ben bu iki noktanın sadece birinde yer alırsam ve koşuluma bağlı olarak, burada kesinlikle ya mantık içinde veya mantık altı hareket ederim yani kendi egoizmim için hareket ederim. İki nokta her zaman birlikte olması gerekir. Düşünün ki hocanızdan nefret ediyorsunuz, ona karşı sinirden köpürüyorsunuz, onun yanlış biri olduğunu düşünüyorsunuz. Ve bununla beraber sevgi, ihsan etme ilişkisini inşa ediyorsunuz ve tamamen kendinizi reddederek ona bağlanıyorsunuz. O zaman arzunuz tamamen bu iki nokta arasında, bu noktaların farkında, kendini bu iki birbirine zıt olan koşula göre sürdürebilme gerçeğine göre gelişir.

Aksi halde, eğer tüm bu nefretin üzerinde dostuna sevgiyi inşa etmiyorsan, kendi bilgin, düşüncen ve mantığın yerine hocanın düşüncesini kabul etmek için,  burada firavundan olan kullanım nedir? Ancak, bu iki noktadan birini kayıp edersen, hiç bir şekilde yükselemezsin. Genellikle insanlar bu durumda mantık altına düşerler.

Manevi İnce Ayar

”Küresel Eğitimin Prensipleri” adlı dersten: Gelişimimizin özü kötü eğilimin tanınmasında yatar.

Bizler ancak kötü eğilimin tanınmasına göre, iyi ve kötüye olan hassasiyetimizin derecesine göre, aksiyon üstüne aksiyon icra etmeyi başarabiliriz. Her şey,  bu iki durum arasındaki farkı ölçmesine olanak sağlayan niteliklerimizin derecesine bağlıdır.

Arzum bir ölçüm cihazı gibidir. Onun göstergesi kişiyi ölçüme hareket ettirir diyelim ki içsel gerilimimi değiştiririm veya içsel skalamda bir şeyleri tartarım. Orada ağır olanlar için ve miligramları ölçmeye yarayan skalalar vardır.

Benim ölçümlerim aynı zamanda hassasiyetime bağlıdır. Kendi içimde iki güç arasında bir boşluk hisseder hissetmez, arzum benim aksiyonumu, cevabımı tetikler. Bu boşluktan dolayı kendimi kötü hissederim; tatmin edilmemişimdir. Daha sonra içimden bir dürtü belirir ve bu beni kökenimin olduğu denge noktasına doğru geri iter.

İşte bu yüzden her şey kötü eğilimin tanınmasına bağlıdır. Bu hissiyatı tekrar ve tekrar ince – ayar ”butonuna” basarak daha ve daha fazla yoğunlaştırmalıyım. Yaratılışın ilk noktasının kendisini Işık’tan ayrık hissettiği gibi ta ki bu farklılık onu tamamıyla zıtlığın karanlığı içine getirdi, aynı yolda nihai düzeltmeyi edinmek için kendi içimden Işık’a olan hassasiyetimi artırırım.

Sevinç İhsan Etmenin Bir İşaretidir

Dün kab tv’yi seyrederken son Kongremizin kültürel programının yayınını gördüm. Kongreye dünyanın dört bir yerinden katılan grupların farklı dans ve etkinliklerini sahneledikleri yayın vardı. Muazzam bir seyirci ve çok özel bir atmosfer vardı, bu yüzden gözlerimi yayından almam imkânsız hale geldi. Sonuna dek izlemek zorunda kaldım.

Hiçbir hayal kırıklığı ve keyifsiz yüzler görmedim zira herkes bu ortak arzudan etkilenmişti ve tüm salon sevinç, ümit, heyecan ve istekle dolmuştu. Ve hatta orada herhangi özel manevi ifşa yer almamış bile olsa ama basitçe, toplumun bu ruh hali bu yolda herkesi etkilemişti. Bunun parçası olan herkes bu anda mutluluğu ve sevinci hissetmişti.

Bu çevrenin etkisinin gücüdür ve ilerlemek için her an eksikliğini yaşadığımız tek şey budur. Yolda, ihsan etmenin ifşasının dışında talep edebileceğimiz başka bir şey yoktur, yani beni sadece ihsan etmeye, diğerleriyle bağ kurmaya bağlayacak ıslah ve başka bir talep yok, kendisi için (Hafetz Hesed (Merhamet niteliği))  herhangi bir şey arzulamayan Bina gibi.

Yaratan bizlerin O’na benzer hale gelmemizi istiyor: ihsan etmek için ihsan etmek ve daha sonra ihsan etmek için almak. İşte bu yüzden bizim ilerleyişimiz daima ”bilgi üstünde” olur, yani bizler ihsan etme niteliğinin yanı sıra hissiyatlarımızda beliren başka bir nitelik veya doyum için talepte bulunamayız. Daha ötesi, ihsan etme fırsatının bana verilip verilmeyeceği hakkında kaygı bile duymam. İçimde sürekli daha ve daha gelişen ihsan etmek için olan arzunun yanı sıra Yaratan’dan herhangi bir şey beklemem.

Dünya bu yaklaşımı henüz anlamıyor ve bizler de bu yaklaşımı bunun buradaki özünü işitmeye ve anlamaya aşama aşama yakınlaşabileceğiz. Tüm insanlık ıslahın bu sürecine girmiş bulunmaktadır ve bizler şunu anlamalıyız ki artık geri dönüş yok. Tarihi durduramayız. Tüm dünya bu yeni niteliğin – dünyayı yönetmeye başlayacak olan ihsan etme niteliği – doğrultusunda çok hızlı bir gelişimden geçiyor.

İşte bu yüzden Kabalistler manevi yolda amaca doğru bizi destekleyecek ve bize güç, arzu ve sevinç verecek bir çevrenin organize edilmesinin dışında başka diğer ifadelere sahip olmadığımızı söylerler. Bunun tümünü Yaratan’dan ve özellikle kendimizden alamayız, bunu ancak çevre verir.

İşte bu yüzden dağıtımımız Kongrelerdeki arzu, istek veren kültürel programlar gibi olayları vurgulamalıdır. Bu demektir ki ” iyiye bağlanmak” ki bizim seçimimizin parolasıdır. Bu tür,  birliği, sevinci aktaran programlar, daha ötesi her kişiye verilecek olan bu yaşamın gücüdür.

Her şey Doğru Hazırlığa Bağlıdır

Manevi bir aksiyon tamamen hazırlığa bağlıdır. Bunun sebebi aksiyonun kendisi zaten ilerleyişin içinde önceden belirlenir ve yer alır. Yaratılışın başlangıcından sonuna kadar tüm program içinde hiç bir şey değişemez. Tüm bu safhalar daha önceden mutlak olarak belirlenmiştir.

Adam bu programın belli bir bölümüne müdahale edebilir ancak sadece hızını değiştirmek için. Bununla beraber, onun içinde açılan, programın karakterini değiştirebileceği bir bölüm de vardır yani kendi gelişimini nasıl tecrübe edeceğini belirlemek.

Programın bu bölümü vasıtasıyla kişi kendi bağımsızlığı kurar ve kendisini açıklamak fırsatına sahip olur. Bu, gücü olan, entegre olan ve yaratılışın bütün programını sadece bu amaç için niyeti ile anlayan ve edinen bireyin bağımsız olarak nasıl yükseldiğidir.

Bu yüzden, gelecek olan bir aksiyon için hazırlık, onun karakterini başlangıçtan sonuna dek değiştirir. Her şey hazırlığa bağlıdır, işte bu yüzden bizler bunun öneminin altını çiziyoruz.

Şimdi ise, bu yüzden bütün dünya için özel bir anda New Jersey’de yapılacak Kongre beklentisi içinde, ıslah olmak ve daha sonra kongre de birleşmemizden getireceğimiz iyi sonuçlar için hazırlığımız aşırı derecede önemlidir.

Bırakalım güçlü dalgalar buradan New York’a, Amerika’nın merkezine, dünyayı ihsan etmenin gücü ve sevgi ile yıkayacak iyi bir tsunami dalgası gibi yayılsın. Bu durum insanların yenidünyanın beklentisi ve doğanın programına gitmemiz gereken değişimlerin içinde birbirlerine ilişki kurmaya başlamanın gerekliliğini anlamalarını sağlayacak.

Bu durum, ne olduğunu ve ne yapması gerektiğini anlamayan hayvanlar gibi dövülerek, tarihin kırbacıyla ileriye doğru mahmuzlanmak yerine bunlara hazırlanarak ve nelerin olduğunu fark ederek dünyaya bu değişimlerden usulca, çabucak ve iyi bir yolda geçmesine yardımcı olacak.

Dolayısıyla, her şey kongreye olan hazırlığımıza bağlıdır öyle ki kongreyi değerli kılarak dünyayı her ne şartta olursa olsun geçmesi gereken değişimler için hazırlayacağız. Onları iyi hazırlayarak, dünya onları doğru bir şekilde kabul etmeyi ve onların daha iyi için olduğunu görmeyi başaracaklardır.

Önümüzdeki 10 gün boyunca, Kongre öncesi son kalan saatlere kadar, büyük bir güç sergilemeliyiz. Her anı son derece önemli bir olaya hazırlık için görmeliyiz ve kendimiz ve dünya için ümit edilen sonuçları elde etmek için bu anlar aracılığıyla gitmeyi nasıl istediğimizi sezinlemeliyiz.

Yaratan Sadece İçimizde Var Olur

Soru: Yaratan’a yardım için ve kendimiz için hiçbir şey almaksızın sadece ihsan etmek arzusu için talepte bulunmamız nasıl mümkün olur?

Cevap: Bu kesinlikle talep ettiğimiz şeydir. Ben Yaratan’dan bana ihsan etmek fırsatını vermesini talep ederim, ”Yaratan’a ihsan etmenin ” olduğu yer yani gruba ihsan etmek çünkü şöyle yazılır ”Ben halkımın arasında otururum”. Bu aynı şeydir.

Başka Yaratan yok. ”Ben halkımın arasında otururum” yani Yaratan grubun içinde ifşa olur. Grubun ortak gücüne ”Yaratan” denir. Gruba ihsan etmek demek bir bütün olarak Yaratan’a ihsan etmek demektir.

Bizler bunu dünyevi duyularımızla düşünüyoruz ve bu yüzden bu bize ”Grup neden çok özel? Ben onlara ne verebilirim? Ne kadar saçma!” gibi görünür. Ancak eğer sen gerçekten diğerlerine ihsan etmek için kendi dışına çıkabilseydin, bu dünya yerine üst realiteyi ifşa ederdin. İşte bundan dolayı edinemiyoruz.

Diğer bir soru ise: Birçok felsefi öğreti de topluma vermeyi savundu ve halkın sesini Yaratan’ın sesi olarak kabul etti. Yine de bu doğru değildir çünkü onlar ıslah eden Işık’ı kullanmadılar, yani toplumun içinde bulunan içsel güç.

Günün sonunda, Kabala Bilimi ne der? Arzunun dışında hiç bir şeye sahip değilsin. Bu arzunun içinde başlangıçtan beri orada saklanmış olan ”Yaratan” denen özel bir güç vardır. Eğer gerçekten ilerlemek, gruba ihsan etmek istiyorsan, bu gücü grubun içinde uyandırabilirsin. Orada son sonuçlarla – kendinle, grupla ve Yaratan’la yüz yüze gelirsin. Her şey kendinin dışında edineceğin, grubun ve ihsan etmenin içindedir.

Ve bu sana, gruba veya Yaratan’a ihsan etmek arasında bir farkın olmadığını gösterir. Gruba ihsan etmek demek diğerlerinin arzularına veya kaplarına ihsan etmek demektir oysa ki Yaratan’a ihsan etmek demek senin bu arzuların içinde hüküm süren ihsan etme gücünün içine daha fazla dahil olman anlamına gelir.

Dinsel nosyonlardan, Yaratan’ın her şeyi gökyüzünden idare ettiği doğuştan gelen bir takım inançlardan ve bunların etkilerinden kendimizi ayırmalıyız. Bu klişe bakın halen ne kadar da üzerimizde etkili! Ancak gerçek ise, dışımızda hiçbir üst güç, vs. yok! Bu güç grubun içindedir, aramızdaki bağlantının içindedir. Ve bu realitenin dışında hiçbir şey yoktur. Realite de başka bir şey yoktur.

Bu nosyonların içerisine daha fazla girerek, çok net ve elle tutulur bir yaklaşımın olduğunu anlamaya başlarsınız.

Özgürlüğün Kökü

Soru: Dünyamızda birçok insan özgür seçime sahip olmadıkları düşüncesi ile sarsılmaktadırlar. Bu insanlara nasıl yaklaşmalıyız?

Cevap: Bu doğru zira eğer özgür seçim yoksa kişi de yoktur demektir. O bir kişi değil mekanik bir oyuncaktır, iplerle idare edilen bir kukla. Ve bunun yanı sıra seni içerdiğini sorun etmez: Bir kişi senin ona olan yaklaşımını bunun içinde görür. Sen, bir çeşit, var olmayan kendinle tartışıyorsun. Her şeyden sonra, eğer özgür seçimim varsa sadece Ben varım, bir kişisel bakış noktası ve özerk aksiyonlar sergiliyorum.

Ama biz, her şeyin, mutlak yasalar ile yönetildiği doğanın sınırsız gücü olan sistem hakkında konuşuyoruz. Hatta Kabala Bilgeliğini bunun içine getirmesek bile ve sadece mantıksal düşünüyoruz, bu dünyada özgürlük nereden ortaya çıkabilir? Küresel bir bakış açısından, özgürlük nedir? Olay bu değilse bile, özgür seçim kendiliğinden görünen aksiyonlar mıdır? Veya özgür seçim yaşamın güç vermesiyle düzenlenen bazı ani arzular mıdır?

Aksiyonlarım nerede başlıyor? Bana göre, hayatımdaki olayları, arzularımı ve düşüncelerimi neyin tetiklediğini görmüyorum. Hangi içsel derinlikler, içimde farklı dürtülere yükselmeyi sağlar? Mavinin dışında, bir şeyleri çok arzularım. Bu etki nereden geldi?

Eğer bunun kaynağını bulursam, bunu seçenin ben olmadığım bana net olacaktır, ancak bu etkiler benim içimde doğa tarafından tetikleniyor. Ancak insanın doğanın verdiği kararların altında yatan şeye erişimi yoktur. Kişi doğanın hareketlerinden türeyen aksiyonları, hazır düşünceleri ve arzuları alır.

Bu seviyede, bizler adama belli bir bağımsızlık tayin ederiz çünkü o bir arzu ve bir düşünceye sahip olmuş olandır. Bu titrek ölçütü temel alarak, bizler kişiyi özerk bir varlık olarak görürüz.

Elbette, bu tamamen yanlıştır. Eğer bizler entegral resmi görseydik, bir kişiyi yargılamak veya tersi ona merhamet göstermek için en ufak bir sebep bulamazdık. Bizler hepimiz, genel kuvvet tarafından kontrol edilen dişli çarklar olarak hissedecektik. Bu durum Kabala Bilgeliğinde tarif edilir.

O zaman özgür seçimimiz nerededir? Özgür seçim, tüm sistemi hareket içinde düzenleyen üst güçten devralma becerimde yatar. Ben onu, onunla birlikte kendi yerinde yönetirim. Benim oradaki hem fikir olma dereceme göre, ben yönetim fonksiyonlarını devralır ve sistemi kendim aktive etmeye başlarım.

Özgür seçimin içinde benim için olan ne var? Bu şekilde yaparak, özgürlüğü ve özerkliği edinirim. Üst güçten örnekler alırım, ondan yardım talep ederim ve böylece bu yakarışın bir parçası olurum. Bu fırsat kırılmadan dolayı bana uygundur: Bu bana özgür seçimle Tifferetin üçte birinin ortasında bana sunuldu, orta noktanın içinde, çok hassas ince bir yer. Bu özellikle Yaratan’ın yerini almak için talep edebileceğim noktadandır.

Böylece özekliği kazanırım. Ve benim kendimi çağırabileceğimden başka bir şey yoktur.

Kurtuluş İçin Umut

Soru: Zohar kitabını okurken niyeti tutmak veya aramızdaki bağı düşünmek ve metni kavramak neden bu kadar zor? Ne yapmalıyız?

Cevap: Eğer bir kişi kendisini çok ciddi bir hastalığın içerisinde bulmuş ve ona ” yarım saatliğine bu metni oku ve hastalığından nasıl kurtulacağını ifşa edeceksin” denmiş olsaydı, o zaman bu kişi için bu yarım saatin nasıl geçebileceğini hayal edebiliyor musunuz? Bu kişi için bu metne yoğunlaşmak zor mu olacaktı? Kişi, bu metnin içine girmek için, kendi ihtiyacı olanı anlamak için, orada bulabileceği şey için, ne tür bir şifa orada var ve nasıl ona gelecek, tüm bunları anlamak için, ne biçim baskı ve umut hissedecekti.

Her şey çevreye bağlıdır ki çevre Zohar metinine olan bu içsel yaklaşımı ”ısıtır”. Tüm diğer Kabalistik metinler, metinlerin kendi etkilerine bağlı olarak daha az bir çaba ile yararlı hale gelirler çünkü onları okurken aklı ve duyguları bağlayabiliriz ve bir şekilde onları kendimize bağlarız.

Tora (Işık), dönüşünde, ”cennetlerde” mükemmel, saf, edinilmeyendir. ”Saf” (Tmima) ne anlama gelir? Hiç kimsenin dokunamadığı. Bu Üst Işıktır. Bizler sadece onun bizlerin içinde ortaya çıkacak olan sonucu için bekliyoruz.

Sadece grup bana Zohar’ı okumaya olan yaklaşımı verir böylece ben tutkuyla bundan bir sonuç almayı isteyeceğim. Aksi halde bu gerçekleşmez.

Zohar’ı okumaya başladığımız zaman bizler zaten böylesi bir süreçten geçmeye başlıyoruz. İlk bir kaç ay boyunca insanlar bu ortak heyecanın her insanı etkilemesinden ve her insanın saran aydınlanmadan çabasına göre hissetmiş olmasından, kendi üzerinde Zohar’ın gücünü hissetmesinden dolayı çok arzuluydular.

Şimdi ise bu ilham azaldı çünkü başlangıçta biz bunu yukarıdan aldık, oysa şimdi bunu bizim kendimizin geliştirmesi gerekiyor. Doğa’da hiç bir şey kendiliğinden olmaz. Sizler başlangıç uyandırılması aldınız ve daha sonra bu sizden alındı bu yüzden sizin kendinizin buna eklemesi lazım, öyle ki yukarıdan olan ilhamın boşalmış yerini kendi çabanızla doldurmanız için.

Eğer bizler buna kendimiz eklemezsek daha sonra Zohar okuduğumuz 45 dakika boyunca ıslah için niyeti tutamayız. Eğer bir kişiyi uyandıramazsak, onun içinde içsel titreşimler uyaramazsak böylece o sadece kurtuluşun anlamıyla yüz yüze gelen hasta bir insan gibi hissedecektir, tek fırsat iyileştirmek ve hastalıktan korumaktır, elbette ki onun için niyeti tutmak ve metni kavramak zordur. İşin özü, o bizi suçlar çünkü biz bunun hayati zorunluluğunu hissetmesi için ona izin vermeyiz, yani amacın önemi.